BAKALIM SIRADA DAHA NELER VAR

ABONE OL
11:43 - 23/01/2023 11:43
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bu hayat pahalılığı huyumuzu suyumuzu, alışkanlıklarımızı değiştirdiği gibi, yanı sıra da bazı ayıp saydıklarımızı da unutturdu; daha da neleri unutturacak kim bilir?

Epeydir canım salep ve paskalya çöreği istiyor ama evde de ne salep, ne de mahlep var. Fırtınayla yağmur da günlerdir dinmek bilmiyordu… Hoş yağmur ve fırtına olmasa da, çıkıp alışveriş yapmaya hiç halim yoktu ya. Bu yaşıma gelene dek, böylesi uzun süreli ve ağır bir grip yaşamadım. Grip diyorum ama lafın gelişi… Epey bir sürece çok üşüttüm sanırım ondan üzerimdeki kırgınlık ve nezle, geçer nasılsa, benimle yaşayacak değil ya diyordum. Çok çok mecbur kalmadıkça ilaç kullanmayı da sevmiyorum. Hele de neredeyse bir sepet dolusu alakalı alakasız ilaç vermeyi alışkanlık edinmiş doktorları hiç sevmiyorum ama üzerimdeki bu hal geçmek yerine, yeni birtakım sıkıntılar da eklenince, galiba bu üçü bir arada ve gittikçe de yayılan virüs sonunda beni de buldu ama nasıl buldu anlayamadım diye düşünmeye başladım.  Salgının ilk gününden beri neredeyse 3 yıldır dışarı çıkarken mutlaka çift maske kullanıyorum, hastanelere giderken hele, yıllardır kullanmaktayım maskeyi. Bu salgın söz konusu olalı beri, çok mecbur olmadıkça da dışarı çıkmıyor, kimseye gitmiyor, kimseyi de kabul etmiyorum evime. Zaten var olan hijyen takıntım da iyice arttı. Neye dokunsam yıkıyorum ellerimi… Kapıyı da mutlaka maskeyle açıyorum ama nereden nasıl bulaştı anlamak mümkün değil. Demek ki ne kadar sakınılırsa sakınılsın, o niyetlendiyse, gelip buluyor insanı bir şekilde…

Bugün yağmur ve fırtına yok. Günlük güneşlik… Yazdan ödünç alınmış gibi… Ben de az buçuk da olsa, biraz kendime gelebildim… Evin ihtiyaçları da bitmiyor malumunuz, her gün bir şey bitiyor, her gün yeni bir ihtiyaç oluşuyor… Öyle sanal market, getir, götür uygulamalarını da sevmiyorum. Alacağım ürünü görmeli, incelemeli, dokunmalıyım. Çünkü pek çok markette, günü geçmiş ya da son kullanma tarihi bir iki gün sonra bitecek ürünler de olabiliyor. Kaç markette rastladım ve bildirdim ama aldığım yanıt: Aaa dikkatimizden kaçmış oldu. O nedenle gidip bizzat görüp inceleyerek almam gerekiyor.

Marketlerden birine gittim, uzun süredir alışveriş yapamadığım için, fiyatların katmerlene katmerlene bu denli arttığını tahmin edemediğimden, resmen şoka girdim. Gerçi her zaman oradaki fiyatlar diğerlerine göre çok fazladır ama bu kadarına da pes dedim.

Tavuk da almam gerekiyordu ki daha ziyade de onun için gitmiştim. Suyuna çorba yapmalıydım. İndirime girmişti, sevindim ama ne göreyim, pek çoğunun son kullanma tarihi o gündü, kimininki ise bir iki gün sonra. Almadım tabii…

Almam gereken bir diğer ürünün etiketinde büyük rakamlarla yazılmış 48.99 Tl’yı görünce şaşırdım. Olamazdı, indirim olmuşsa bile olamazdı. Hayretle sordum, “Doğru mu bu fiyat, etiket mi yanlışlıkla böyle yazılmış?” dedim. 40 yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir yanıtla karşılaşarak, bir süre öylece kalakaldım. “Yok efendim, artık şarküteri kısmında son sıfırları yazmıyoruz” dedi. “Neden, ya ben bu fiyat zannıyla bir kilo ya da yarım kilo alsaydım ne olacaktı?” dedim, bu defa da, “Şükredin indirimde, geçen ay 600 Tl’ydı fiyatı…” dedi. Sanırım bu da yabancılara yönelik bir sahtekârlık. Çünkü bu semtte epeyce yerleşik Rus, Ukraynalı ve Azeriler yanı sıra daha az sayıda da olsa, başka yabancılar da var. Onlara ucuz geldiğinden de, her alışverişlerinde, alışveriş arabaları tepeleme dolu oluyor, bazılarına yetmiyor, ikinci arabayı da dolduruyor. O kadar çok ürün arasında, hesap öderken durup da bu üçkâğıdı fark edebilecek kadar hesap yapamıyor ya da yapamıyorlar. Üstelik paramız pul olmuş, mevcut fiyatlar onlara pek fazla gelmiyor. Bu düşünceyle de, firma kaç kişiyi, ne kadar soyabiliyorsa soyuyor!.. Olan da bizlere oluyor…

O sinirle hiçbir şey almadan çıktım o marketten. Bir başkasına gittim ama orada da, hiç bilmediğim bir marka ve yine son kullanma tarihleri yaklaşmış, görünüşü de, rengi de tuhaflaşmış tavuklar vardı. Yine alamadım, hiç değilse sebze ve meyve alayım dedim. Sebze ve meyveler paketli, paketlerin kiminde 3-4, kiminde 5-6 adet ürün var, bazılarının da paketi açılmış ve bazılarının üzerinde de fiyat yok. Her halde, kasada tartılıyordur deyip aldım bir iki ürünü ama kasada tartılmadan, üzerlerindeki barkotlar okutulmaya başlandı. “Neden tartmadınız, her paketteki barkot farklı bile olsa, bazılarının ağzı açık, kiminde 2, kiminde 3-4 adet var, belli ki içlerinden dökülmüş ya da alınmış. Bu durumda barkot okutmanız doğru değil” dedim ama bu defa da, aptalmışım gibi, “Cihaz algılıyor onu” dedi, ardından da ağzının içinde bir şeyler söyledi ama onları anlayamadım…

Zaten hastaydım, yorulmuştum da, başka marketlere gitmeye de halim kalmamıştı o nedenle mecburen aldım ama yine tavuğu alamadan evime döndüm. Hiç değilse, yolumun üzertindeki aktara uğramalıydım. Oradan alacaklarımı da yarına bırakamazdım…

Hiçbir pastanede doğru dürüst paskalya çöreği yok. Sadece şekli benziyor ama o harika lezzeti ve kokuyu veren mahlep yok içinde. Mecburen kendim yapmalıyım…

Mahlep ve salebin paketli halinin aslıyla alakası yok, o nedenle aktardan almalıydım…

Âdetimdir, fiyat sormadan istediğimi söylerim, nasılsa az da olsa alınabilir. Geçen yılki fiyatlarını biliyorum, bu yıl olsa olsa kaç liradır ki zaten takmışım, az da olsa alacağım. Bir iki pişirimlik mahlep yeter. Hamur işleri zaten yasak, o nedenle paskalya çöreğini şimdi yaparım, belki bir daha birkaç ay sonra ya da seneye…

100 gr da salep istedim, “Az fazla olsa olur mu?” diye sordu hanım kız; nasıl olduysa, fiyatını sormak geldi aklıma. “753.- Tl” dedi. “Ne kadar fazla da 753.- Tl, kilosu ne kadar” dedim, “6.990.- Tl” demesin mi… Donup kaldım bir süre, bir avuç, bir iki içimlik bir şeye de o parayı veremezdim doğrusu ama istemiş de oldum, tartmış da, artık almamak da ayıp olacak…

Eskiden utanma belasına alırdım böyle durumlarda ama bu kadar da fahiş olmazdı ki fiyatlar…

“Hay Allah… Tartmış da bulundunuz ama ayıp olmazsa, o kalsın, bu kadar pahalı olacağı aklıma gelmedi, geçen yıldan bu yana korkunç artmış. Geçen yıl 2 bin küsür Tl’ydı ” diyebildim utana sıkıla…

“Yok abla, neden ayıp olsun, önemli değil. Haklısınız, çok arttı.” dedi sağ olsun ama hâlâ hangi duyguda kalacağıma karar verebilmiş değilim.

Utanmasa mıydım, ayıp mı oldu, ne olursa olsun alsa mıydım, almadığım iyi mi oldu? Yok yok, iyi ki almadım, ne o öyle, 2-3 fincan salep için o para verilir mi? Evde bile bu kadara mâl oluyorsa, dışarıda bir yerde kim bilir kaça içilir? Gerçi onlar gerçek ve saf salepten yapmıyor, nişasta ve salep aroması onlarınki ama fiyatlar gerçeğiymişcesine…

Mahlebi ise aldım ama mahlepten başka her şeye benziyordu… Yaptım yine de paskalya çöreklerini ama ne o eskinin tadı vardı, ne de kokusu…

Ama salep hâlâ aklımda, bu akşam içecektim çünkü çok şartlanmıştım…

Bu da demek oluyor ki hele de bundan sonra, daha pek çok arzumuza gem vurmak zorundayız. Daha pek çok alışkanlığımız ve zevkimizden, hatta ihtiyacımızdan vazgeçmek zorunda kalarak hayaliyle ve anılarıyla yaşayacağız…

Tıpkı Hayalinin, “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” dediği şiirindeki gibi.

Perihan Reyhan Alkan

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.