ATATÜRK: HİÇ SÖYLEDİLER Mİ?

ATATÜRK: HİÇ SÖYLEDİLER Mİ?

ABONE OL
14:38 - 17/04/2025 14:38
ATATÜRK: HİÇ SÖYLEDİLER Mİ?
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Çankaya Köşkü’ndeyken en lüks yemeğinin kuru fasulye pilavdan öteye gitmediğini…

Devlet meselelerini tartışmaktan sofrada yemeğini yiyemeyip, gece yarısından sonra köşkün aşçısına yalnızca bir yumurta pişirttiğini…

İçeri girdiği zaman sofrada ayağa kalkan kişilere eliyle “Oturunuz, yemekteyken kalkılmaz,” diyerek nezaketin sadece protokol değil, insanlık meselesi olduğunu gösterdiğini…

En önemli misafirleri bile olsa, masada çeşit çeşit yemek istemediğini; “Bu, ne sıhhat açısından ne de iktisadi olarak doğrudur,” diyerek hem bireysel hem toplumsal ölçekte tasarrufu savunduğunu…

Cephede özel yemek pişirilmesini kabul etmeyip, askerle aynı kaptan yemek yediğini…

Trablusgarp’ta, cephede yokluk içinde gazete kağıdına sardığı tütün benzeri otları içmek zorunda kaldığını…

Yetimhane ziyaretlerinde çocukların sofrasına oturup her birinin tabağından bir kaşık bulgur pilavı yediğini, sonra da gözlerinin içine bakarak “Doyuyor musunuz çocuklarım?” diye sorduğunu…

Söylediler mi bunları?

Yoksa hep, sadece ne kadar rakı içerdi, hangi şarkıyı severdi, ne kadar dans ederdi diye mi anlattılar?

Oysa Mustafa Kemal Atatürk, bir halk lideriydi. Saraylardan değil, milletin içinden gelen bir asker, bir fikir adamı, bir devrimciydi. Gösterişe, şatafata, lükse yüz vermedi. Her adımında halkını düşündü. Sofrasında da, savaş meydanında da, köşkünde de, okul bahçesinde de aynı sadeliği yaşattı. Çünkü onun gözünde bu milletin bir ferdi olmak, her türlü unvandan, her türlü rütbeden daha kıymetliydi.

Atatürk, yalnızca bir komutan değil; bir öğretmendi, bir öğrenciydi, bir fikir insanıydı. Ülkenin dört bir yanını gezdi; köy okullarını ziyaret etti, öğretmenlerle sohbet etti, çiftçilerin derdini dinledi. Bazen bir halk evinde çay içti, bazen bir köy meydanında ayakkabılarını çıkarıp halk danslarına katıldı. Çünkü o, bu toprakların ruhunu biliyordu. Milletiyle bir ve beraber olmadan kalkınmanın mümkün olmayacağını görmüştü.

Onun sade yaşantısı, aslında en büyük öğretisiydi. Liderliğin, yukarıdan bakan bir bakışla değil, halkla aynı sofraya oturarak, aynı dertle dertlenerek kurulabileceğini bizlere gösterdi. Bugün bile onun bu tevazu dolu yaşamı, örnek alınması gereken bir mirastır. Çünkü halkına hizmeti bir ayrıcalık değil, bir görev bildi.

Ve evet, tarih ne yazık ki çoğu zaman onun yaşamındaki bu büyük incelikleri göz ardı etti. Dedikodularla, abartılarla, önemsiz detaylarla uğraşıldı. Oysa Mustafa Kemal’i anlamak, sadece savaşlarını ya da devrimlerini bilmekle olmaz; onu asıl, sade yaşantısıyla, halkına duyduğu sonsuz sevgiyle, çocuklara “doyuyor musunuz” diye sorduğu o samimi anlarla anlamak gerekir.

Bugün onu bir kez daha minnetle ve şükranla anıyoruz.

Çünkü onun yolu, bizim yolumuzdur.

Aydınlık bir Türkiye’nin, özgür düşünen bireylerin, bilimin ve aklın öncülüğündeki bir geleceğin mimarıydı o.

İsmi yüreklerde, fikirleri zihinlerde, izi bu topraklarda yaşamaya devam ediyor.

Büyük Gazi, Yüce Ata’mız,

Sonsuza dek…

Daima…

Minnetle.

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP