ASIL OLAN NEDİR?

ABONE OL
23:41 - 24/09/2022 23:41
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir toplumda herkesin bilgi ve yeteneklerinin ayni düzeyde olmayacağı gayet doğaldır.

Bazı kişiler kendilerini daha bilgili, yetenekleri daha çok… görebilirler.

Birçok kişi de çok önemli yerlerde, görevlerde bulunmakta olabilir.

Bazılarının sözü ve ikna gücü, etkileme alanı çok geniş olabilir.

Bazı kişiler kurumları, şirketleri, partileri, dernekleri… yönetiyor de olabilir….

Bazı kişiler ise medyada söz sahibidir ve kitleleri istedikleri gibi yönlendirebilir.

Bazı kişiler ve kuruluşlar, kurumlar çok büyük paraları yönlendiriyor olabilirler…

Dünya genelinde 200 e yakın ülke-devlet içinde bazıları ekonomik-finansal sorunlarla, iç savaşlarla, açlıkla, kabile kavgalarıyla, işsizlikle, kuraklıkla, göç ile… uğraşıyor olabilirler…

Dijital çağın gelişmesi ile yüksek teknolojinin gelişimi ile başka küresel sorunlar da çıkmış olabilir….

– ASIL OLAN ise şudur:

“Emperyalizmin EVRENSEL oyunlarının” hiç durmadan çalışmakta olduğunu ve bunu gerçekleştirebilmede de (özellikle) kendi çağdaş demokratikleşmelerini elde edememiş – dışa bağımlı – ülkelerin öne çıkmak isteyen kişi ve zümrelerini çok rahatlıkla kullanabildiklerini hiç  “göz ardı etmemek” gerekir.

Son dönemde kullanılan (kotladıkları) kavramlar-değer yargıları- içinde de genişçe bakıldığında ÖZGÜRLÜK, HAKLAR, DEMOKRASİ ve benzeri öne çıkarmalar aslında bu kavramların esas içeriklerinden çok etnik-dinsel bilinçlenmelere “doğru” kullanıldığı görülür.

BOP denilene ve benzerlerine gözünü kapamak isteyenler ise en azından geçen yüzyılın içinden bugüne bölgemizdeki bilinçli ve tutarlı ardçıl politikaları (güçleri), evrensel tuzakları ve çıkar hedeflerini kendi dar görüşlerinde hesaba katamamaktadırlar.

İşte, biz de böyle, yan yana, sözde yurt sever ve ulusal bağımsızlıktan yana olabilecek bireyler de sırt sırta vereceğimize, karşıdakilere sadece bir şeyleri ispatlamak mı isteyeceğiz?

Yazık!

Örnekleri çok olan dünya yakın tarihindekilere neden bir bakmak zor gelir: Yugoslavya, SSCB, Güney Kore, Vietnam, bazı Afrika ülkeleri…. nereden nereye getirilmediler mi?

Dün ne idiler, bugün ne durumdalar?

Onların parçalanmasına ve kapitalist bir yola girmelerine, sadece bir tüketim toplumu (sömürülen) olmalarına, ulusal kaynaklarının dünyanın büyük şirketlerinin eline geçmesine… hangi güçler “özenli planlar ve uygulamalar” yapmışlarsa, bugün de ayni güçler çok eskiden elde etmek isteyip de elde edemedikleri TÜRKİYE üzerine olan baskılarını yoğunlaştırmışlardır.

– ”Sen – ben!” diye akıl dışı söz ve laf oyunları yerine TEK istenilenin ne olduğunu kavramak gerekir.

– Ülkenin ve toplumun görülen her türlü sorununun temelinde bir devlet yönetimi ile ilgili ANA SORUN olduğunu çok iyi anlamak gerekir.

– Ortak “TEK BİR HEDEF” olabilmelidir

– O da ”TÜRKİYE CUMHURİYETİ”nin ulusal sınırları içerisinde, bağımsızlığını koruyabilen, doğal kaynaklarının, doğasının… halkın çıkarları doğrultusunda ulusal güçlerin elinde olabileceği, adil bir ÇAĞDAŞ HUKUK DEVLETİNİ gerçekleştirmektir.

– Bunun da içinde tabii ki herkes için ortak olan birçok haklar, bireysel özgürlükler olacaktır.

– Demokratik hukuk devleti  tüm kurum ve ilkeleri ile kurulduğunda yurttaşlarına her türlü güvenliği ve huzuru sağlayacaktır.

– Eğitimde, algılamada, toplumsal ve kültürel yaşamda hiç bir kimse bir diğerinden üstün olamayacaktır.

– Ülkenin var olan yer altı ve yer üstü kaynakları kişilere ve güçlü olanlara değil KAMUYA kullandırılacaktır.

– Devletin kurumları kendi öz görevlerini tam hakkı ile yerine getirecektir.

– Çağdaş demokratik hukuk önünde her birey eşit olacaktır ve hiç kimseye ayrıcalıklar tanınmayacaktır.

– Üretime ve iş gücüne önem verilecek, adil bir vergilendirme ve denetleme sistemi geliştirilecektir.

– Devlet erki olması gereken biçimde kullanılacak ve güçler ayrımı ilkesi tam olarak uygulanacaktır.

– Hiçbir yasa dışı örgütlenmeye ve güç kullanmaya izin verilmeyecektir.

– TÜRK milli ekonomisi hızla yeniden kurulacak ve TÜRK parasının değeri korunarak, enflasyonla gereken mücadele yapılacaktır.

– Bu ana ve asıl hedefin dışındaki tartışmalar ve saflaşmalar ise sadece bir iç çatışmaya ve bunun sonucu olarak da birçok ulusal değerlerin yitirilmesine yol açar.

– Toprak, doğal kaynaklar, iş gücü, sanayileşme, iç ve dış ticaret, dünya ülkeleri içindeki saygınlık ve güvenilirlik… alanlarında kargaşalar yaratır.

– Yurttaş olarak daha akılcı, soğuk kanlı, hırs ve kişisel çıkarlardan arınmış, geneli kaplayıcı bir duruşu benimsemenin tam da zamanıdır şimdi.

– Partizan bakış açısı, fraksiyon-tekke-tarikat- vb etkilerden arınarak tam bir YURTTAŞ BİLİNCİNE kavuşmamız gerekecektir.

– Esas olarak da gerçekten karşı çıkmamız değil tam tersine tam da derinlemesine kavramamız gereken bir ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI vermiş bir ülkenin çocukları nasıl davranmalıdır, diye sormalıyız, kendimize.

– O dönemin endüstri devletlerine, emperyalistlerine karşı İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan güçlerine karşı verilmiş bir BAĞIMSIZLIK ve var oluş savaşı ve sonraki kazanımları ne yazık ki uzun bir süredir hafife alınmakta ve yurttaşların bilinçlerinden yok edilmeğe çalışılmaktadır.

– Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun özelliklerine, düşüncelerine, devrimlerine ve tüm kazanımlarımıza karşı içten içe ve de açıktan yapılan her türlü karşı devrimci saldırılar yalnızca kendi başlarına anlaşılmamalıdır.

– Global güç odakları ve onların iş birlikçileri olan her türlü evrensel örgütlenmeler, kuruluşlar hiç durmadan algı-zihin yöntemleri uygulamaktalar ve her alanda LOBİCİLİK faaliyetlerini yürütmektedirler.

– Basın yayın, medya diye tanımladığımız yurttaşların “haber alma özgürlüğüne” hizmet emesi gereken kuruluşlar ise ne yazık ki gittikçe daha da genişlemekte ve güçlenmektedir ve de onların özgür habercilik yapmadıkları kanısı da gittikçe yayılmaktadır.

– Medya şirketlerinin, medya kuruluşlarının sahipleri ve kurcuları incelendiğinde görülecektir ki çok büyük çoğunluğu yabancı ve güçlü şirketlerdir.

– Yatırım ve finans sektörü de artık büyük bir hızla yabancıların eline geçmektedir ve her geçen ay çok daha hızla kâr elde edebilmektedirler.

– Tarım ve hayvancılıkta üretim gittikçe azaltılmakta ve dışarıdan alımlar teşvik edilmektedir.

– İlaç, kimya, tarım ilaçları ve tarımsal mücadele alanlarında da yabancı ve global şirketler egemendir ve belirleyicidir.

– Ülkenin var olan fabrikaları hiç mantıksal gerekçeleri olmadan özelleştirilmekte, yabancılara satılabilmektedir.

– MİLLİ ekonomik modelde devletin yapması gereken yatırımlar, denetlemeler ve düzenlemeler ise birçok dalda “özel” şirketlere devredilmiştir.

– Enerjide bu nedenle ULUSAL bir politika ve kazanım görülmemekte, her geçen gün büyük zamlarla karşılaşılmaktadır.

– Türkiye konumu ve coğrafi özellikleri ile çok önemli bir ülkedir ve bu nedenle de global güçlerin emperyal hedeflerine maruz kalmıştır.

– Kendi doğal nüfusunu her zaman ve fazlası ile besleyebilecek bir ülke iken son yıllarda tarımsal ürünlerde dışa bağımlılık yaşanmaktadır.

– Beslenme, günlük alış veriş, ısınma ve konut, enerji, eğitim… sorunları ülke içinde büyük sıkıntılar yaratmaktadır.

– Halk yalnızca günlük dertleri ile uğraşmaktan, dert yanmaktan ve ülkenin hızlı çöküşünü görmekten büyük acılar çekmektedir.

– Öte yandan çok büyük paraların gelip geçtiği, akıl almaz kazançların olabildiğini medyadan duymak ise halkın benliğinde büyük yaralar açmaktadır.

– Ülkenin her bir yurttaşı kendine göre gerçekten bir müslümansa, ya da devrimci ise, ya da anti emperyalist ise, feminist ise, özgürlükçü, işçi, köylü, esnaf, zanaatkar… ise bunların ORTAK PAYDASI ve asıl istemi ULUSAL ve BAĞIMSIZ sınırlar içinde demokratik bir ülkede yaşayabilmektir.

– Ulusal sözcüğü bile ne yazık ki asıl kavramından saptırılarak (ırkçı) anlamına yönlendirilmiştir.

– Burada ulusal kavramı ”bir yurttaşın kendi ülkesinde her bir değerine sahip çıkabilmesi, ortak payda” anlamını taşımaktadır.

– Anayasanın tanıdığı ve ön gördüğü eşit haklar ve özgürlükler içerisinde her bir yurttaşın kökenine bakılmaksızın ayni eşitlikte hak ve özgürlükler sahibi olmasıdır esas olan.

– Tüm bu temel gerçeği ve bilinci ortaya koymak ve geliştirmek, yaymak, üzerinde konuşmak… gerekir iken çok daha basit ve aldatıcı “yapay gündemlerle” zaman harcamak, yurttaşların dikkatini başka yerlere çekmek hiç de doğru değildir.

– Daha da fazla bir şeyler söylemek istemem.

– Sadece bu kadarcık “temel bir bakış” bana yetiyor.

. Çağdaş, kalkınan, eşitlikçi, özgürlükçü, adil bir demokratik sistem ile çok daha güçlü bir ülkeye kavuşulacağına inanmamız iyi gelecektir.

. Saygılarımla.

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.