ASIL BELİRLEYİCİ OLAN

ABONE OL
11:24 - 04/06/2023 11:24
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye için çok önemlidir, diye düşünülen seçim sonuçlandı ve eski iktidar kazandı.

Oldukça heyecanlı bir ortam oluşturan seçim dönemi depremlerin ardından ülke halkını heyecanlandırdı duygular ve özlemeler… birbirine karıştı.

Akla gelmeyecek kişiler öne çıktı, birçok oyun, yalan ve manipülasyon uygulandı…

Seçim ile ilgili analizler, görüşler konuşuldu, yazıldı, anlatıldı…

Herkes kendi bulunduğu yerden, çoğu da bağlantıları ne ise ona göre yorum yaptı.

Bir ülke, bir devlet, bir toplum ve hatta bir dünyanın bir bölgesi son gelinen çağda hiçbir zaman “görünen” kişilere ve kitlelerin yönetimine bırakılmadı.

Hiçbir zaman böyle bir durum olmadı.

Şimdiye değin hep, bize gösterdikleri, alıştırdıkları “açıdan” ve yöntemlerle görebildik.

Bize “sahnelenenlere” bulunduğumuz yerden baktık, sahnede gösterdikleri kadarını gördük ve anlamaya çalıştık.

. “Düz” bakış açısı ile her zaman bir rejim, partiler, yöneticiler, seçilmişler oldu.

.  Bunun böyle olduğu ve gerçeğin de bu olduğu en derin zihinlere, medyaya… yerleştirildi.

Evet, bu tamamen doğrudur, olup, bitenler, bunlardır, kişiler, kitleler, partiler, çekişmeler, mücadeleler, sorunlar, gösterilen çözüm yolları … tam da istenildiği gibi çok iyi çalışan senaryoların, programların işidir.

Her ülkeye farklı, farklı tablolar, oyunlar, oyuncular konulur.

Türkiye Cumhuriyeti için ATATÜRK devrimlerinin, çağdaş uygarlık yolunda ilerlemek isteyen bir ülkenin belki de 60 yıldır başka isteklerle girişimlerle, müdahalelerle uğraştığını ve son 30 yıldır ise devletin ve toplumun din ağırlıklı eğilimlere girmesi olarak sunuluyor.

“Gözüktüğü kadarıyla” hep, toplumda, bireylerde dine yaklaşma ve engellemelere karşı duruş, öte yandan din adı altındaki yapılaşmaların çok hızlı, örgün bir biçimde her alanı kapsaması.

Çağdaş, parlamenter, demokratik bir kesimin ise bunlara karşı koruyucu bir tutum ile mücadele vermek istemesi, adalet arayışları, batılaşma istekleri… gözlemlendi.

Bunları kısaca düşünüp bir büyük tablo yaptığımızda görülen, anlaşılan ve kabul edilen budur, diyebiliriz….

.  Acaba öyle midir?

.  Tüm bu kurgulamalar, gösterilenler, seçimler v. b. toplumsal, siyasi dalgalanmalar… tümü asıl temel olayın kendisi midir?

Kabul etmemiz gerekir ki çok başarılılar….

Kimler bu durumdan, ülkenin ve bölgenin topluca genel durumundan ortaya çıkan bu tablodan yararlanarak, kendi istediklerini rahatça uygulayabilmektedir?

Hiçbir engel tanımadan, her türlü kurum ve kuruluşları kendi istekleri doğrultusunda çalışabilecek bir duruma getirdikten sonra kendilerine ön gördükleri amaç ve hedefleri çok büyük rahatlıkla uygulayabilirler?

Hem de nerede ise hiçbir riske girmeden, finansal zarara uğramadan, siyasal, ideolojik tartışmalar hiç bulaşmadan ve den önemlisi asla açığa çıkmadan….

.  Dünyanın hangi çıkar grupları olabilir?

.  Hangi güç odakları olabilir?

.  Karanlık ya da açık hangi yapılanmalar olabilir?

Bunları araştırmadan önce ilk bakmamız gereken belki de şu olmalıdır:

–  Hangi işler çok rahat yapılmaktadır, en yayılımcılar, ele geçirici olanlar kimlerdir?

–  Hangi odaklar yer, arazi ve haklar elde etmiştir?

–  Görülen, görülmeyen, bilinen bilinmeyen en büyük yatırımlar nerelere yapılmıştır?

–  Ülkenin nereleri ve ne kadarı anahtar teslimi kimlere verilmiştir?

Bunları ve benzeri soruları ortaya döküp, incelemeye kalktığımızda iki ana dal ortaya çıkar:

– Para, yatırım, rant, kazanç…

– İdeolojik, inançsal kökenli “bölgesel” ele geçirme…

Bu iki dalın karşılıklı ve iç içe birlikte ve geçişli çalışacağı, her ikisinin de dünyayı yöneten en güçlü ailelerin elinde olduğunu görebiliriz.

Nasıl?

Bu konuda yapılmış derlenmiş ve yayınlanmış araştırmalar, yazılar, kitaplar… bile çok büyük kaynaktır ve bence tüm bunlar bile ancak onların izin verdiği kadardır…

Bunları bir yana bırakıp yine geriye döner isek, göreceğiz ki çağdaş uygarlığı yakalayamamış ülkeleri hemen ve her türlü basit konular, gündemler ile oyalayabilmek, manipüle edebilmek çok kolaydır.

Akla gelen ve gelemeyecek her alanda ve konuda “birden çok” ve derinlemesine her boyutuyla gözlemleyebilmek, sorgulayabilmek, incelemek gerekir ki bu da sıradan insanların işi hiç değildir.

Dünya bir sahnedir ve izleyiciler yerlerini alır, koltuklarına oturur ve bulundukları yerden elde ettikleri açılara göre kendilerine sunulan oyunu izler.

Bazı oyunlar çok acıklı iken, bazıları çok neşeli oyunlar olabilir.

İnsanın içinde bulunduğu ülke de yine bir sahnedir ve kendilerine sunulan uyunu izleyen bireyler bazen çok mutlu olur, bazen, hüzünlü, bazen de öfkeli…

Sahnelerin boyutu ve yapısı çok farklı ve değişik olabilir.

İzleyici yalnızca bulunduğu yerden sahnede kendilerine sunulanları görüp, algılayabilir, ama sahnenin arkasını, altını, üstünü, yanlarını hiç göremez, zaten öyle bir şey aklına bile gelmez.

Sahnedeki oyuncular üstlendikleri karakteri en iyi biçimde oynayarak oyunun başarılı olması için çalışır.

“Sahnelenen “oyunun yazarı kimdir, rejisörü, sahneye koyanı, kostümcüsü, oyuncu seçicisi, finansörü, ışıkçısı… kimdir?

Biz izleyiciler bunların hemen, hemen hiç birisini tanımayız, bilemeyiz….

Belki bazı kişiler incelemeler, araştırmalar yapar, birilerine sorar, yazılı, çizili olan bilgilere ulaşır ve sahnelenen oyunun ardındaki dünyayı, güçleri ve kişileri az-çok tanımaya başlar.

.  Asıl gerçek tam da budur!

Bize sunulan oyunun görülen kısmı üzerinde konuşmak, tartışmak… çok iyi olsa bile esas o oyunu gerçekleştiren, yazan, çizen sunan… güçleri, kişileri bilemez isek, ancak çok sınırlı kavramış, bilmiş oluruz.

Dünyayı, ülkeyi siyaseti, ekonomiyi, toplumsal olayları, rejimleri, açık ve karanlık tüm işleri, sanatı, yatırımları, bilim ve tekniği… bile hep bu açıdan bakarak ancak çok daha iyi kavrayabiliriz…

Bu da oldukça zordur, çok çalışmak, araştırmak, okumak, incelemek ister…

.  Ama, yaşam buna izin verir mi?

Hangi insan “günlük sohbetleri, beğenileri, eğlenceleri, zevkleri, keyifleri, dedikoduları, gezip, eğlenmeyi…bırakıp da köşesine çekilip, okur, yazar, inceler…

Hiç!

İşte bu durumda tüm toplum ve ülke ve devlet ve siyaset, ekonomi ve diğerleri hep birilerinin gücüne ve varmak istedikleri hedeflere göre hazırlanır, kurgulanır ve sahnelenir…

İdealler, değerler, ülküler, manevi ve duygusal, ruhsal yapılar ile insanların bazıları kendince uğraşırlar, ille de örgütlenip, devleti ve vatanı kurtarmak isterler.

Birileri “arttıkça artan” para, mal ve mülkleri ile çok büyük kaygılar içinde iken öte yandan hem mutlu, hem aç, hem de yarı çıplak milyonlar da olabilir mi, diye düşünüp bir eşitlik, hak ve adalet isteklerinde bulunmak, buna inanmak da mı gereklidir?

Bu kötü bir şey midir?

Hayır, asla!

Ama işte dünyanın “tam gerçeklerinden” dolayı yetmeyecektir…

İsteyen yine de sorabilir: Bu seçimi KİM kazandı?

Yine de “güzel haber”ler, iyi TV’ler, tatlı sohbetler, diziler, mutluluk romanları, kahramanlar, örnek kişiler, partiler, parti politikaları, seçenler, seçilenler, hainler, satılmışlar… ve yine hep İNSAN..

Çağdaş uygarlık yolunda ilerlemeyi isteyenler bunları bilip, uyanık olup, iyi bir insan, bir yurttaş olarak ilkeli ve dürüst yaşamaya devam edeceğiz, ne ideallerden vazgeçeceğiz ne de mutlu olmaktan…

İşte geldik, gidiyoruz…. biraz da bu…

.    Öğretmen Gönen Çıbıkcı

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.