ANAFARTALAR’DA AVUSTRALYALI BOKSÖR

ANAFARTALAR’DA AVUSTRALYALI BOKSÖR

ABONE OL
22:23 - 29/11/2024 22:23
ANAFARTALAR’DA AVUSTRALYALI BOKSÖR
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İngiliz ve Fransızlar, tüm çabalarına karşın Çanakkale’yi geçemediler. Cephede saldırlar durmuştu. Türk ve düşman siperlerinde sessizlik egemendi. Her iki taraf da birbirinden tutsak alma yarışındaydı. Mehmetçiklimizin bazıları, intikam hırsıyla ele geçirdikleri düşman askerlerinin bazılarını öldürüyorlardı. Türk piyadesi, düşman siperlerine sık sık baskınlar düzenliyordu.

Atatürk, düşmanın saldırılarının bitmesinin nedenini merak ediyordu. “O büyük askere göre düşmanın nispeten durgun ve sakin vaziyetinin her durumda aleyhimize bir hareket olduğu ve dahice hisleri daha çok düşmanın çekildiği merkezinde toplanıyordu.

Bu manalı ve yerinde olan duygu, Anafartalar grubu kıtalarına efradın intikamını hafifletecek ve hakiki düşman vaziyetinin açığa çıkmasını temin maksadıyla ‘sağ esir, makineli tüfek, tüfek getireceklere altın para da dahil ayrı ayrı kıymette takdir olunacak mükafatlar verileceği’ anlamındaki emrini yaratmıştı. (Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer Cepheden Meclise Büyük Önder ile 24 Yıl, Derleyen: Turgut Gürer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Basım: Nisan 2018, İstanbul, s. 241)”

Mustafa Kemal’in buyruğunu telefonla alan 12. Fırka (Tümen) komutanları, bu konuda askerleri bilgilendirdiler. Buyruğu alan Mehmetçikler harekete geçtiler. Bu kişilerden biri de Musa Onbaşı idi.

“Çıkarılan keşif kolumuzun onbaşısı kısa boylu, zayıf ve nahif Musa. Yanına güçlü kuvvetli iki er almış. Düşman siperleriyle siperlerimiz arasında 44 metreyi geçmeyen mesafeyi Musa Onbaşı ve arkadaşları ağır dinlenmelerle ve yere yapışık bir sürüklenme ile düşman siperlerine yaklaşırken zifiri karanlıktan göremedikleri ve aynı derin sessizlikle kendilerine doğru ilerlediklerini hissedemedikleri bir düşman keşif koluna toslayacak kadar yaklaşmışlar. Tüfek kullanmadan her iki düşman erini tutmak istediklerinden daha geride bulunan düşman eri kaçmayı başarmış.

Musa Onbaşı; Türk asabiyetinin bütün hızıyla düşman keşif kumandanının elmacığına sarılmış, fakat Musa’nın birkaç misli boy ve cüssede olan boksör Avusturalyalı, Musa’yı yumruklamaya koyulmuş. Musa’nın yüzü gözü şiştiği halde düşmanın yumruk darbelerini yedikçe çelik bileğinin kenedi olan parmaklarını yalnız avının gırtlağında sıkıştırmış ve arkadaşlarına ‘Aman ayaklarımdan sağlam tutun. Ve beni bizim siperlere doğru çekin’ emrini tekrar etmiş durmuş. (Aynı yapıt, s.242)” Musa Onbaşı, parmaklarını bir an olsun gevşetmez. Gece karanlığında arkadaşlarının yardımıyla iki metre boyundaki Avusturalyalı boksörü Türk siperlerine sürükleyerek götürür, kendisi de sürünmektedir. Bir yandan da görünmemek ve düşman ateşinden korunmak işçin dikkatli olmak zorundaydılar. Anlaşılacağı üzere çok zor koşullarda işini yapmaktadır Yürekli Onbaşı ve arkadaşları.

Musa Onbaşı’nın kahramanlığı kısa sürede işitildi. Mustafa Kemal, bu büyük kahramanın yanına getirilmesini istedi. Musa Onbaşı, yanında tutsak aldığı boksörle karargâha geldi. Vakit, gece yarısıydı. Uzun boylu Avusturalyalının yanında ufacık kalmıştı Onbaşı Musa. Atatürk’ün karşısına geçti ikisi:

“Aferin! Onbaşı! Bu kocaman adamı nasıl sürükleyebildin?’

Musa Onbaşı Türklüğe has alçakgönüllülüğüyle kumandanın gözlerinin içine kalbine fırlatacak gibi baktı ve kızararak:

‘Efendim karanlıkta karşı karşıya geldik. Sağ adam istemişsin. Tüfek kullanmadan bir sarmaş dolaş olduk. Ben onun imiğine yapıştım. O beni boyuna yumrukladı fakat elimden kurtulamadı.

Arkadaşlar ayaklarımdan çektiler. Ben de onun boğazından çektim. Siperimize kadar böyle sağ getirdim.’

Kumandanım boksör esire dönerek, ‘Nerelisin?’ dedi.

Esir boksör, ‘Avusturalyalıyım’ cevabını verdi.

Kumandanım, ‘Avusturalya neresi, Türkiye neresi? Silahla memleketimize niye geldin? Bizimle ne alıp vereceğin var? Ve muharebe insani bir şey mi, insanlık için iyi mi?’ sorularını sordular.

Esir boksör bu sorular karşısında kızardı. Yalnızca, ‘Ben sportmenim. Muharebe de bir spordur. Onun için askere yazıldım’ diyebildi. Diğer sorulara cevap vermemişti.

Kumandanım bu cevap üzerine gülerek, ‘Bizim Musa’nın sporunu nasıl buldun’ buyurdular.

Musa Onbaşı’yı tepesinden gören boksör askerliğini unutarak kasketini çıkardı: ‘Bu Türk askerini hürmetle selamlarım,’ dedikten sonra, ‘aralıksız bütün yumruklamama rağmen elinden gırtlağımı kurtaramadım. Bileğinin kuvvetine hayranım. Bana nazaran sıkletçe pek hafif olan bu er siperlerinize kadar beni sürükledi, getirdi’ cümlelerini söylerken gözleri yaşarmıştı. (Aynı yapıt, s. 244)”

Kahraman Musa’nın rütbesi, kumandanınca çavuşluğa yükseltildi. Avusturalyalı boksörün ifadesi istihbaratçılarımızca alındı. Yılgınlığa kapılan tutsak, iki düşman tümeninin Selanik’e gönderildiğini söyledi. Düşman çaktırmadan geri çekiliyordu. Düşman askerini sağ olarak ele geçirmek demek, düşman hakkında bilgi almak demek.

Mustafa Kemal’in öngörüleri, yine doğrulandı Musa Onbaşı sayesinde. Türk tarihi, büyük kahramanların öngörüleri, yüreklilikleri, özverileriyle yazıldı. Bundan sonra da tarihimizi, Atatürk’ün yolundan gidecek olan yeni kahramanlar yazacak. Bunun dışında bir şey düşünülebilir mi?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP