Pir Sultan Abdal’ı Anlamak

Pir Sultan Abdal’ı Anlamak

ABONE OL
22:00 - 02/07/2025 22:00
Pir Sultan Abdal’ı Anlamak
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bu topraklarda bazı isimler vardır ki sadece bir dönemle, bir gelenekle ya da bir coğrafyayla açıklanamaz. Çünkü onların sözleri çağları aşar, dertleri her devrin yarasına dokunur. Pir Sultan Abdal işte böyle bir isimdir. Onu anlamak; bir halkın bastırılmış sesini, susturulmuş inancını, ezilmiş onurunu ve dirençli umudunu anlamaktır. Onu anlamak; yalnızca şiirini değil, meydan okuyan bakışını, eğilmeyen boynunu, aşk dolu yüreğini anlamaktır.

Sazın Sesiyle Konuşan Bir Direniş

Pir Sultan Abdal, 16. yüzyılda Osmanlı’nın merkezi Sünni anlayışı ile Safevîler arasındaki politik çatışmanın tam ortasında doğmuş bir halk ozanıdır. Ama o bu siyasal çekişmede yalnızca inançsal bir taraf tutmamış, halkın yanında saf tutmuştur. Devletin zulmü karşısında ezilenlerin, hor görülenlerin, dışlananların sesi olmuştur. Pir Sultan için saz bir müzik aleti değil, adaletin ve hakikatin sesi olmuştur.

“Bir elinde mey, bir elinde saz
Bir kez Allah deyip oturur kalkar”

Bu dizeler, onun hakikati anlamak için ne camiye ne saraya muhtaç olduğunu gösterir. Tanrı’yla arasında aracı koymayan, doğrudan gönlüyle konuşan bir ozandır o. Fakat bu özgür duruş, onu saray düzeninin gözünde tehdit haline getirmiştir.

Hızır Paşalara Karşı Söylenmiş Dizeler

Pir Sultan Abdal ile Hızır Paşa arasındaki gerilim, Anadolu halkının devletle olan tarihsel çatışmasının sembolüdür adeta. Hızır Paşa, Osmanlı’nın baskıcı politikasının yerel temsilcisi; Pir Sultan ise Alevi halkın inancının, kültürünün ve özgürlük talebinin sesi olmuştur.

“Hızır Paşa bizi berdar etmeden
Açılın kapılar Şah’a gidelim”

Bu dizelerde yalnızca bir isyan değil, aynı zamanda bir inanç yolculuğu, bir hak arayışı vardır. Pir Sultan için Şah, sadece bir siyasi figür değil, mazlumun yanında olan adil bir düzenin simgesidir.

Aşk ile Adaletin Bileşimi

Onu diğer ozanlardan ayıran temel özelliklerden biri, aşkı ve direnişi bir arada taşıyabilmesidir. Pir Sultan’ın dizelerinde hem ilahi bir aşk hem de sosyal bir öfke vardır. Bu iki duygu iç içedir. Onun için aşk, sadece bireysel bir duygu değil; toplumu değiştiren, dönüştüren bir güçtür.

“Sefil Pir Sultan’ım n’eylesin şimdi?”

Burada bir sefil edasıyla konuşur ama aslında haykıran bir halk vardır arkasında. Çünkü Pir Sultan kendini değil; köylüyü, yoksulu, inancını gizlemek zorunda bırakılanı dile getirir. O yüzden onun şiiri, sarayın şiiri değil; dağın, meydanın, cemevinin şiiridir.

Asılmakla Bitmeyen Bir Hayat

Pir Sultan Abdal sonunda asıldı. Osmanlı, onun sesini kesmek istedi. Fakat onu asarak susturamadılar. Çünkü Pir Sultan sadece bir kişi değil, bir halkın hafızası idi. Ve hafıza asılmaz. Direniş ölmez.

“Asın beni asmayın
Zalimlere kul olmayın”

Bu sözler, darağacında bile dik durabilen bir vicdanın sesidir. O, canını vererek ama düşüncesinden taviz vermeyerek bu topraklara özgürlük, eşitlik ve kardeşlik tohumu ekmiştir. Bu tohum bugün hâlâ yeşermektedir. Çünkü onun yolunu süren, onun şiiriyle yürüyen insanlar vardır.

Bugünün Gözünden Pir Sultan

Eğer Pir Sultan Abdal bugün aramızda olsaydı, belki yine bir dağın yamacında, bir köy kahvesinde ya da bir üniversite amfisinde elinde sazıyla otururdu. Ama dili susmazdı. Çünkü zulüm biçim değiştirir ama özü aynı kalır. O, bugünü görseydi; bir kez daha diz çökmeyi reddeder, bir kez daha halkın safında yer alırdı.

Pir Sultan’ın gözünden bugüne baktığımızda, hâlâ Hızır Paşalar var. Ama artık onların ismi farklı: ekranlarda halkı kandıranlar, saraylarda hutbe okuyanlar, makam arabalarının karartılmış camlarının ardında halkın acısını görmeyenler… İşte onlar bugünün zalimleridir.

“Beni de çağırdılar Meclis’e doğru
Yalancı divanda sözüm ne olur”

diyerek bugünkü siyasetin kirli diline karşı yine halkın dilini savunurdu.

Bugün de halkın lokması küçülüyor. Sofralar daralıyor, kiralar büyüyor, gençler işsiz, yaşlılar yalnız. Adalet sadece güçlüden yana işliyor. İnancı, kimliği, fikri farklı olanlar hâlâ ötekileştiriliyor. Alevi çocukları hâlâ kendi inancını okulda öğrenemiyor. Cemevleri hâlâ resmi ibadethane sayılmıyor.

İşte burada Pir Sultan sazını eline alır ve şöyle derdi:

“Yalanla dolanla yoksulun malını
Talan edenlerden yana değilim ben”

Belki Gezi Parkı’nda olurdu. Belki Roboskî’de bombalanan çocukların ardından ağıt yakardı. Belki kadın cinayetlerine öfkesini haykırır, doğayı talan eden şirketlere karşı yürürdü. Belki de Madımak’ta yanan canları görür ve yine şöyle derdi:

“Yar odur ki yaranı sarar
Dağ odur ki dumanı tüter
Pir odur ki hakkı söyler”

Pir Sultan Hâlâ Bizimle

Evet, Pir Sultan Abdal hâlâ yaşıyor. Onun adı türkülerin içinde, onun sesi meydanlarda, onun duruşu halkın yüreğinde yaşıyor. Çünkü onun sözleri sadece bir dönemin değil, bütün çağların vicdanına sesleniyor.

Onu anlamak, yalnızca dizelerini okumak değil; onun gibi düşünmek, onun gibi sevmek, onun gibi direnmek demektir. Pir Sultan’ın mirası şiir değil sadece; şerefli bir duruş, korkusuz bir vicdandır.

“Dostun bir tek gülü yaralar beni
Elin okları dağlamaz teni
Pir Sultan Abdal’ım canıma yetti
Ayrılık ayrılık aman ayrılık”

Pir Sultan’ın şiiri bir ayrılığın, bir acının, ama aynı zamanda bir birleşmenin, bir direnişin çağrısıdır. Bu çağrı bugün de geçerlidir.

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP