AİLE BAĞLARI…
– ULUSAL BAĞLAR…
– TOPLUMSAL BAĞLAR…
– YURTTAŞLIK BAĞLARI NASIL OLUŞUR VE GÜÇLENİR?
.. Bir toplumda paylaşılan demokrasi, adalet, eşitlik, özgürlük gibi evrensel değerler ve bu değerlere dayalı ilkeler, bireyler arasında ortak bir zemin oluşturur.
. Bir ulusun veya topluluğun paylaştığı ortak tarih, başarılar, zorluklar ve önemli olaylar, bireyler arasında bir “aidiyet duygusu” yaratır. Geçmişin birlikte hatırlanması ve yorumlanması, “ortak kimliğin” pekişmesine yardımcı olur.
. Dil, sanat, gelenekler, inançlar ve toplumsal normlar gibi kültürel unsurlar, bir toplumu “tanımlayan ve ayıran” özelliklerdir.
. Ortak kültürel mirasın korunması ve yaşatılması, bireylerin birbirleriyle olan “bağlarını güçlendirir” ve kimliklerini pekiştirir. Ulusal marş, bayrak, anıtlar gibi semboller de bu bağları somutlaştırır.
. Hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı ve herkes için eşit hak ve fırsatlar, yurttaşlık bağlarının temelini oluşturur.
. Toplumda adalet ve eşitliğin sağlanması, bireylerin “sisteme güvenmelerini” ve “toplumsal uyumun” artmasını sağlar.
. Okullarda verilen yurttaşlık eğitimi, bireylerin “hak ve sorumluluklarını” öğrenmelerini, “toplumsal sorunlara” duyarlı olmalarını ve “etken yurttaşlar” olarak yetişmelerini sağlar.
. Bireylerin karar alma süreçlerine katılımı, “yurttaşlık bağlarını” güçlendirir.
. Seçimler, referandumlar, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla “toplumsal tartışmalara dahil olma” ve kamu politikalarını “etkileme” olanağı, bireylerin topluma karşı “sorumluluk” hissetmelerini sağlar.
. Toplumsal sorunlar karşısında bireylerin birbirlerine destek olması, ortak hedefler için bir araya gelmesi ve yardımlaşma ağlarının güçlenmesi, yurttaşlık bağlarını pekiştirir.
. Tüm değerler, “ulusal” ve “kültürel” bağlar zayıfladıkça bir toplumun “dayanma gücü” ve kendini “koruyabilme mekanizmaları” da iş göremez olacaktır.
. Tüm bu durum yeni çağın getirdiği “küresel” “algı-manipülasyon” tuzaklarının sonucu oluşmaktadır.
. Hevesle, merakla, özenerek, “ben de, ben de…” diyerek onların “oyunlarına, tuzaklarına” düşen bireylerin öz iradesi elden gider ve yönetilir duruma düşer.
. Aile içinde, arkadaş çevresinde bunların “konuşulması ve fikir üretilmesi” gerekir.
. Çocuklarınızın bilinçli ve öz değerlerine sahip olarak yetişmesi gittikleri okullardan çok daha önemlidir.
. Çocukları ile konuşamayan, onlara öğüt veremeyen, kendi deneyimlerini çocuklarına aktaramayan anne ve babaların durumu çok iyi incelenmelidir.
. Çok küçük yaşta bile her şeyi “bildiğini sanan”, her istediğini “elde eden”, doyumsuz, arsız ve şımarık, öğüt dinlemeyen, okuyup, araştırmayan, eleştirel “düşünemeyen” çocuklar yalnız aileler için değil, tüm toplum için büyük “sorundur”.
. Yüzlerce yıldır gelen toplumsal, insancıl birikimleri, öz değerleri “kuşaktan kuşağa” aktaramayan, besleyemeyen, geliştiremeyen toplumlar her an çok daha “güçsüzleşmeye”, “zayıflamaya” ve de “bağımsızlıklarını, dayanma güçlerini yitirmeye” mahkum olmaktadır.
. Evrensel güç odakları bunu çok iyi bilmekte ve bunu kullanmak için her türlü yolu kullanmaktadır ki tüm ülkeleri ve toplumları “yönetebilsinler”, hedeflerine ulaşabilsinler…
. Her yerden, her yönden, hiç durmaksızın ve hep de yeniden, yeni baştan oluşturulan “manipülasyonlara” karşı çok “uyanık” olmak, kapılmamak, kendimizi korumak için tüm bireylerin, toplumun “bilinçli” olması gereklidir.
. “Günlük eğlenceler, neşe odakları, sevinmek, coşmak, öğünmek, beğenilmek, beğenmek, böbürlenmek”… için önümüze serilen bir çok olanak insanları için olabilir; bunlara yaklaşırken ne olursa olsun sakın “akıllı” ve “uyanık” olmayı ve düşünmeden “kapılmamayı” elden bırakmamalıyız.
. Bir toplum için, bir ülke için “her bir birey”, her bir yurttaş son derece “önemlidir” ve “değerlidir”, herkesin bunu kavrayıp, uygunca davranması ancak “hepimize yarar” sağlar.
. “Ulusal ve kültürel” bağlar zayıfladıkça bir toplumun “dayanma gücü” ve kendini “koruyabilme mekanizmaları” da iş göremez hale gelir.
. Bu nedenle, “yurttaşlık bağlarının” sürekli olarak “beslenmesi, güçlendirilmesi” ve yeni kuşaklara aktarılması, bir toplumun dayanıklılığı, devamlılığı, refahı ve geleceği için yaşamsal önem taşır.
. Eğer, biz “toplumsal bilinci” ve “toplumsal sorumluluğu” elde edemez isek, “bana neci” duruma düşer ve tüketim toplumunun, dijital çağın bir tüketicisi olur isek, ülkenin direnci ve toplumun dayanıklılığı yitirilir.
. “Hepimizin varlığı ve geleceği için” toplumdaki diğer yurttaşlar bu nedenle çok önemlidir.
Gönen Çıbıkcı
ALMANYA
15 saat önceALMANYA
15 saat önceALMANYA
1 gün önceALMANYA
1 gün önceGÜNCEL
1 gün önceGÜNCEL
1 gün önceGÜNCEL
1 gün önce