Cehaletin Cübbesi !

Cehaletin Cübbesi !

ABONE OL
12:29 - 19/06/2025 12:29
Cehaletin Cübbesi !
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Beyaz, uzun, ütülü ve ağırdır o cübbe. Taşıyana bilgi vermez ama otorite verir. Giyen kendini kutsal hisseder, gören secdeye yatmasa bile biraz susar, biraz durur, biraz da korkar. Çünkü bu cübbe, cehaletin üniformasıdır. Ne kadar ağırsa, o kadar boş; ne kadar gösterişliyse, o kadar sığ. Biz sanırız ki ilim taşır içinde. Oysa sadece tekrar taşır. Asırlardır tekrar eden, toz tutmuş, eleştiriye kapalı bir ezberi.

Bugünlerde dine dair konuşan birinin cehaletinden rahatsız olmak, berberin sakal bırakmasından şikâyet etmek gibi. Ne yapsın adam? Bilirse yapamaz, sorgularsa söyleyemez, düşünürse kürsüden iner. O yüzden cehalet, bu meslekte adeta zorunlu hizmet. Nasıl ki pilot uçağın tüm panellerini öğrenmek zorundaysa, bu arkadaşlar da hiçbir şeyi öğrenmemek zorunda. Sistemin kuralı bu. Bilim öğrenen imam, bozuk para gibi tedavülden kalkar.

Cübbelilerin temel yaşam felsefesi çok basit: “Sorgulama, sadece inan.” Bu kadar. O kadar sade ki, ilk bakışta huzur veriyor. Mesela bir çocuk gelip dese ki, “Hocam yıldızlar neden patlar?”, cevabı hazır: “Onlar da Allah’ı zikrediyor evladım.” Mis gibi cevap. Ne astrofizik, ne nükleer tepkime, ne galaktik döngü… Zikrediyor işte, al sana bilim.

Bir zamanlar bir vaazda dinlemiştim: “Dünya düz olmasaydı, camiler kıbleye doğru aynı hizada olmazdı.” Şimdi bu akla karşı ne diyebilirsin? Newton gelse camiden kovulur, Galileo’ya “Sen sapıtmışsın” derler. Ama öyle bir özgüven var ki! Elinde sopasıyla, kürsüsünde yüksekten yüksekten konuşur hocaefendi. Belli ki hayatında bir teleskopa bakmamış, ama evrenin haritasını çiziyor cemaate.

Cahilliğin bir noktadan sonra “erdem” sayıldığı bu coğrafyada, hocaların bu kadar popüler olması elbette şaşırtıcı değil. Çünkü düşünmeyen toplum, düşünmeyeni sever. Konuşanı değil, tekrar edeni alkışlar. Hele ki üzerine bir de kutsallık zırhı giydirildiyse… Dokunulmaz hâle gelir o kişi. Çünkü eleştirsen, “dine saldırıyor” derler. Halbuki saldırdığımız din değil, cehaletin ta kendisi.

Şunu da unutmamak lazım: Bu cehalet, rastgele değil. Organizasyonlu bir bilinçsizlik hâli bu. Yani öyle “bilmiyorum” deyip köşeye çekilme yok. Bildiğini sanan, ama aslında hiçbir şey bilmeyen ama çok konuşan bir cehalet bu. Kendinden emin, ukala, kibirli ve dokunulmaz. Her soruya cevap verir. “Dinozorlar hocam?” desen, “Onlar da kavimde helak oldu” der. “Dünya kaç yaşında?” desen, “6000 yıl evladım, Kur’an’da yazıyor” der. Gerçi Kur’an’da ne dinozor yazar ne yıl, ama ne fark eder? Cübben varsa, kaynağa gerek yoktur.

Bu işler öyle bir hâl aldı ki, bazı hocalar artık kendi cümlelerini hadislere benzetiyor. Hatta bazen kendi dedikleri, kutsal metinlerin önüne geçiyor. Mesela biri çıkıyor “Karpuzun içine Kur’an’ı koyup yerseniz zekânız artar” diyor. Cemaatten gülme sesi değil, “âmin” sesi yükseliyor. Çünkü o cübbe hâlâ üstünde. O cübbe, sorgulama ihtimalini bastıran bir büyü gibi. Ne söylense yutuluyor.

Bu düzende sorgulayan imam barınamaz. “Acaba bu hurafe mi?” diye düşünen biri hemen kızağa çekilir. Ona görev verilmez. Yükselmez, parlatılmaz. Çünkü düşünmeye başlayan biri, sistemi riske atar. Sorgulayan kişi, aklı virüs gibi yayar. Ya cemaatin içinden biri de sorgularsa? İşte bu korkuyla, bilginin kapısı sımsıkı kapatılır. En son bilgi güncellemesi 12. yüzyılda yapılmış gibi vaazlar verilir.

Ve tüm bunlar olurken, devletin koskoca kurumu bu cübbeli cehaleti desteklemek için milyarlarca lira akıtır. Her yıl artan bütçelerle, sayısı çoğalan camilerle, ekranlarda boy gösteren hoca profilleriyle desteklenir bu düzen. Bilim merkezleri kurmak yerine medrese tipi kurslar çoğaltılır. Teknolojiye yatırım yerine hutbeye yatırım yapılır. Çünkü bilgi toplum yaratır, cemaat değil.

Bugün bir üniversite öğrencisi barınma krizi yaşarken, bir imam lojmanda oturur. Elektriği devletten, suyu devletten, maaşı devletten. İyi de soralım: Ne üretir bu zat-ı muhterem? Kaç çocuğun ufkunu açmıştır? Kaç genç onun sayesinde bilimi sevmiştir? Cevap basit: Sıfır. Ama hâlâ en saygın, en sessiz, en sorgulanmaz kişilerdendir. Çünkü cübbesi vardır. Cehaletin cübbesi.

Bizi cehaletle terbiye etmeye çalışan bu sistemin en büyük silahı, kutsallığı istismar etmektir. Dini değil, cehaleti korumaktır. O yüzden artık hocalara kızmıyorum. Çünkü bu düzenin içinde onlar da zavallı birer parça. Hatta yer yer kukla. Bilseler, susmak zorunda kalırlar. Sussalar, sistem çökmez ama gözler açılır. O yüzden konuşurlar. Çok konuşurlar. Klişeleri, hurafeleri, korkuları ve itaat reçetelerini tekrar tekrar anlatırlar. Çünkü cehalet, bu sistemin yakıtıdır.

Ve o cübbe… O gösterişli, beyaz, görkemli kumaş… Sadece bedeni değil, aklı da örter. O yüzden adı cehaletin cübbesidir.

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
Tüm Yorumlar (1)
  • Yunus Uslu

    Okan bey konunun daha iyi anlanmasi icin bir konuyu aciklamaniz gerek sanirim. Bir zamanlar Saman Babalari varmis Dunyanin Kuzey batisinda. Hindistan’da da Dedeler, (sakallarini hic kesmeyen din adamlari) warmis. Bu Hindistan kabilelerinden biride Alevilermis. Allah bu kadar peygamberler gondermis. Aleviler evet dememisler. Insanlik ve ilim bu kadar gelismis. Aleviler hala Alevi dedelerine inaniyorlarmis. Bu Alevi dedelerini kim secer? Aleviligin Kutsal kitabi varmidir? Anasi alevi olmayipta alevi olabilmis birisi varmidir tarihte? Soze baslamisken bizi biraz aydinlatin bu konuda. Halkiniz camiye kiliseye havraya gidip bu insanlarin ibadetlerini goruyor ve kabull ediyor. Alevilik hala kapali kutu halkimiz icin. Kapilari acmak zamani geldimi acaba?

    Yanıtla
    +0
    -0


HIZLI YORUM YAP