Tarih boyunca dünya üzerindeki neredeyse bütün büyük savaşlar, çatışmalar, soykırımlar ve sürgünler bir şekilde din kisvesi altında gerçekleştirilmiştir. Dinler, görünürde barışı, sevgiyi ve kardeşliği vadederken, pratikte çoğu zaman tam tersini getirmiştir: düşmanlık, ayrımcılık, kana susamışlık ve bitmek bilmeyen bir hiyerarşi arzusu. Peki ama, eğer Tanrı varsa, gerçekten kadınların diri diri yakılmasını, çocukların mermilerle parçalanmasını, hayvanların boğazlanmasını, ormanların yakılmasını ister mi? Elbette hayır. O zaman şu soruyu sormak gerekir: Tanrı’nın bu dinlerle bir ilgisi var mıydı?
Dinler, insanlık tarihinin ilkel dönemlerinde, doğayı açıklayamayan, ölümün ne olduğunu kavrayamayan, gök gürültüsünü, yıldırımı ya da güneşin batışını büyüyle karıştıran topluluklar arasında doğdu. Her kavmin bir “kutsalı” oldu. Her topluluk, kendi tanrısını diğerinden üstün saydı. Zamanla bu kutsal anlatılar kurumsallaştı, birer sosyal kulübe, ardından da çıkar örgütüne dönüştü. Egemen olanlar, kitleleri denetlemek için dini kullandı. “Tanrı böyle istiyor” cümlesi, her çağda iktidarın en büyük meşrulaştırma aracı oldu. Çünkü kim Tanrı’ya karşı gelebilirdi ki?
Bugün baktığımızda, dinler artık sadece inanç değil; siyaset, ticaret, propaganda ve güç için kullanılan birer araçtır. Ortadoğu’nun kan gölüne dönmesi, Afrika’daki kabile savaşları, Avrupa’daki mezhep ayrılıkları, hepsi bir şekilde “din adına” yapıldı. Haçlı Seferleri’nde binlerce masum insan sırf farklı inançtalar diye katledildi. Endülüs’te bilimle uğraşan insanlar “kafir” ilan edildi. Osmanlı’da Aleviler sırf farklı yorumluyorlar diye yakıldı, katledildi, dışlandı. İran-Irak Savaşı “Şii mi, Sünni mi?” tartışmasından beslendi. Bugün IŞİD gibi örgütler, “cihat” adı altında kafa kesiyor, çocukları köle yapıyor. Hepsi Tanrı adına!
Ancak mesele tam da burada: Tanrı’nın dinlerle ilgisi var mıydı gerçekten?
Tanrı, eğer varsa, evrenin, doğanın, aklın ve sevginin kaynağı olmalı. O halde neden insanlar, “Tanrı emretti” diye kan döküyor? Neden milyonlarca insan açlıkla boğuşurken, milyarlarca dolar değerindeki camiler, kiliseler, saraylar inşa ediliyor? Neden Tanrı’nın adı, hep erkeklerin iktidarı için kullanılıyor? Çünkü dinler, insan aklının değil, egosunun ürünüdür. Toplumu kontrol altına almak isteyen az sayıda zeki insanın, cahil kitlelere kurduğu tuzağın adıdır din. Ve bu tuzak yüzyıllardır aynı başarıyla işlemektedir.
Dinler sayesinde insanlar, düşünmeyi bırakmıştır. Sorgulamayı günah sayan bir anlayış, özgür düşüncenin düşmanıdır. “Sorgulama, şüphe etme, inan!” diyen bir öğreti, insanlığın gelişimini engellemiştir. Ortaçağ karanlığı, bilim insanlarının yakıldığı, kitapların yasaklandığı bir dönemdi ve tamamen dini kurumların dayatmasıyla yaşandı. Bugün hâlâ bazı coğrafyalarda kadınlar araba süremiyor, çocuk yaşta evlendiriliyor, LGBT bireyler taşlanıyor, tüm bunlar “din” adına yapılıyor.
Elbette inanç başka bir şeydir. İnsan, bir şeylere inanma ihtiyacı hissedebilir. Fakat inanç bireyseldir, kişiseldir; topluma dayatıldığı anda zehir olur. Kimse kimseyi Tanrı adına yargılayamaz. Kimsenin Tanrı’yla özel bir sözleşmesi yoktur. Fakat dinler bu yanılsamayı yaratır: “Biz Tanrı’nın seçilmiş kullarıyız.” İşte bu düşünce, savaşların, ayrımcılığın ve soykırımların temelidir.
Dinler, çağlar boyunca hep bir “öteki” yarattı. Yahudi olmayanı düşman saydı, Müslüman olmayanı kâfir yaptı, Hristiyan olmayanı pagan ilan etti. Her inanç grubu, kendinden olmayanı aşağı gördü. Bu kibir, Tanrı’nın değil, insanın eseridir. Bu yüzden dinler, sevgi değil, rekabet doğurdu. Tanrı’nın değil, şeytanın işidir bu kibir. Ve ne yazık ki insanlar bu kibiri hâlâ “kutsal” sanıyor.
Eğer bir Tanrı varsa, o savaş istemez. Çocukların ölmesini, kadınların aşağılanmasını, doğanın yok edilmesini, hayvanların acı çekmesini istemez. Bu yüzden gerçek Tanrı, dinlerin dışında bir yerde aranmalıdır. Belki bir ormanın derinliğinde, belki bir annenin gözlerinde, belki bir çocuğun kahkahasında… Ama asla dinlerin kanla yazılmış kitaplarında değil.
Dinler insanlık tarihinin en büyük yanılgısıdır. İyi niyetle doğmuş olabilirler; ancak egemenlerin elinde birer baskı aracına dönüşmüşlerdir. Bugün hâlâ dünyada kan akıyorsa, bunun en büyük sorumlularından biri, din kisvesine bürünmüş iktidar yapılarıdır. İnsanlık, özgürlüğünü geri kazanmak istiyorsa önce zihnindeki bu zincirleri kırmalıdır. Çünkü Tanrı’nın gerçek adı sevgi olabilir; ama dinlerin adı ne yazık ki çoğu zaman zulümdür.
ASYA
Az önceALMANYA
Az önceALMANYA
Az önceALMANYA
Az önceALMANYA
Az önceGÜNCEL
Az önceGÜNCEL
1 saat önce