El Kapısında Bir Ömür: Almanya’ya Göçün Hikâyesi

El Kapısında Bir Ömür: Almanya’ya Göçün Hikâyesi

ABONE OL
16:43 - 01/06/2025 16:43
El Kapısında Bir Ömür: Almanya’ya Göçün Hikâyesi
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ekmek kapısıydı, el kapısı…
Ülkede verilmeyen ekmeğin, tutulmayan sözlerin kapısı…
Yüzbinler için bir ışık, bir umuttu el kapısı.
Ama kolayına değil elbet!
Bedeli; ayrılık, yoksunluk, hasret, bekleyiş, özlemdi…

1960’lı yılların başında trenlere, otobüslere binip bilinmez bir diyara doğru yola çıktılar. “Birkaç yıl çalışır döneriz” diye düşündüler. Kimse kalıcı olacağını, ömrünün sonuna dek “misafir işçi” olarak anılacaklarını bilmiyorlardı.

BANDOLARLA BAŞLAYAN YOLCULUK

İlk geldiklerinde Almanya’da törenlerle karşılandılar. Bando çaldı, gül verildi. O zamanlar Batı Almanya’nın iş gücüne ihtiyacı vardı. Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen gençler, fabrikaların çarklarını döndürmek, madenlere inmek, temizlik yapmak için kolları sıvadı.

Aklın bir köşesinde hep “geri dönüş tarihi” vardı. Ama o dönüş tarihi bir türlü gelmedi. Yıllar birbirini kovaladı. Almanya’da çocuklar doğdu, torunlar büyüdü. Sadece Türkiye’de değil, artık Almanya’da da ev, dükkân sahibi olmaya başladılar.

Bir süre sonra bu insanlar, istemeden ama mecburen, “Dönemeyenler Ordusu”nu kurdular.

İKİ ÜLKE ARASINDA SIKIŞMIŞ KALPLER

Yürekleri Türkiye’de, ayakları Almanya’da kaldı. Memleket özlemi hiç azalmadı. Ama döndüklerinde, giden yeri aynı bulamadılar. Türkiye değişmişti, onlar da değişmişti.
Ne tam buraya ait hissedebildiler kendilerini, ne de döndüklerinde oraya ait kalabildiler.
Almanya’da “misafir”, Türkiye’de “Almancı” oldular. İki arada bir derede, kimliksiz bir aidiyetin içinde yaşlandılar.

KIRGINLIKLAR YANLIZLIKLAR VE SUSKUNLUKLAR

Zamanla çok şeylerini yitirdiler. En başta sağlıklarını… Ağır işlerde çalışmak yordu bedenlerini.
Kimi zaman hor görüldüler, kimi zaman dışlandılar. Irkçı saldırıların hedefi oldular, hatta yaşamlarını yitirenler oldu.
Yine de yılmadılar, mücadele ettiler. Almanca’yı hiç tam öğrenemediler belki ama bozuk dilleriyle bile seslerini duyurmaya çalıştılar: “Biz insanız!
Bu ülkenin ekonomisini biz kalkındırdık.
Hak ettiğimiz değeri istiyoruz!”

Ama sesleri çoğu zaman yankısız kaldı.
En acısı da, yıllarca fedakârlık ettikleri çocuklarının bile onları tam olarak anlayamamasıydı. Dilini bilmedikleri, geleneklerini anlatamadıkları bir dünyada yalnızlaştılar.

UNUTULAN KUŞAK: EMEKLİLER

Bugün o ilk neslin bir kısmı artık aramızda değil. Kimi çoktan toprağa karıştı, kimi hâlâ sessizce bir köşede yaşamını sürdürüyor.
Kaderine küsmüş, göçtüğü ülkede sessizce eriyen, artık unutulmaya yüz tutmuş bir kuşak onlar…
Adlarına filmler çekildi, hikâyeler yazıldı, türküler yakıldı.
Ama onların gerçek hikâyesini, ancak kendi arşivlerinde sakladıkları sararmış mektuplar, eski tren biletleri ve içten bir “memleket” hasreti anlatabilir.

Onlar, “ekmek kapısı” diye çıktıkları yolda hem koca bir ülkenin yükünü sırtladılar, hem de iki vatan arasında gidip gelen ruhlarının ağırlığını…
Bugün bizler, onların mirasını sadece nostaljiyle değil, minnetle ve saygıyla anmalıyız.

Evet değerli okurlar yukardaki yazıda ele aldığım Almanya’ya 1960 yıllarda gelen şu an bir kısmı aramızda dahi olmayan, bir kısmı kaderine küsmüş vaziyette yaşamanı sürdüren „Unutulan Kuşak Emekliler “.

Ali Akdemir/Hamburg

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


    HIZLI YORUM YAP