. Kitlelerin yoksullaştırılması, başkalarına muhtaç bırakılması “emperyalizmin bir oyunu” olabilir mi?
. Evet, kitlelerin yoksullaştırılması ve başkalarına muhtaç bırakılması, tarihte emperyalist güçlerin sıklıkla kullandığı bir strateji olmuştur.
. Bu strateji, “sömürge ülkelerindeki halkları” ya da “gelişmekte olanları ekonomik olarak zayıflatarak, onları kendi çıkarları doğrultusunda daha kolay yönetmeyi amaçlar.
. Emperyalist güçlerin kendi çıkarlarını korumak ve sömürge ülkelerini daha kolay yönetmek için kullandığı bu strateji, “bilinen” bir yöntemdir.
A) Yoksullaştırma ve Muhtaç Bırakma Stratejilerinin Yolları:
-Ekonomik Sömürü: Emperyalist güçler, sömürge ülkelerinin doğal kaynaklarını kendi ülkelerine taşıyarak ve yerel ekonomileri kendi çıkarlarına göre düzenleyerek, bu ülkelerin zenginliklerini ellerinden alırlar.
Bu durum, yerel halkın yoksullaşmasına ve “ekonomik” olarak “bağımlı” hale gelmesine yol açar.
-Ticaret Anlaşmaları: Emperyalist ülkeler, gelişmekte olan ülkelerle kendi ekonomilerine “avantaj” sağlayan “ticaret” anlaşmaları yaparlar.
Bu anlaşmalar, genellikle yoksul ülkelerinin aleyhine olur ve onların ekonomik gelişimini “engeller”.
-Borçlandırma: Emperyalist güçler, gelişmekte olan ülkelere yüksek faizli krediler vererek onları borçlandırırlar.
Bu durum, “sömürge durumundaki” ülkelerinin ekonomik olarak “bağımlı” hale gelmesine ve “sürekli” olarak “borç ödemek” zorunda kalmasına yol açar.
-Siyasi İstikrarsızlık: Emperyalist güçler, gelişmekte olan ülkelerde siyasi istikrarsızlık yaratarak, bu ülkelerin kendi “kaynaklarını yönetme” ve ekonomik olarak “kalkınma yeteneklerini zayıflatırlar”.
Bu durum, halkın “yoksullaşmasına” ve emperyalist güçlere daha “bağımlı “hale gelmesine yol açar.
-Böl ve Yönet: Emperyalist güçler, “sömürge” ülkelerindeki farklı etnik ve dini grupları birbirine karşı “kışkırtarak”, bu gruplar arasında “çatışma” yaratırlar.
Bu durum, ülkenin “birliğini zayıflatır” ve emperyalist güçlerin ülkeyi daha kolay “yönetmesine” olanak sağlar.
B) Hangi emperyalist kuruluşlar geri kalmış ülkelere borç para verir?
Geri kalmış ülkelere borç veren başlıca emperyalist kuruluşlar şunlardır:
-Uluslararası Para Fonu (IMF): Birleşmiş Milletler’e bağlı bir kuruluştur.
Üye ülkelere ekonomik zorluklar yaşadıklarında kredi sağlar.
Ancak IMF’nin kredi koşulları genellikle eleştirilir ve borç alan ülkelerin ekonomilerini kendi çıkarlarına göre düzenlemeye zorladığı iddia edilir.
-Dünya Bankası: “Birleşmiş Milletler”e bağlı bir kuruluştur.
Geri kalmış ülkelere kalkınma projeleri için “kredi” sağlar.
Ancak Dünya Bankası’nın da kredi koşulları eleştirilir ve borç alan ülkelerin doğal kaynaklarını “sömürmeye yönelik” politikalar dayattığı iddia edilir.
-Bölgesel Kalkınma Bankaları: Asya Kalkınma Bankası, Afrika Kalkınma Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası gibi bölgesel kalkınma bankaları da geri kalmış ülkelere borç vermektedir. Ancak bu bankaların da kredi koşulları ve politikaları “eleştirilmektedir”.
-Özel Bankalar: Emperyalist ülkelerdeki “özel” bankalar da geri kalmış ülkelere borç vermektedir. Ancak bu bankaların kredi koşulları genellikle daha “ağırdır” ve borç alan ülkelerin ekonomik “bağımsızlıklarını kaybetmelerine” yol açabilir.
. Bu kuruluşların geri kalmış ülkelere borç verme nedenleri farklılık gösterebilir.
Bazı kuruluşlar, bu ülkelere yardım etmeyi ve kalkınmalarını desteklemeyi amaçlarken, bazıları ise “kendi ekonomik çıkarlarını” korumayı ve borç alan ülkeleri “kendilerine bağımlı” hale getirmeyi amaçlar.
Geri kalmış ülkelerin bu kuruluşlardan borç alırken dikkatli olmaları ve kredi koşullarını iyi “değerlendirmeleri” önemlidir.
Aksi takdirde, borç yükü altında “ezilebilir” ve ekonomik “bağımsızlıklarını kaybedebilirler”.
Ek olarak, bu kuruluşların faaliyetleri ve politikaları hakkında daha fazla bilgi edinmek için güvenilir kaynaklara başvurulmalıdır.
Bu kaynaklar arasında üniversitelerin araştırma raporları, sivil toplum kuruluşlarının yayınları ve bağımsız medya kuruluşlarının haberleri yer alabilir.
C) İyi Anlamalıyız:
Derin yoksulluk ve ekonomik toplumsal sıkıntılar arttıkça “bu oyun” çok daha akla gelmelidir:
Kitlelerin “yoksullaştırılması” ve başkalarına “muhtaç bırakılması”, “gerçekten” emperyalizmin bir büyük oyunudur.
Günümüzde bu oyun çok açık ve iyi paketlenmiş olarak “geri kalmış” ülkelere, kalkınma yolunda olan ülkelere “yardım” adı altında sunulur.
Devletlere “borç” para verilir ve “yönetmeye” girişirler.
Ancak, bu stratejilerin her zaman başarılı olduğu söylenemez.
Sömürge ülkelerindeki halklar, zaman zaman bu stratejilere karşı “direnmiş” ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Bir ülkenin yer altı ve yer üstü doğal kaynaklarını, dağlarını, denizlerini, göllerini ve akarsuların
kendisinin işletmesi, devlet eliyle ekonomiye kazandırması en iyi ve akılcı olandır.
Yok bunu yapmıyor ve yabancı şirketlere bu hakkı tanıyıp, onların gelip iş yapmalarını ve kazanç sağlamalrını istiyor iseniz, bu yol ile de sömürülmüş ve yoksulluğa itilmiş olursunuz.
İzmir iktisat kongresini düşünmek, bulup okumak gerekir.
Devlet “milli” bir ekonomiye gitmez ise, endüstrisini, tarımını, hayvancılığını, madenlerini, bankalarını, denizlerini… ve benzeri her türlü öz değerleri, kaynakları “kendisi” işletmez ve kendi yatırımını yapıp, kalkınmaya doğru bir yol seçmez ise, elin emeryalistleri buldukları “her türlü yolu” deneyip, gelir ve ülkeyi sömürür.
Bu nedenle önce “çağdaş parlamenter, anayasal, laik bir sosyal hukuk devletini her türlü kurum ve ilkeleriyle” gerçekleştireceğiz ki emperyalizmle mücadele edebilelim.
Yoksulluk ancak bu düşünceler ile milli devlet ve ekonomi ile “yok” edilebilir.
Bunu yapamaz isek her türlü ve her yönden sömürü devam eder, ne yoksulluk biter ne de diğer sıkıntılar.
Birçok “şey” ülke halkının yurt sevgisine, bağımsızlık duygusuna, uyanıklığına ve direnç gücüne bağlıdır.
Ülkenin kendi güçleri, devlet ve halk, toplum kuruluşları ve de resmi siyasi partileri tüm bu nedenlerden dolayı özgürlükçü ve bağımsızlıktan yana politikalar üretmeli ve sağlam durmalıdır.
Halkın bilinç düzeyi, yurtseverlik anlayışı, temel kültürü ve özgür irade sahibi olabilmesi son derece önemlidir ki siyasette doğru kişileri seçebilsinler, doğru bir rejim için mücadele verebilsinler.
Bunun nasıl olabileceğini ise kendi “ulusal kurtuluş savaşımıza”, “kuruluş ilkelerine” ve de “Atatürkçü” ilkelere ve öğretilere bakarak çok iyi öğrenebiliriz.
Yeter ki kendimiz için “nasıl” bir ülke ve nasıl bir “devlet yönetimi” istediğimizi iyi bilelim, kandırılmayalım ve tuzaklara düşmeyelim.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI
ALMANYA
3 saat önceALMANYA
5 saat önceALMANYA
5 saat önceALMANYA
5 saat önceALMANYA
9 saat önceGÜNCEL
10 saat önceGÜNCEL
11 saat önce
” Bu nedenle önce “çağdaş parlamenter, anayasal, laik bir sosyal hukuk devletini her türlü kurum ve ilkeleriyle” gerçekleştireceğiz ki emperyalizmle mücadele edebilelim.” Gonen bey sizin yazdiklarinizi milletvekillerinden nadir olanlar dusunup yazabilir sanirim. Ama yazdiklarinizin icine oyle bir ifadeler sokuyorsunuz ki butun yazdiklarinizi dusunduruyor. Birlesik Krallikta ilkokullarin yuzde kacinin kilise okullari oldugunu biliyormusunuz? Turkiye’de parlament yok mu? Turkiye laik degil mi? Su anda Turkiye’deki siyasi partilerin Kalkinma programlari var mi? Butun soyledikleriniz egitim sorunu olsa gerek. Turkiye Afrika’da col bir yerde olsaydi acaba bu siyasi partilerin onculugunde ekmek bulabilirmiydik?