Avrupa’da refah içinde yaşayan 5 milyon yurttaşımız var. Ama burada, Anadolu’nun tam kalbinde, milyonlarca insan çarşı pazar gezerken boğazına düğümlenen bir hayatta yaşamaya çalışıyor. Bu sessizliğin altında öfke değil; kırgınlık var.
Bazen insan sadece susar.
Çünkü anlatacak çok şeyi vardır ama dinleyecek kulak yoktur.
İşte biz bu hale geldik.
Anadolu topraklarda yaşayan milyonlarca insan, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, gayrimüslimiyle, alnının teriyle bir ömür tüketiyor.
Mücadeleyi hayatının parçası yapmış. Hem de hiçbir menfaat beklemeden. Öylesine saf, öylesine tertemiz.
Ama artık sular yükseldi.
Ve bu yükselen su sadece ayaklarımızı değil, umutlarımızı da boğmaya başladı.
Avrupa’da yaşayan milyonlarca vatandaşımız var. Elbette her birinin hayatı, emeği kutsal.
Onlar düzenli bir sistemin içinde yaşıyor, sosyal güvence, eğitim, sağlık haklarından sonuna kadar faydalanıyor.
Refah içindeler, çocuklarının geleceği belli.
Peki ya ülkemizde?
Burada, Türkiye’nin dört bir yanında, pazara giderken etiket okumaktan başı dönen bir halk yaşıyor.
Her ay gelen faturalardan sonra başını ellerinin arasına alan anneler…
Çocuklarına “bugün dışarı çıkmayalım” diyerek gezmeyi lüks sayan babalar…
Gençliğini göç hayalleriyle yakan gençler…
Biz sadece geçinemiyoruz değil, artık yaşayamıyoruz.
Her zam, her kriz, sadece cebimizi değil; moralimizi, birliğimizi, umudumuzu da eritiyor.
Ve bu eriyen şeyler geri gelmiyor.
Ama hâlâ “her şey yolunda” diyenler var.
Üstelik bu halk, doğa felaketleriyle de sınanıyor.
Yıkılan binaların enkazı altından sadece bedenler değil; yılların umudu da çıkarılıyor.
Yıllar geçiyor… Depremler, seller, yangınlar oluyor… Ama değişen hiçbir şey olmuyor.
Çünkü bu halk, kaderine terk edilmiş halde sadece sabretmesi beklenen bir kalabalık olarak görülüyor.
Kışın ayazında battaniyeye sarılıp, yazın kavurucu sıcağında gölge ararken çocuklar hâlâ umutla bekliyor.
Ama birileri, her seçim öncesi başka bir yalanla ellerini tutmaya çalışıyor.
Her seferinde umutla kandırılan bir halk gerçeği artık sadece içini değil, vicdanını da acıtıyor.
Kusura bakılmasın, mesele kıskanmak değil.
Ama “halden anlamak” bir erdemdir.
Görmeyen göze söz geçmez ama bu millet suskunluğunu eyleme dönüştürdüğünde, hiçbir iktidar karşısında duramaz.
Çünkü biz halkız.
Ve halk, sadece sandıkta değil, her gün verdiği mücadeleyle ayakta kalır.
Bugün buradan sesleniyorum:
Bu ülke sadece betondan yapılmadı. Bu ülke, umudunu yitirmemeye çalışan milyonların emeğiyle ayakta.
Ama bu yük sadece halkın sırtında kalırsa, omurga kırılır.
SON OLARAK:
Bu bir çığlık değil.
Bu bir isyan da değil.
Bu; yıllardır susan ama her geçen gün biraz daha yorulan milyonların yorgun bir fısıltısı:
“Yetti artık.”
Temel IŞIK / ha-ber.com
ALMANYA
Az önceGÜNCEL
Az önceGÜNCEL
Az önceGÜNCEL
11 dakika önceALMANYA
4 saat önceALMANYA
5 saat önceDÜNYA
8 saat önce