UTANIYORUM

ABONE OL
11:53 - 23/10/2020 11:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Evet, gerçekten utanıyorum. Neden mi? Bir Türk vatandaşı olarak dilimize gösterilen duyarsız yaklaşımlardan, vefasızlıktan daha da acısı yapılan saygısızlıktan utanıyorum.

Bir ulusun varlığından söz edebilmek için gerekli değer yargılarının başında “dil” gelmektedir. Bunu bilmeyen kalmadı artık. Bu tür beylik lafları defalarca yazdık, söyledik. Artık tadı kaçtı sanırım. Aynı söylemler etrafında dolaşıp durmak gerçekten hem yazar hem de okuyucu için eminim ki çok sıkıcı olmaktadır. Buna rağmen yine de yazmadan, bazı şeyleri hatırlatmadan geçmeyi içime sindiremiyorum.
Geride kalan tatil döneminde Türkiye’de idim. Gördüğüm, yaşadığım, duyduğum bazı acı gerçekleri, yaşanmışlıkları ve işin boyutunun nerelere geldiğini kısaca aktarmak istiyorum.
Daha önceki yıllarda bu kadar karamsarlığa kapılmamıştım. Gidiş öylesine çılgınca ve pervasızca ki artık ipin ucu iyice kaçmış diyebilirim. Millet âdeta yabancı sözcük kullanma yarışına girmiş. Sanki gizliden gizliye bir kapışma, bir yarış var: Kim daha çok yabancı sözcük -ki bu da İngilizce- kullanacak ve öne çıkacak, derdinde. Eğer bu yarışın dışında kalıyorsan, üç-beş sözcük söyleyemiyorsan vay haline. Zavallı, cahil seni. Sakın ola bakkala -ki artık o da tamamen “market” adını almış ve modaya dünden uymuş- manava, pideciye, dönerciye, eczaneye, lokantaya hele hele okulların, gençlerin buluşma mekânlarına şaşırıp da uğramayasın! Sırf Türkçe sözcükler kullandığın için gizlemeye çalışsan bile tüm cahilliğin(!) ortaya dökülecektir. Sakın ola kimseyi uyarma! “Neden böyle bir özenti içindesiniz?” falan demeye kalkışma! Hemen sana “globalleşme” sözcüğüyle başlayarak dersini verirler. Alırsın ağzının payını, oturursun mabadının üstüne. Kalırsın onca kişinin içinde tek başına. Zaten öylesine yabancısındır ki o topluma istemesen de dışlanırsın. Gençliği, sorumsuzluk ve sadece teknolojinin gerektirdiklerini yapma olarak değerlendiren birileriyle nasıl tartışabilirsin ki? Âdeta yaşam tarzları ellerindeki son model telefonları olmuş. İnsanî ilişkiler o kadar zayıflamış ki selamlaşmayı bile telefon üzerinden gerçekleştiriyorlar. Dolayısıyla dünyaları bu teknolojinin gerektirdiği şekilde sürmekte ve onlar için olağan bir şey olarak kabullenilmekte. Sonuç olarak da dile yansıyan teknik sözcükler ortalarda uçuşup duruyor. Yani kısacası iş çığırından çoktan çıkmış. Vatan-millet-Sakarya gibi hamaset söylemlerine aldanıp da gelecekle ilgili hayal ötesi çıkarımlara kalkışmayın sakın.

Neden bu hâle geldik dersiniz? Doğruların yanlış, yanlışların doğru gibi gösterildiği bu durumlara neden düştük? Ben bunun cevabını biliyorum. Eminim pek çok kişi biliyordur. Buna rağmen ne yazık ki kralın çıplak olduğunu söyleme cesareti gösteremiyoruz. Susmak, görmezden gelmek sanki kabahatleri örtecek, yok edecek, ortadan kaldıracak sanıyoruz. Oysa çok yanılıyoruz. İşin doğrusu, gördüğümüz aksaklıkların üstüne gitmek olmalıdır. Belki önceleri tek başımıza gibi görünebiliriz, ama zamanla yalnız olmadığımızı mutlaka görecek, bizim gibi düşünenlerin varlığını hissedeceğiz. Bir iken üç, üç iken beş… derken bizi cahil görenlerin karşısında çoğunluk olabiliriz. Aslında onlar gerçekten zavallı ve aciz durumdaki azınlık. Buna eminim. Seslerinin, varlıklarının ve yaptıklarının böylesine baskın olmasının tek nedeni sessiz çoğunluğun suskunluğu. Eğer o sessiz çoğunluk üstüne serpilen ölü toprağını silkeleyip atmasını bilirse her şey çok daha güzel olacaktır. Aksi halde çılgın azınlığın yarattığı bu bilinçsiz girdap onlarla birlikte hepimizi çıkmaz bir gidişe doğru sürükleyecektir.

Önce birey sonra millet olarak kendimize olan güvenimizi tazelemek zorundayız. Birilerine, başkalarına özenmek sadece aczin göstergesi olmayıp âdeta bulaşıcı bir hastalık gibidir. Bu hastalık nedeniyle de ortaya çıkan sonuç kişilik yitiminin (bir tür erozyon) ta kendisidir. Ezikliğini hissettiğimiz ve baskıya aldığımız duygularımızı yok sayarak, onları görmezden gelerek hiçbir şey elde edemeyiz. Kendimiz olmadığımız sürece gireceğimiz, görünmek istediğimiz her kalıp bize yabancı gelecek, üstümüzde eğreti duracaktır. Bilinçsizce kullanılan üç-beş yabancı sözcükle kişilik geliştirilemez. Aksine kişilik zedelenmesi yaşanır. Ulus olarak sesimizi duyurmak, varlığımızı sürdürmek istiyorsak kendi kültürümüze, geleneklerimize, örf ve âdetlerimize sahip çıkmak zorundayız. Bireylerin özündeki erdemin ulusun yansıması olacağını aklımızdan çıkarmamamız gerekir.

Hiçbir ayrım gözetmeden “Biz Türk’üz” diyoruz. Eğer bununla gurur duymasını biliyorsak, göğsümüzü gere gere “Türk’üm” diyebiliyorsak bunun gerektirdiği sorumlulukları da bilmemiz, kabullenmemiz ve gereğini yapmamız gerekir. Türklük, Türkçe ile bir bütündür. Bu ikisini ayrı düşünmek büyük bir aymazlık olup vatana ve ulusa yapılacak en acı ihanettir. Lütfen dilimize sahip çıkalım. Onu hor kullananları, kirletenleri uyaralım.

Devam edecek.
Tahsin MELAN

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.