“TERÖR” MÜ DEMİŞTİNİZ?

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Değerli okurlar..!

Son aylarda Türkiye’de yaşananların, bence, artık “Terör” kavramı ile açıklanabilmesi mümkün değildir..! Türkiye’nin karşı, karşıya bulunduğu durum,1984’de başlayıp, zaman zaman artan, bazen sıfıra yakın derecede azalan ve hatta duran bir “Terör” olayı olmanın çok ötesine geçmiştir.
Başlangıçta; Suriye destekli olan PKK terörü, düz bir arazi olan Türkiye – Suriye sınırından sızmalarla sürdü. Daha sonra alınan tedbirlerle sınır güvenliği sağlandı ve hem terörist sızması ve hem de kaçakçılık önemli ölçüde önlendi. Bu gelişmenin ardından PKK, FKÖ ( Filistin Kurtuluş Örgütü ) militanlarının da eğitildiği, Bekaa Vadisinde eğittiği militanlarını, önce Suriye’den Irak’a, oradaki dağlık sınır bölgesinden de Türkiye’ye geçirmeye başladı. Bu durum 1993 yılına kadar sürdü.
Ancak 1.ci Körfez savaşından sonra ve BM karı ile 36.cı Paralelin kuzeyi Irak güçlerine kapatıldı. Böylece o bölgede oluşan güç boşluğu, PKK’nın daha da işine geldi ve geçişler arttı, hatta militan kadrolar Kandil dağına yerleşirken, başta Abdullah Öcalan olmak üzere yönetim kadroları Şam’da yaşamaya devam ettiler.1993 yılında terör en üst noktaya ulaştı ve bu durum 1997’ye kadar sürdü.
O günlerde Türkiye’nin sabrının taştığı mesajları, bizzat üst düzey komutanlar tarafından ve Suriye sınırında açıklanınca, Suriye başına gelebilecekleri nihayet anlayıp, Abdullah Öcalan’ı Suriye’den çıkartmak zorunda kaldı.
Bu aşamaları tekrarlamamın nedeni, o günlerin sloganlarına vurgu yapabilmek içindir. Politikacısından, basınına kadar Türk kamuoyu, verilen onca şehide ve gaziye rağmen ne diyordu. ” PKK teröristi ile Kürt kökenli vatandaşlarımızı birbiriyle karıştırmayalım..! ” Nedeni ise gayet açıktı. Çünkü gerçekten Kürt kökenli vatandaşların, hatta Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Kürt kökenli vatandaşların büyük çoğunluğu, PKK’ya destek vermiyordu.
Daha sonra Abdullah Öcalan’ın yakalanması ve Türkiye’de yargılanıp, İmralı’da özel bir hapishaneye konulması sürecine geçildi. Her ne kadar Öcalan burada avukatları ile yaptığı görüşmelerde ve onların aracılığı ile kendi kamuoyuna mesajlar göndermeye, gönderdiği mesajlar da Roj TV. de yayınlanmaya devam etti ise de, Kürt kamuoyunda fazla bir değişiklik olmadı.
Bu arada; ” Dağdaki terörü bırakın, düz ovada siyaset yapın ” diyen bir siyasi parti lideri de, siyasi rakipleri ve medya tarafından linç edilerek, siyasi yaşamını noktalamak zorunda kaldı. Gerek tavsiye ve gerekse slogan olarak güzeldi ama pratiğe uygulanması mümkün değildi. Çünkü; kurulan Kürt partilerinden seçilen milletvekilleri, ya TBMM kürsüsünden Kürtçe yemin etmeğe teşebbüs ediyor, ya da dağdaki terörle aralarına mesafe koyamadıkları için kapatılıyorlardı. Tabii; anında isim değiştirip tekrar başka bir isim altında açılıyorlardı.
Bunları da, yine o günlerin sloganlarına vurgu yapabilmek için tekrarladım. Türk kamuoyu, her nekadar açılan Kürt partilerinin kapatılmasına yavaş, yavaş tepki göstermeye başlasa bile, iki sloganı birleştirip kullanıyordu..” PKK terörü ile bir yere gelinmez, sorunlar ancak siyasi yoldan ve demokrasi içinde çözülür..! ” Bu arada AKP’yi destekleyen basın ile sözüm ona Liberal basın, Demokrasi kavramını o denli ağızlarına sakız ederek kullandılar ki, bırakın Kürt kökenli milletvekillerini, büyük şehirlerdeki Kürt kökenli vatandaşlar bile, terör sürerken demokratik adımların atılabileceğine inanmaya başladılar ve başta İstanbul olmak üzere, Doğu ve
Güneydoğu’dan göç eden Kürt kökenli vatandaşlar, göçtükleri şehirlerde ufak ufak sokak gösterilerine başladılar. Bu gösteriler, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da, belediyelerin Kürt siyaseti yapan partilerin eline geçmesi ile önü alınamaz bir şiddete dönüşmeye başladı. Bu arada; Türkiye ve dünyada önemli gelişmeler yaşandı. ABD’de Barack Obama başkanlık koltuğuna oturdu ve Irak’dan asker çekeceğini açıkladı. Demeki ki; kuzey Irak’da yine bir boşluk doğacaktı ve bölge İran’ın kontrolüne geçecekti. Bunu ancak Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgeye yerleşmesi önleyebilirdi ama bunun için de AKP’nin Kürt kökenli vatandaşlara yönelik bazı reformları gerçekleştirmesi gerekirdi. Nitekim yapıldı da. Özel Kürtçe eğitim verilmesi, bazı yerleşim birimlerinin adlarının değiştirilmesi, TRT’de Kürtçe yayın yapan bir kanalın açılması falan gibi. İstekler, adım adım da olsa karşılanmasına rağmen talepler sürekli artıyor, Türkiye’nin kubur edemeyeceği boyutlara varıyordu ve bu taleplerin gerçekleşmemesi halinde PKK terörü sürekli ” Aba altından sopa ” olarak gösteriliyordu. Kürt kökenli politikacılar da, AKP yanlısı basın ve Liberal basının pompalaması ile her içi boş ve pratiğe geçirilemeyecek adımlarına Demokrasi ve Demokratik adını takmaya başladılar. Ama bir yandan da, istekleri anında yerine getirilmediğinde, büyük şehirlerde sokakları ateşe vermekten de çekinmediler. Terörü bir baskı aracı olarak kullanmak ve isteklerini en kısa sürede bu yolla elde etmek kolaylarına gelmişti, çünkü ABD’nin kuzey Irak’dan çekilme takvimi sıkıştırıyordu.
Bu süreci daha da hızlandırmak için PKK’da terörü arttırdı. Nasıl olsa yapılan siyasi ve hukuki operasyonlarla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin morali sıfıra düşürülmüş, arkasındaki halk desteği zayıflatılmış, üst düzey komutanlar içeri alınmıştı. O halde son aşamaya geçilmeli, insanların sabırları ve bir arada yaşama iradeleri sıfırlanmalı ve bir iç savaş çıkartılmalıydı. Nasıl olsa AB yanlarındaydı.
Değerli okurlar. Bu son yaşananlar bir ” İç Savaş ” provasıdır ve eski sloganların hükmü kalkmak üzeredir.
Artık Terör, PKK’nın şehirlere inmesi ve arkasına Kürt kökenli vatandaşların desteğini alması ile başka bir boyut kazanmıştır.
Bir ” İç Savaşın Eşiğinde ” olduğumuzun bilincine varalım lütfen.
Kalın sağlıcakla efendim.
  
M. Deniz Olcayto   

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.