SOSYAL SORUMLULUK VE GÖÇMENLER

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Böyle bir başlık altında yazacak çok şey var kuşkusuz. Konu çok boyutlu ve özellikle göçmen kabul eden ve refah düzeyi yüksek ülkelerde göçmenler sürekli olarak siyasetin ve medyanın malzemesi halinde. Bu ülkeler tabiatıyla egemen oldukları iletişim araçları ile göç tartışmalarında da gündemi belirliyorlar ve genellikle etnik ve kültürel farklılık ekseninde bir tartışmadır gidiyor.

Göç olgusu ve göçmenlerin konumunun tüm dünyada çok yoğun tartışılmaya başlandığı bu dönemde meselenin tek bir ülkenin egemenlik ve “yabancı kültür korkularının” ötesinde küresel bir sosyal sorumluluk düşüncesi ile ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bu olguyu tek bir ülkenin kısıtlı dünyası içinde değerlendirmek yetmiyor, meseleye “küresel” ve sosyal haksızlıklar ve haklar penceresinden bakmak gerekiyor. Bunun için de göç olgusunun insanlığın ortaya çıkışından beri var olduğunu ve göç edenin “insan” olduğunu unutmamak zorundayız. Günümüzde sosyal sorumluluk taşımayan her yaklaşımın adını ben değil, lütfen siz koyun!

Birleşmiş Milletler verilerine göre bugün dünyada doğduğu yerden başka bir coğrafyaya geçici veya sürekli olarak yerleşmek maksadıyla göç eden insan sayısı 200 milyon civarında. Dünyanın hemen her bölgesi göç hareketlerine sahne oluyor. Bu hareketlerin büyük çoğunluğu üzerinde yaşadığımız bölgeyi doğrudan ilgilendirmediği için çok haberdar olmuyoruz. Fakat dünyanın yoksul yörelerinde müthiş bir hareketlilik var. Örneğin, “Sahra Altı” dediğimiz kara Afrika’da yığınsal göç neredeyse her ülkenin gündeminde. Kıta Çin’inde milyonlar çalışma amacıyla bir yerden başka bir yere gidip duruyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde 28 milyon Meksika vatandaşı yaşıyor. ABD kaçak göçü engellemek için uzun Meksika sınırına duvarlar ördü. Senegal’den veya Gine’den yola çıkan ve tek yaşam alternatifi olarak Avrupa’ya gelmeyi düşleyen binlerce yoksul insan Cebelitarık Boğazı’nda veya Kanarya Adaları açıklarında, o beni çok rahatsız eden deyimiyle “Festung Europa” kapılarına ulaşamadan azgın dalgalara yem oluyorlar. Aynı şekilde Türkiye’nin doğu sınırlarından yurda giren ve bir takım insan tacirlerinin de desteğiyle Ege Denizi’ne ulaşan, burada da küçücük botlara doluşup yarı yolda Yunan hücumbotlarına yakalanan, bu ülkenin “Avrupa’nın sınırları burada başlar ve ben korurum!” edasıyla takındığı sert tavır karşısında ya denizde boğulup giden ya da güç bela sahillerimize ulaşıp daha varsıl bir yaşam hülyası yok olup giden yüzlerce Asyalı, Afrikalı var. Ne hikmetse, bunların insan olduğunu kimseler anımsamak istemiyor. Ölseler de yakalansalar da onlar sadece bir sayı ile ifade ediliyorlar: “Beş kişi öldü, üç kişi yakalandı”…

Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan göçmenler ve onların sonraki kuşakları her ne kadar küresel göç olgusunun bir parçası olarak görünseler de, dünyanın diğer yörelerinde göç yollarına dökülen, ekonomik, siyasal ve bazen de ekolojik nedenlerle yurdunda barınamayan insanlardan doğal ki daha şanslılar. Ancak bu durum onlarla ilgili sorun ve tartışmaların bittiği anlamına gelmiyor. Bu ülkelerde yabancı düşmanlığı, dışlama, birçok alanda fırsat eşitliğinin tanınmaması, ekonomik krizlerden daha çok etkilenme gibi olgular yok mu? Özellikle göçün günümüzde sadece güvenlik ve kültür objektifleriyle resmedilmesi bence insan onurunun fazla önemsenmemesinden kaynaklanıyor. Ne yazık ki tüm göç tartışmalarında dönüp dolaşıp bu iki unsura takılıyor gündemi belirleyenler.

Bizim en sevdiğim tanımlamalarımızdan biri “tanrı misafiridir”. Kapımızı çalan yabancıya evimizi, ocağımızı açar, ekmeğimizi paylaşırız. En azından bunu kültürümüzün bir parçası olarak biliriz. Biz toplum olarak belki de bu nedenle başkalarının yabancı düşmanlığına yabancıyız. Yaşamını doğduğundan başka bir diyarda kendi isteğiyle veya zorunlu olarak geçirmek durumunda olan insanların önce insan oldukları gerçeği, göçün şekli ne olursa olsun unutulmamalı, bu insanlara karşı sosyal sorumluluk ve insan onuruna saygı ögeleri akıldan çıkarılmamalıdır. Ancak gelişmiş bir sosyal sorumluluk anlayışıyla göçmenlerin kırılganlığını giderebiliriz. Bu, bugün artık insanlığın küresel ortak görevidir.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.