ÖLÜMÜN KAPISINDA BEKLEMEK…

ABONE OL
11:32 - 23/10/2020 11:32
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Gri  bir gökyüzü…

Park etmek için yer arayan her modelden araçlar.

Çimenlerin üstüne oturmuş bıkkın gözler ile etrafı süzen insanlar.

Binanın odalarından sızan ışıklar.

Bir yerden diğerine koşturup duran doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar.

Kapıda, neyi kontrol ettiği anlaşılamayan bir görevli ile başlayan uzun bir koridor. Sıra, sıra odalar.  İlaç kokusu ve derin bir sessizlik.

Morga açılan kapının önünde bekliyoruz.

***

Hastanelerden yana dertliyiz.

Sağlık meselesini halletmek için yapılan trilyonluk hastanelere rağmen hizmet kalitesi bir türlü yükselmiyor. Ne kadar modern cihazlar alırsanız alın, insanın eğitimsizlikten kaynaklanan eksikleri  makineleri kullanmaya,.  İnsani davranışlarını düzeltmeye yetmiyor.  Her zaman olduğu gibi hasta simsarları yine iş başında … Eskiden ilaç bulmak veya doktorlardan randevu almak için devreye girerlerdi. Şimdi organ bulmak için devredeler.

Nedendir bilinmez ama, herkes bir şekilde hastanelere ve ilaca bağımlı hale gelmiş.

Doktorlar hasta bakmaya, eczacılar ilaç temin etmeye, devlet ;  astronomik rakamlara ulaşmış  sağlık giderlerine para yetiştirmeye çalışıyor…

***

Eskiden  şifa kapısı olan hastaneler dert kapısı olmuş durumda.

Bir mutsuzluk, bir umutsuzluk dalga, dalga yayılıyor.  “Hastalanmaktansa ölmek yeğdir” diyenler çoğunlukta.  Hele emekli olmuş, belli bir yaşa gelmiş olanlar kendilerini işe yaramaz, fazlalık, biran önce dünyadan çekip gitmesi gereken varlıklar psikolojisine girmişler. Kısacası yaşama sevinçlerini kaybetmişler.

Evde çocuk yetiştirme, okutma tuzağına düşmüş olanlar ihtiyaçları karşılamak için deli gibi çalışmak zorunda olduklarını biliyorlar.

Neredeyse para kazanmak için her yol mubah sınırına gelmiş, mademki yaşam bizi bu duruma soktu bizim tercihimiz yok diye düşünüyorlar.

Ne büyük tehlike?

Türkiye’de bu kadar cami ve Müslüman olmasına rağmen neden bu kadar yolsuzluk ve ahlaksızlık var sorusunu sormak abesle iştigal etmekten başka bir şey değil.

Televizyonlardaki yemek programları ile iştahı kabartılan, oturamayacakları evlerin reklamının yapıldığı, yaşayamayacakları hayatların anlatıldığı programlar zaten fitili ateşlemiş durumda.

Kimse Suriye’yi, sınırdaki askeri, Türkiye’nin yurt dışındaki itibarını, göçmen sorununu düşünmüyor.

Birde savaş rüzgarları esmeye başlayınca  ikinci dünya savaşının İngiltere’si geliyor aklıma… En çok onları incelemek ve halkın büyük bir metanetle yağan roketlere rağmen yaşamlarını sürdürmeye çalışmalarının ince ayrıntılarla dolu hikayelerini hatırlıyorum.

***

Biz ölümün kapısında sıra bekliyoruz.

Morgdan çıkacak merhumu alıp defin için hazırlayacağız. Yine çok sevdiğimiz bir dostu yolcu edeceğiz. Toprak ana’nın kucağında makinelerin açtığı  bir çukura yine makinelerin örteceği bir toprak yığınına bırakacağız onu.  Ötesinde ne olduğunu bilmeden, nereye gittiğini anlamaya, yaşamın anlamsızlığını bir kez daha kavramaya çalışarak…

Ve, madem cennet cehennem başka bir boyutta, bu dünya’yı neden yarattın?  diye aklımızda deli soruları döndürerek, onu tek başına bırakıp döneceğiz sıcak evimize….

Hiçbir şey olmamış gibi…

Taner Tümerdirim

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.