OLİMPİYAT OYUNLARINI İZLERKEN

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Pekin Olimpiyat Oyunlarının şimdiye kadar görülmemiş açılışını izlerken doğrusu hayranlık ve şaşkınlık duygularına kapılmamak mümkün değildi. Katılan tüm ülkelerin sporcuları açılışta geçerken hemen dördüncü sıradaki Türk ekibine bakıp, “Haydi bakalım, bu kez Atina’dan daha başarılı olurlar, inşallah”, dedik. Şimdiye kadarki olimpiyat oyunlarından daha kalabalık bir ekiple gelen Türkiye’nin resmi spor ağızları “on beş” madalya hedefinden söz ediyorlar, Türk spor dünyasına yakın olmayanları da ümitlendiriyorlardı. Öyle ya, her alanda “ilerlemiştik”(!), bu sözler neden doğru olmasındı. Ben bile ümitlendim, futbol dışındaki branşlarda başarıyı özleyen bir Türk spor izleyicisi olarak söylenenlere tüm içtenliğimle inanmak istedim.

Fakat yine gerçeklerle karşılaşınca boşuna ümitlendiğimi anladım. Bu yazıyı yazarken daha hiç altın madalya almamıştık. Aslında nesnel gerçeklikler, arada bir ortaya çıkan rastlantısal başarılar dışında insanın daha realist olmasını gerektiriyor. Bizim ülkemizde olimpik spor dallarının belki bir ikisi dışında spora yaygın bir ilgi yok. O nedenle de sporcu sayımız sınırlı. Az sayıdaki sporcunun da başarısı bu kadar olabiliyor. Birçok ülkede kitle sporlarına olan ilgi, yüksek performans sporcularının (Hochleistungssportler) da yetişmesinin önünü açıyor. Bizde faal atletizm yapan sporcu sayısının bini geçtiğini sanmıyorum.

Bu sadece sporcu sayısı ile ilişkili değil haliyle. Sporda başarı ancak bilimsel yöntemlerle mümkün olabiliyor. Geniş kitlelere mal olan spor dallarında başarılı performansa ulaşabilmek için sporcuların en yeni bilimsel yöntemlerle yetiştirilmesi gerekiyor. Seyirlik olma özelliği fazla olmayan spor dallarının yaygınlaşması da, ne yazık ki maddi çıkarın sürekli öne çıkarıldığı günümüzde o kadar kolay değil. Bunun için devletin, yerel yönetimlerin, eğitim kurumlarının, spor kulüplerinin ve ailelerin çok etkili bir işbirliği ile bir araya getirilmesi gerekiyor. Bu işbirliğine ülkemizde sayısı yeterli olan üniversitelerin spor bilimleri bölümlerini katarsanız gerekli zincir tamamlanmış olacak. Benim gördüğüm kadarıyla bu kurumlar arasındaki var olan mevzi işbirlikleri de günlük ve geçici bir takım siyasi emeller doğrultusunda olmuş bugüne kadar. Yani etkili bir çalışmayı başlatan yok.

Sanıyorum 2002 yılıydı. Bendeniz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Dış İlişkiler ve Yurtdışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürü olarak görev yapıyordum. Gençlik ve Spor Genel Müdüründen randevu alarak makamına gittim. Amacım, bana bağlı olan yurtdışındaki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Müşavir ve Ataşelerini seferber ederek vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı ülkelerdeki futbol dışındaki başarılı Türk sporcularını tespit etmek ve onları Türk ulusal takımlarına kazandırmaya yönelik bir projeyi başlatmaktı. Genel Müdüre bu amacımı anlatırken dönemin Atletizm Federasyonu Başkanı odaya girdi. Yanında da ya Rusya’dan ya da Ukrayna’dan devşirilen bir kadın uzun mesafe koşucusu ile antrenörü mü, kocası mı olduğunu anlayamadığım bir vatandaşı vardı. O gün orada yapılan pazarlık benim yüzümü kızarttı. O kadın atlet sanıyorum Türk milli forması ile en iyi bir Avrupa beşinciliği kazandı. Fakat talep ettiği ve kendisine verilen para en az on tane genç kız atletin yetişmesine yetecek bir meblağdı! O günkü Genel Müdürün de başarıyı Türk gençlerinin iyi sporcu olarak yetiştirilmesinde veya yurtdışındaki çocuklarımızı kazanmakta değil, parayla başka ülkelerden devşirilen sporcularda aradığını üzüntüyle gördüm. Bugün de bu politika sürüyor.

Olimpiyat 10000 m. ikincisi Elvan Abeylegesse küçük yaşta Türkiye’ye getirildi. Bir anlaşmalı evlilikle Türk vatandaşı yapıldı. Onu bizim antrenörlerimiz yetiştirdi. O, artık bizim kızımız. Başarısı bizi mutlu etti kuşkusuz. Fakat spor yöneticilerimiz kısa sürede kendilerine “başarı” getireceğini düşünerek bu devşirme işine harcanan paraları çocuklarımızı yetiştirmeye ayırsalar, kahvelerde işsiz güçsüz vakit öldüren, doğru dürüst okuyamayan, hatta ister istemez suça itilen gençlerimizi sporun renkli dünyasına çekseler daha iyi olmaz mı? Bırakın olimpiyatlarda daha çok madalya kazanmayı, toplumumuzun sağlığı ve gençlerimizin iyi birer yurttaş olarak yetişmeleri bireysel spor dallarındaki başarılarıyla eş zamanlı olacaktır.

Olimpiyat oyunlarının günümüzde bozulan amatörlük ruhu, giderek yaygınlaşan doping felaketi, sponsor savaşları ve ülkeler arasındaki sporcu transferleri ile kaybolan özelliklerinin sporu yeniden insan odaklı ve topluma yararlı hale getirmekle canlanabileceğini düşünüyorum. Bizim için de takkeyi önümüze koyup düşünme zamanı geldi herhalde. Birkaç federasyon başkanının kişisel “başarı” hevesi ile varılacak nokta işte ancak bu oluyor.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.