NASIL YÖNETİLİYORUZ? (2)

ABONE OL
11:43 - 23/10/2020 11:43
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Şu tarihi ve o tarihte çıkarılan yasayı anımsatarak girelim konuya.

3 Mart 1924, 430 sayılı TevhÎd-i Tedrisat Yasası (Kanunu).

O tarihte çıkarılan ya da kabul edilen bu yasa ülkedeki bütün eğitim kurumlarının, o zamanki adıyla, Maarif Vekâlet’ine bırakıldığı yasadır.

Aşağıda yazacaklarım AKP yönetiminin bu yasanın altına koyduğu atom bombasının öyküsüdür.

Bu yönetim ülkede “medreseler” dönemini yeniden başlatmıştır.

“Başlatıyor, başlatacak!” falan demiyorum; “Başlatmıştır.” diyorum.

Öğretim Birliği Yasasının altına koyduğu atom bombası işte tam da budur.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kontrolü ve koruması altında açılan Kuran kurslarının tamamı medrese olarak işlev görüyor.

Bu durum; Diyanet İşleri’ne neden bu kadar büyük bütçeler verildiğinin de açıklamasıdır.

Planlı, bilinçli olarak yapıyorlar bu işi, Laik, sosyal, insan haklarına saygılı bir hukuk cumhuriyetini atom bombasıyla uçuracaklar havaya.

21. Yüzyıldayız. İnsan; ancak bu denli çağına ve uygarlığa düşmandır. Bundan tek adım ötesi yoktur.

Zifiri karanlığa götürülüyoruz bunların kılavuzluğunda.

Burnumuza gelen lağım korkularının nedeni kılavuzumuzun bunlar olmasındandır.

Doğu Anadolu’da Nakşîlerin elinde bu medreseler.

Eğitim dili Arapça ve 14 yaşında başlıyor. 8 – 10 yıl arası sürüyor medrese eğitimi.

Eğitimini tamamlayanlara birer “icazetnâme” veriyorlar. Diploma adına bile hoşgörüleri yok.

Bunlar; bölgelerinde kurulan şer’î mahkemelerde de hakimlik yapıyorlar.

Ne demişti O büyük Kurtarıcı ve Kurucu?

“Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol medeniyet yoludur.”

Bunlar; medeniyetten de ilkçağ, orta çağ medeniyetini anlıyorlar.

Siirt’te 19 medrese varmış ve bunların 14 ü AKP döneminde açılmışlar.

Tamamı, Kuran Kursu kılıfıyla Diyanet işlerine bağlıymış bu medreselerin.

Özel kişi ya da kurumların açtıkları medreselerin intifa, yani yararlanma hakkı da Diyanet İşleri’ninmiş.

Cuma günleri dışında dışarı bırakılmıyorlar medresenin talebeleri. Öğrenci demeye dilim varmadığı için talebe diyorum.

Başlarındaki siyah takkeden anlaşılıyor bu talebelerin medrese talebeleri oldukları.

Bunlara istihdam, yani işe alınma, işe yerleştirilme önceliği de tanınıyor.

Yukarıda da sözünü ettim.

Şer’î Mahkeme görevi yapan yasadışı “divan”lar kuruyor ve bu divanlarda yargılama yapıyorlar.

Bu divanların kararlarından kuşku duyulduğunda başvurulan bir “Alimler Kurulu” var bunların.

Oraya başvurarak karar düzeltilmesi istiyorlar. Bir çeşit temyiz mahkemesi gibi bu kurul.

Nakşîler, şafîler, kadirîler; kimi, hangi çağına, uygarlığa ve insan düşmanı tarikatı ya da mezhebi arıyorsan var bunların içinde.

Hanefî müderrislerini de il dışından sağlıyorlar bu medreseler.

Yüzde 90/95 ine resmî kurumlarda, özellikle de Diyanet İleri bünyesinde iş verilmiş bu medreselerden çıkanlara.

Başlıktaki sorumuza dönelim.

Nasıl mı yönetiliyoruz?

İşte böyle!

Sonuç:

Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete…

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.