KURBAN BAYRAMI 2020

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kurban Bayramı, Allah’a kulluğumuzu arz ettiğimiz, verdiği nimetlere şükrettiğimiz müstesna bir Bayramdır. Hz. İbrahim’in imanını, Hz. Hacer’in sadakatini ve Hz. İsmail’in teslimiyetini kuşananlara Rabbimizin bir ikramıdır. Kurban bayramı, İslam’ın nişanelerinden olan kurban ibadetini eda ederek Rabbimize yaklaştığımız nadide bir zaman dilimidir.

Hz. İbrahim’e oğlunu kurban etmesi rüyasında emredilmiştir. Ama baba bıçağı oğlunun boğazına çalacağı zaman Allah  ona büyük bir koç göndererek oğlu yerine bu koçu kesmesini emretmiştir. Böylece baba-oğul ideal bir itaat, teslimiyet ve fedakârlık örneği vermişlerdir (Saffat, 37/107).

Evet Kurban bayramı müslümanlar için önemli bir gündür. Çünkü müslümanlar bugün insanların, tanrılar için kurban edilmesine Allah tarafından son verildiğine inanırlar. Bundan dolayı bu bayramın adı, aslında ölümden kurtuluşun bayramıdır. Kesilen kurbanlar Allah’a teşekkür anlamı taşır.

Müslümanlar bugün yaşama sevinciyle coşarlar. Severler ve sevilirler, sevinçlerini kurban keserek ve kestikleri bu kurbanı da dostlarıyla, komşularıyla, sevdikleriyle paylaşırlar.

Kısaca Kurban’ın tarihine bakacak olursak, Kurban’ın, hak olan dinlerde de beşerî olan dinlerde de var olduğunu görürüz. Hz.Adem’in oğullarından Habil ile Kabil birer kurban kesmişler, Allah haklı olan Habil’in kurbanını kabul ettiği halde Kabil’in kurbanını kabul etmemiştir ( Maide, 5/28).

İlkel dinlerde krallar, kâhinler, ölüler ve putlar için kurban kesilirdi. İslâm öncesi Araplar da putlar adına kurban keserlerdi ( Maide, 5/3, Bakara, 2/173, En’am, 6/145, Nahl, 16/115).

Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib oğlu Abdullah’ı kurban etmeye niyetlenmiş, fakat yaptığı istişareler sonunda onun yerine yüz deve kesmişti (İbn Hişam, es-Sire, I- 98).

Görüldüğü gibi İslâm Hz. Adem’den beri süregelen kurban kesme geleneğini korumuş ve bu geleneği insancıl olmayan uygulamalardan arındırmıştır. Kurban edilecek hayvanlara gösterilmesi gereken şefkat ve merhamet esasları dahilinde yeni bir düzenleme getirmiştir.

Kurban kesmek zorunlu değil, gönüllü bir ibadettir. Kurban kesmek için zengin olmak da şart değildir. İsteyen ve imkan bulan her müslüman kurban kesebilir.

Kurban kesmenin asıl amacı insanlarla bir araya gelerek kucaklaşmaktır. Karşılıklı fedakarlıktır. Sahip olunan malın birlikte paylaşılmasıdır. Bu paylaşımda ihtiyaç sahiplerinin de gözetilmesi gerekir.

Hz. Peygamber kurban etlerinin kavrularak saklandığını ve ihtiyaç sahiplerine verilmediğini görmüş ve: “Hiç bir kimse kestiği kurbanın etini üç günden fazla evinde ve elinde tutmasın” buyurmuştur.

Hz. Peygamber’in koyduğu bu yasağın amacı etin geniş halk kitlelerine intikalini sağlamaktir.

Müslüman olmanın amaçlarından biri de, bulunduğu bölgede  “Kurban Geleneği”ni korumak ve orada  yaşayan insanımızın Kurban Bayramı vesilesiyle kaynaşmasını sağlamaktır. Yüce Allah sadaka vermeyi emreder. Sadakayı önce en yakınındakine vereceksin, sonra deniz dalgası gibi yayılacaksın der.

Biz Berlin’de yaşıyoruz. Berlin’de yaşayan insanımıza, akrabamıza ve Alman komşularımıza  karşı  görevlerimiz var bizim, hayırlarımızı verirken, önceliği Berlin’e tanımalıyız. Alman komşularımızla birlikte bu bayramı kutlayarak, fedakarlığımızı ve sevincimizi onlarla paylaşmalıyız.

„Kurban“ı sadece et yemek olarak görmeyelim. Sadece et  bayramı olarak da görmeyelim: Çünkü,  „Kurbanın ne eti, ne de kanı Allah’a ulaşacaktır. Allah’a ulaşacak olan sizin takvanızdır.“ (Hacc 37) Buyuran Yüce Mevlamız konunun önemini vurgulamıştır.

Yani, kurban demek; değil malımızı, gerekirse canımızı dahi Allah’ın yoluna feda etmek demektir. Bu konuda Hz. İbrahim ve oğlu İsmail bizim için önemli iki örnektir.

Yıllardan beri Afrika’da ve Asya’da  kurbanlar kesiliyor, ama sonuç değişmiyor, onlar yine fakir. İnsan yılda bir öğün et yese ne olur yemese ne olur. 364 gün açlıkla mücadele edilecekse, bir gün et yemenin anlamı ne olabilir ki?

O insanlara bir lokma et yedireceğiz diye uğraş vereceğimize, bulunduğumuz ülkelerde o kurban paralarıyla özel okullar, üniversiteler, hastaneler açsaydık daha hayırlı bir hizmet yapmış olurduk.

Şimdi o ülkelerdeki gençleri getirip kurban paralarıyla bu okullarda  okutabilir veya hastanelerde tedavi ettirebilirdik. Bu şekildeki bir uygulama İlahi iradeye daha uygun olurdu.

Ne dersiniz; isterseniz yardımlarımızı yaparken biraz da konuya bu tarafından bakalım….

Berlin’de kalıcı hizmetler yapalım, su üzerine yazı yazmayalım. Sorumluluğumuzun bilincinde olalım.

Sadece Afrika’daki, Ortadoğu’daki, Asya’daki insanlara bir lokma et yedirmek için organize olacağımıza, uğraş vereceğimize; biraz da bulunduğumuz ülkelerdeki çocuklarımıza, insanımıza hizmet etmek için, yardım etmek için „kurbanlarımızı paylaşmak“ için organize olalım.

Zekatlarımızla, sadakalarımızla, kurbanlarımızla öncelikle bulunduğumuz bölgelerde aktif hale gelelim. Özel okullar, üniversiteler, hastaneler, kültür merkezleri açalım. Bu kurumlarımıza Afrika ülkelerinden çocuklar getirelim, bu okullarda onları da okutalım, onların bu okullarda okumalarına bu hastanelerde tedavi olmalarına yine sadakalarımızdan pay ayırarak yardımcı olalım. Sonra da onları ülkelerine gönderelim. Böylelikle hem kendi çocuğumuz için hem de o insanların çocukları için daha hayırlı  yatırımlar yapmış oluruz. Bu işi önceden yapmış olsaydık; şimdi Berlin’de ve o ülkelerde aktif görev içinde olan, Berlin’in ve o ülkelerin rengini değiştirecek binlerce uzman hizmet ediyor olurdu.

Bu şekildeki uygulama İlahi iradeye daha uygun olur. Yardımlarımızı yaparken, kurbanlarımızı değerlendirirken biraz da konuya bu tarafından bakmamız gerekir…

59 seneden beri Berlin’de yaşayan Müslümanlar kaç tane milyonluk kurumun altına imza attılar?

Kaç tane kültür merkezi açtılar?

Kaçtane özel okulları vardır?

Kaç tane üniversite öğrencileri, için yurtları vardır?

Cevaplanması gereken sorular  bunlardır. Almanlar, Müslümanlarla birlikte yaşamanın avantajlarını görmelidirler. Müslümanların yardımlaşma gayretlerini, fedakârlıklarını görmelidirler. Müslümanın elinden ve dilinden insanlara zarar gelmediğini görmelidirler. Hatta Müslüman eli; ihtiyaç sahibi olan herkese din, dil, ırk ayırımı yapmadan ulaşır anlayışı, Almanlar arasında yaygın hale gelmelidir. Bu anlayış kendiliğinden oluşmaz, gelişmez. Gayret etmek lazımdır, irade ortaya koymak lazımdır, eyleme geçmek lazımdır.

Almanlar, medya üzerinden kendisine tanıtılan Müslümanla, aralarında yaşayan Müslümanlar arasında bir farkın olduğunu, işte o zaman fark edecektir. O zaman yabancılara önyargı ile bakan siyasiler, bürokratlar veya Sarrazin gibi insanlar Müslümanları çıkarları için malzeme olarak kullanamayacaklardır.

59 yıldan beri aynı coğrafyada yaşayan aynı havayı teneffüs eden, aynı sokakta oturan, aynı okula giden  Müslüman, birlikte yaşadığı Almanın, Müslümanlarla ilgili düşünce dünyasını değiştirememişse sorun biraz da Müslümanlarda aranmalıdır.

Müslüman; dünyanın neresinde olursa olsun ayağına çivi batan bir insanın acısını içinde hissetmesi gereken kişidir.  Müslüman Arakan’daki, Suriye’deki veya dünyanın başka bir yerindeki insanlara yapılan yardıma elbette kayıtsız kalamaz, bu mümkün de değildir. Müslümanın eli oralara mutlaka uzanmalıdır.

Ancak kendi çocuğumuzun elini bırakarak o elleri tutmaya çalışmayalım, tutamayız, tutsak bile içine düştüğü çukurdan onu çıkaramayız.  Her Müslüman öncelikle kendinden, kendi çocuğundan, bölgesinde yaşayan kendi insanından sorumludur. Kendi çocuklarımız bugün kuyudadır, kendisini kuyudan çıkaracak bir el beklemektedir, öncelikle annesinin- babasının elini beklemektedir. Biz öncelikle kendi çocuğumuzu kuyudan çıkaralım, kendi çocuğumuzun elini tutalım, sımsıkı tutalım ve bırakmayalım.

Unutmayalım, Afrika ülkelerine gönderdiğimiz kurbanlar, sadakalar, zekâtlarlar, bağışlar kontrol dışı olduğu için, birgün darbe olarak, kurşun olarak, füze olarak geri dönebiliyor. 15 Temmuz kalkışmasını ve şehit edilen 250 kişiyi unutmamak gerekiyor.

İslâm hoşgörü dinidir, barış dinidir. Kim İslâm’ın barış mesajına gölge düşürmek isterse bilsin ki o, Müslümanlardan  değildir.

İslâm öldürmek için değil, yaşatmak için gelmiştir. Bilakis huzuru tesis etmek için gelmiştir. İslâm teröre asla prim vermez.

Adı ne olursa olsun, dini ne olursa olsun, kılık kıyafeti nasıl olursa olsun, tüm terör örgütlerini ve o örgütlere yardım ve yataklık edenleri, ister özel, isterse tüzel kişilik olsun hepsini  şiddetle lanetliyorum.

Budist rahipler tarafından soykırıma tabi tutulan Arakan Müslümanlarını, ülkeleri işgal edilen yerinden yurdundan edilen Suriyeli Müslümanları unutmadık unutmayacağız elbet.

Ben bugün,  umutsuzluğa varan bezginliğimden utanıyorum. Savaşı, zulmü, haksızlığı engellemek, bir nebze de olsa azaltmak için çırpınmakla geçen bir ömrün sonunda, büyük bir boşluk var, hiçlik var, yenilgi duygusu var içimde. Bu yenilgi duygusu kahrediyor beni.

Allah bize, Suriye’deki,  Pakistan’daki, Afganistan’daki ve Afrika ülkelerindeki  ve başka yerlerdeki  insanlara niçin yardım yapmadınız diye hesap sormayacaktır. Fakat Berlin’deki insanlara niçin yardım elinizi uzatmadınız, niçin onların geleceğine yatırım yapmadınız?

Hatta, Alman komşunuz Hans’la, Rose ile İslam’ın güzelliklerini niçin paylaşmadınız? diye hesap soracaktır…

Değişik ülkelere  yapılan yardımlara karşı değilim. O eli tutalım, ancak kendi çocuğumuzun elini bırakarak o eli tutmayalım. Kendi çocuğumuz kuyuda boğulmak üzeredeir. Kendi çocuğumuzu kuyudan çıkardıktan sonra  tutalım o eli.  O ülkelerde yaşayan insanların devletleri var, o insanlara dünya devletleri  de yardım ediyor, Birleşmiş Milletler(BM) de yardım ediyor… Oysa bize ve bizim geleceğimize kimse yardım etmiyor, yatırım yapmıyor, bizim elimizden tutan bir devletimiz yok…Elimizdeki ve avucumuzdakileri almak için gayret sarfeden devletlerimiz var. Benim çocuğum kimsenin umurunda değil.

Ve ben bütün bu olup bitenlere rağmen,  bugün sizlerle, aramızda bulunan Suriyeli, Afganistanlı mültecilerle  birlikte buruk da olsa bu bayramı yaşamak istiyorum,  sevgi ve muhabbetlerimle kucaklıyorum hepinizi.

Bayramların özü sıla-i rahimdir. Bayram günlerini sadece bir tatil fırsatı olarak görmeyelim.  Anne babamız başta olmak üzere büyüklerimizi ziyaret edip hal ve hatırlarını soralım. Vereceğimiz hediyelerle küçüklerimizi sevindirelim. Bayram neşesine hastaları, yaşlıları ve yalnızları ortak edelim.

Yazıma Almanya’nın eski Cumhur Başkanımız Sayın Christian Wulff’un tarihe not olarak düştüğü şu anlamlı sözüyle bitirmek istiyorum. “İslamiyet Almanya’nın da bir parçasıdır”.

Bayramınız mübarek olsun…

Rüştü Kam

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.