HUZURA DOĞRU BİR ADIM…

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

HUZURA DOĞRU BİR ADIM…


Değerli dostlar, merhaba!
Bugün sizlere çok basit bir yöntemle yüreğinizi serinleterek gün boyu hissedeceğiniz bir huzuru yaşamanın çok basit bir yöntemini anlatacağım. Dediğim gibi gerçekten çok basit bir yöntem.  Aslında genellikle hepinizin uyguladığından(!) da şüphem yok. Buna rağmen yine de anlatmak istiyorum.
Olaya yine tatil anılarımdan yola çıkarak başlamak istiyorum:
Ankara ve dolaylarında arabamla dolaşırken yaşadıklarımı fazla uzatmadan aktaracağım. Çok şükür ki yıllar öncesine göre Ankara’da trafik ışıklarına ve genel kurallara daha çok uyulduğunu gördüm. Bu çok sevindirici bir durumdu. En azından kırmızı ışıkta durduğumda arkamdan zart zart kornaya basan hatta yanımdan hızla geçerken -ki ben salağım ya, kırmızıda bekliyorum- ağız dolusu küfreden -bazı ehil olmayan yaratıklar hariç- kişiler yoktu, diyebilirim. 
Her şey yolunda mıydı, hayır. Hele ki öyle bir uygulama(sızlık) vardı ki akıllara ziyan. Yerlerde yanılmıyorsam bir adı da “zebra çizgileri” denilen yaya geçitleri vardı. Hoş, çoğu yer ile yeksan olmuş, silik bir durumdaydı. Buna rağmen yine de dikkatli sürücülerin farkına varabileceği yerlerdi. Adı üstünde YAYA GEÇİDİ… Yani bildiğimiz üzere yayalara öncelik verilmesi gereken geçiş yerleri. Kural bu doğrultuda ama maalesef çizgilerin silikliği doğrultusunda kuralın da silikliğini, hemen hemen hiç uyulmadığını görmekte gecikmezsiniz. Bu çizgiler sanki süs olsun diye çizilmiş. İşin kötüsü bunların değerini ne sürücüler ne de yayalar biliyor. Zaten yayalar bilse -ki onların da büyük çoğunlukla genelde sürücü olduğundan eminim- sürücüler de eminim bunun idrakine varacaktır. Oysa biz maalesef kendi yaşadıklarımızdan ders almayı bir türlü beceremiyoruz. Sürü misali anlık ve gelenekselleşmiş kalıplara uyarak davranmaktan kendimizi alamıyoruz. En “medeniyim” diyenimizin bile karşıdan karşıya geçerken ilk önce yaya geçidine değil de yolun boş olup olmadığına bakar. Boş sandığında da atar zırt diye kendini karşıya doğru hamleyle yol ortasına. Dolayısıyla bir anlık gafletin kurbanı olmak kaçınılmaz bir son oluverir. Oysa bilsek kuralları, uysak bu düzene ne güzel olurdu. Dahası bugün sürücü isek yarın yaya, bugün yaya isek yarın sürücü olduğumuzda yaşadıklarımızı unutmasak, gereğince davransak, iğneyi kendimize batırmayı denesek ne kaybederiz? Direksiyon başına geçtiğimizde kendimizi o makinenin cazibesine kaptıracağımıza o makineyi “Sen benim kontrolümdesin, unutma!” diyerek kumandayı ve mantığı elden bırakmasak ne olur?
Her şeye rağmen Ankara içinde dolaşırken nerede -silik de olsa- bir yaya geçidi görsem durmayı bir görev bildim. Bu tavrımdan dolayı başta yayalardan olmak üzere gördüğüm tepkiyi yaşamanızı isterdim. Karşıdan karşıya geçmeyi bekleyenlerin, benim yavaşça çizgi başlangıcında durup hafif bir tebessümle, elimle de “Buyurun, geçebilirsiniz!” edasıyla yol vermem karşısında yaşadıkları ikilem, yüzlerindeki şaşkınlıktan rahatça anlaşılıyordu. O, saniyelerle sınırlı bir anlık şaşkınlıkta kim bilir neler düşünüyorlardı: “Allah Allah, bize yol verdi, salak mıdır nedir, niye durdu ki? Dalga mı geçiyor acaba? Ya geçerken tekrar hareket ederse…” gibi pek çok düşüncenin zihinlerinde yer ettiğini ve bunun yüzlerine yansıdığını görüyordum. Bu bekleyiş anında tekrar tebessüm eşliğinde “Buyurun!” diyorum elimle. Bir anda hepsinin yüzünde bendeki tebessüme benzer yansımalar görmeye başlıyorum. Gözlerinde, kendilerine verdiğim değerden dolayı şükran, mutluluk, minnettarlık… Kısacası sözcüklere sığmayan güzel ve insanî duyguların paha biçilmez yansıması. Topu topu 2-3, bilemediniz 4 metrelik mesafe boyunca gözümün içinde parlayan bakışlar… Nihayet herkes geçiyor ve ben yine Zeki Müren eşliğinde yoluma devam ediyorum. Yüreğimdeki, hâlâ o güzel bakışların sımsıcaklığı beni sarıp sarmalıyor. Ben bir tebessüm etmiştim ama karşılığında onlarca tebessüm almıştım. Bundan daha güzel bir huzur ve gönül zenginliği olur muydu? Üstelik benim davranışımı gören diğer arabaların da benim gibi davrandığına şahit olduğum yerler de oldu. Yanımda duran arabanın sürücüsünün bile bana tebessümle bakarak selam verdiğini görmek çok güzeldi. Sanki bana “Ne güzel yaptın da durdun. Bak ben de senin durduğunu görünce durdum. Seninle aynı saygı anlayışına sahibim.” diyordu. Çünkü o da iyi bir insandı. Tıpkı diğer insanların mayasındaki güzelliklere bezenmişti. İnanıyorum ki o kişiler, yaşadıklarından sonra artık her yaya geçidinde gereğini yapacak ve başkalarına da örnek olacaktır. Böylece bir iken beş, beş iken on… derken örnekler başkalarına örnek olarak sürekli artacaktır.
Evet, ben çok zenginim. Yüreğimde biriken tebessümleri hiçbir hazineye sığdıramazsınız. Şöyle ya da böyle en büyük kazancın insan kazanmak olduğuna inanıyorum. Bunun bütün dünya nimetleriyle elde edilen zenginliklerle mukayesesi söz konusu olamaz. Maddî zenginliğiniz olabilir, ya sizi huzura erdiren manevî zenginliğiniz… Bu zenginliğe sahip misiniz? Eğer hâlâ sahip değilseniz lütfen bir yerden başlayın. Günlük hayatımızda bunun o kadar çok yöntemi var ki sıralamakla bitmez. En basiti kapınızdan çıkarken komşunuzu gördüğünüzde unutmaya başladığımız sözlerden birini söyleyebilirsiniz. Bir “merhaba, günaydın” dünyalara değecektir. Oysa unuttuk bu tür hasletleri betonlaşan yığınların arasında yaşamaya mahkûm edilişimizle. Buna rağmen şartlar ne olursa olsun biz kendi insanlığımızı, kendimize saygıyı, kendimizle barışık olmayı unutmadıkça sevgi, barış, huzur yok olmayacaktır. 
Hadi şimdi gelin sokağa çıkalım. Binin arabanıza ve sizi sıkıştırmak isteyen bir araba olduğunda kızmadan, tebessümle yol verin. Ya da bir kavşakta uyanıklık yapıp bir araba öne geçebilme sevdasına kapılmadan kurallar doğrultusunda yanınızdakine ya da karşıdan gelene tebessümü elden bırakmadan yol verin. O arabalarla değil önce içindeki sürücüyle göz göze gelmeyi deneyin. Onun da insan olduğunu unutmayın. Belki de en sevdiğiniz bir yakınınız olabileceğini düşünün. Sizin davranışınızı gördüğünde o arabanın artık bir makine değil aynı saygıyı esirgemeyen bir kişi olduğunu göreceksiniz. Belki ilk zamanlar muradınıza eremeyebilirsiniz, ama yılmayın lütfen. Unutmayın ki ekilen tohumlar bile zamana bırakılır. Unutmamak gerekir ki bu bir eğitim sorunudur. Her eğitim de okulda gerçekleşmez. Günlük yaşam ve deneyimler en güzel eğitim fırsatları sunmaz mı? Er veya geç bu eğitimde başarılı olunacaktır. Bu başarıda sizin de katkınızın olacağını ve size vereceği gönül huzurunu düşünebiliyor musunuz? 
Yola devam edin lütfen… Yaya geçitlerine dikkat… İşte orada, gönlünüze doğacak ve dolacak huzura doğru sadece 3-5 adım kaldı. Silik olmasına rağmen size onur kazandıracak zebra çizgileri. Lütfen bir kere deneyin.  Eminim bir defa yaşadığınızda sonraki yaya geçidini görene kadar sabırsızlanacaksınız. O güzel ve mutluluk yansıyan yüzleri, gönül yansımalarını görme arzusuyla… 
Yüzünüzden ve yüzünüze bakanlardan tebessüm eksik olmasın. Huzur sizinle olsun, huzuru siz yaratın dileklerimle.

Tahsin MELAN

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.