HAREKETLİLİK

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bugün Kurban Bayramı’nın birinci günü. Yurtdışındaki yurttaşlarımız ulusal ve dinsel bayramlarımızı haliyle Türkiye’deki gibi yaşayamıyorlar. Ancak gelişen teknolojinin getirdiği iletişim olanakları ile yurtla aralarındaki bağ iyice güçlendiği için bundan 25-30 yıl önce olduğu gibi mahzunluk yok artık. Sınırlar daha yerinde duruyor, ama insanlar ve toplumlar arasındaki (gerçek ve sanal) hareketlilik o denli gelişti ki, nerede olursanız olun aynı zamanda kendinizi başka bir yerde de hissedebilirsiniz. En uzak coğrafya bile size televizyonun kumanda cihazı veya bilgisayarınız kadar yakın. O uzak coğrafyalara gitmek de eskisi kadar zor değil.

İşte bu hareketliliğin artışı ile dünyada bugün 200 milyondan fazla insan doğduğundan başka bir yerde yaşamakta. “Göç” olarak nitelendirilen olgu aslında insanın varoluşundan beri bilinen bir hareketlilik, “mobilite” olgusudur. Aslında insanın doğasında olan daha iyiye ulaşma ve merak dışında zorunlu olarak bir başka bir yere yönelme dürtüsü günümüzde “göçmen” sayısının artmasına neden oluyor. Ancak bu işlerle ilgilenen akademisyenlerin çoğu için günümüzdeki mobilite esasen çok da fazla değildir. Yani devletlerin yasal engellemeleri olmasa, insanların serbestçe dolaşmasına izin verilse göç eden sayısı da artacaktır.

Göç konusuna ülkemizdeki ilgi de artmakta. Özellikle yavaş da olsa akademik dünya yüzyılımızın bu önem kazanan olgusuna karşı içinde bulunduğu ilgisizlikten çıkmakta ve konu üzerinde çalışmalar yapan bilim adamlarımızın sayısı çoğalmakta. Bunda Türkiye’nin eski çağlardan beri göç yolları üzerindeki coğrafyasının ve her geçen gün kamuoyuna daha fazla yansıyan ülkemizden transit geçmeye çalışırken yakalanan veya yaşamını yitiren Asyalı göçmenlere ilişkin haberlerin artması önemli bir rol oynamakta. Türkiye’de sayısı 600 bin ile 1 milyon arasında değişen yabancı kaçak işçilerin varlığı da cabası. Türkiye artık ülkesinden başka coğrafyalara gitmek isteyen işçileri ile değil, daha çok kendi sınırları içinde yaşamak isteyen veya yaşayan yabancı göçmenlerle anılan bir ülke oldu.

İşte bu gelişmeler çeşitli üniversitelerimizde göçün çeşitli boyutlarıyla ilgili ele alındığı ve sayısı giderek artan bilimsel etkinliklerde irdeleniyor. Geçtiğimiz 4-5 Aralık günlerinde de İstanbul Üniversitesi’nde böyle bir etkinliğe konuşmacı olarak katıldım. “Türkiye ve Göç – Avrupa Birliği’ne Katılım Sürecinde Yeni Göç Hareketleri” konulu uluslararası konferansta konuşan Köln Üniversitesi (Forschungsstelle für interkulturelle Studien) öğretim üyesi Prof. Dr. W. D. Bukow çok ilgiyle izlediğim sunumunda özellikle bugüne kadarki göç ve entegrasyon kavramlarının yeni baştan ele alınması gerektiğini, göç kavramının “mobilite” olarak yeni tarzlarıyla bütüncül bir yaklaşımla irdelenmesini ve etno-kültürel farklılıkların vurgulandığı topluma “kişisel entegrasyon” düşüncesinin terk edilerek küresel farklılığın içinde yapısal birlikteliğin tartışılması gerektiğini söyledi. Biraz açacak olursak, entegrasyon tartışmalarına bugüne kadar egemen olan kültürel fark ve kimlik korunsun mu yoksa terk mi edilsin gibi sonu bir türlü gelmeyen yaklaşımlar yerini toplumun yapısal düzeninde eşit hak ve ödevlere sahip olması gereken ve bireysel olarak çok kimlikli (aynı zamanda Türk, Alman vatandaşı, Müslüman, Berlinli, Weddingli, Gaziantepli, Hertha Berlin taraftarı, Galatasaraylı, vs.) insanlara toplumda kendilerini geliştirme olanaklarının verilmesi sorununa terk etmelidir.

Almanya’da çok azınlıkta kalan Prof. Bukow gibi bilim adamlarının bu soluklu sesini ben şahsen benimsiyor ve artık tüm göç ve göçmen meselelerine fazlasıyla devlet egoizmi penceresinden ve sadece kamu düzeni anlayışıyla bakılmasından sıkıldığımı da burada beyan etmek istiyorum.

Bayramınız kutlu olsun, esenlikle kalın.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.