Günlük endişeleri aşmalı, özgüvenli olmalıyız !

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Şimdi yazıya böyle başlık atınca insanın aklına kimin hangi endişeleri kastediliyor sorusu gelecektir doğal olarak.

İnsan, bulunduğu her ortamda yaşamı boyunca sürekli çeşitli endişeler, korkular yaşar: Güvende miyim, geleceğim tehlikede mi, yaşamımı sürdürmek için yeterli kaynaklarım var mı, sağlığım bozulacak mı? İnsanı öncelikle ilgilendiren, güvenliğinin ve yaşamı için gerekli besin, barınma ve sağlık olanaklarının sağlanmasıdır. Bu endişeler, sorular, korkular, insana ömrü boyunca eşlik ediyor. Dediğim gibi, bu aslında insan olmanın gereği ve böylece daha güvenli bir yaşam için mücadeleyi mümkün kılan belki de bu dürtüler. Bu da işin olumlu yanı…

Almanya’da yaşayan Türk toplumunu oluşturan bireylerin içinde yaşadığı ortamda, toplumun genelini etkileyen ve de kendi özel konumlarından kaynaklanan bildiğimiz sorunları var. Bu sorunlardan dolayı endişeler eksik olmuyor.

İşsizlik ve onun doğal sonucu olarak yoksullaşma uzunca süreden beri Türk toplumunun gündeminden düşmüyor. Son haftalardaki “faili meçhul” yangınlarla bir de ırkçı şiddete kurban gitmek son derece somut bir endişe haline geldi. Birbiri ardına yakılan/yanan evler, bu yangınların nedeni ne olursa olsun, işin arkasında ırkçıların var olduğu endişesini Türk toplumunun gündeminde en üst sıraya taşımış görünüyor. .

Alman toplumunu oluşturan kimi bireylerin de güncel ekonomik ve sosyal endişelerinin dışında ek olarak ülkede yaşayan Türklerden dolayı endişeleri olduğunu biliyoruz. İşsiz Almanlar Türk işçileri olmasa iş bulacaklarını sanıyorlar, yakın çevresinde hiç Türk görmemiş olanlar suç oranının artmasından Türkleri sorumlu tutuyor!

Ne yaparsınız, medyada sürekli olarak olumsuzlukla çizilen imajların doğal sonucu bu. Müthiş Bir dezenformasyon var bence. Emeğini ve ekmeğini ülkede yaşayan Türk işçisi ile paylaşan Alman emekçisinin belleğine ısrarla kazınan olumsuz Türk imajı anlamsız bir şekilde zaten çok huzurlu olmayan Alman toplumunun fazladan huzursuzluğuna neden oluyor. Kimseye yararı olmadığı bilindiği halde devamlı olarak bardağın boş kalan tarafı konu ediliyor; yakınmalar ve çoğu son derece yersiz endişeler işte bundan.

Söz konusu ettiğim durum aslında herkesin bildiği ve yıllardan beri şikâyet konusu yapılan bir gerçek. Pekiyi, ne yapmalı da oluşan ve pekişen bu olumsuz görüntünün etkisini azaltmalı? Sorunun yanıtının kolay olmadığını biliyoruz hepimiz. Fakat hiç mi çözüm yok?

Hazır reçete sunmanın kolay olmadığını biliyorum. Ama uzun soluklu olmak kaydıyla yapılması gerekenleri de kestirebiliyorum. Düşmanlığa karşı insan sevgisini ve insan haklarını, cehalete karşı bilgiyi ve bilimi, aceleyle gösterilen tepkiler yerine soğukkanlılığı yeğleyen, asimilasyona karşı da katılımcılığı hedefleyen yöntemlerden söz ediyorum. Şimdi sırasıyla onları irdeleyelim.

Bence Türk toplumunun bu aşamada öncelikle özgüvenine sahip çıkması gerekiyor. Almanya’daki Türkler, geçen yarım asırlık süre içerisinde tüm sıkıntılara ve noksanlıklara karşın yedisinden yetmişine içinde yaşadığı toplumun bir parçası haline gelmemiş midir? Binlerce üniversite öğrencisi, doktor, mühendis, bilim adamı, usta işçi, on binlerce girişimci, aydın, sanatçı, sporcu… Onca yıldır bu toplumun zenginliği olmamışlar mıdır? Aksini söylemek mümkün müdür?

Hal böyle iken yaşanan ve abartılarak açıklanan olumsuzlukların, yalan yanlış bilgilere dayanan suçlamaların peşine takılıp onların etkisine kapılmamak gerekiyor. Olumsuzluğun yeni olumsuzluklara neden olduğunu hiç unutmamak lazım.

O halde, tüm sıkıntılara karşın soğukkanlı olmalı ve güçlü ve saygın bir toplum olunduğunun bilincine varılmalı. Bence Almanyalı Türkler özgüvenlerine sahip çıktıkları ölçüde saygınlık kazanacaklar; iyi eğitimli ve çağdaş davranışlar geliştiren bireyler olarak topluma değer katacaklardır.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.