GÜLEYCAN, VİRÜS GERÇEĞİ ve GELECEK….

ABONE OL
11:27 - 23/10/2020 11:27
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir haberde paylaşılmıştı;

“Helin BÖLEK… Geçen hafta açlık grevinde öldü.” Işıklar içinde uyusun…

İsmi hatırlıyordum.  Açık havada verilen bir konserde GÜLEYCAN isimli türküyü seslendirmişti. Beyaz şile bezi bir kıyafeti ile salınmış; uçarcasına güftesinde dans etmiş, utanan ve saygılı tavrı ile gözümüzde ve gönüllerimizde iz bırakmıştı.

Sürdürdüğü açlık grevi ölümle sonuçlanınca; yaşarken görmediği saygıya ve diğer zamanlarda söylediği ancak duyulmayan türküsüne ilgi bir anda rekor kırdı. Daha çok konuşulur oldu.

Ah be güzel kızım. Hayat senin değil ki son vermeye kalktın.  Böyle bir karara nasıl imza atarsın? Sesinden, türkülerinden, varlığından sevenlerini nasıl mahrum edersin?

“Ölüme kaçmak korkaklıktır” derdi biri bize, hayatı öğretirken… Sabretmektir asıl zor olan. Beklemektir. Yapılan bir hata varsa ondan dönülmesini ummaktır. Hiç olmadı ilahi adalete sığınmaktır.

Muhakkak ki herkes hata yapar. Herkesin yaşamda bir yanlışı-doğrusu vardır.  Düzeltmek için kimi zaman bir bedel ödersin. Doğrudur… Ama bu bedel asla ölüm ile olmaz,  olmamalıdır…  Aslolan hayattır. Yaşama tutunup, doğru bildiğin uğurda mücadele etmektir. Yaşaman için sana verilmiş, süreyi, bedenine emanet edilmiş canı korumaktır. Beden denilen kafesin içindeki mahkûmiyet zaten zordur.  Ona katlanmaktır önemli olan. Canı tende taşımaktır…

Sen ölüp gittikten sonra söylediğin Güleycan türküsü izlenme rekorları kırsa ne olur? Seni geri getirmiyor ki?  Üzerindeki beyaz, efil-efil uçuşan şile bezi elbisenle bir kuş gibi geziniyorsun yine anılarımızda…

Olmadı be Helin olmadı… Sen iz bıraktın ama hayata mağlup oldun. İnşallah yeni Helinler seni takip etmez… Dedikleri gibi ışıklarda uyu…

***

Ölüm sadece Helin’in gerçeği değil elbette…

Neden ve nereden geldiğini bilmediğimiz bir virüs hayatımızı esir aldı, ölüm korkusunu ve kokusunu saçıverdi ortalığa…

Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimisi akşamları alınan bir kadeh alkolün virüsü yendiğinden, kimisi tuzlu su gargarasından, kimisi milli içeceğimiz Çay’ın virüsü öldürdüğünden bahsediyor.  Hangisi yalan, hangisi doğru bilmiyoruz. Yaşamak güzel, can baldan tatlı… O nedenle tüm formüller panik atak geçirenler ve çare arayanlar tarafından deneniyor. Kimisi bunlara ek sarımsak-soğan kürü, mentol buğusu yapıyor, ölümü başlarından savmaya çalışıyor.

Yakın zamanda; öksürükle birlikte ateşli bir grip geçirdi iseniz, hastalığı atlatmış olabileceğiniz, mutasyona uğramış bir virüsle birlikte yaşamaya başladığınız, hatta taşıyıcı olduğunuz söylentileri hızla yayılan söylenceler arasında…

Neyse ki yinede alınan kararlar sonucu zorlu bir adaptasyon sürecini atlattık. Ancak korkunç bir bilgi kirliliğini her zamanki gibi önleyemedik.  Günden güne çalışarak geçimini sağlayan ve sabit bir gelire sahip olmayanlar zor durumda kaldılar.  Konu komşunun, belediyenin ve valiliklerin yardımları ile geçinmeye çalışıyorlar. Başka milletlere örnek olan milli dayanışma ruhumuz burada da ön plana çıktı.

Elleri yıkamaktan ve sokağa çıkmamaktan başka bir öneri şimdilik yok. İyi de bu mereti karşılamak ve bağışıklık sistemini desteklemek için hiç mi ilaç,  vitamin vs. önerilemiyor?  Halkın çoğu, bağışıklık sistemini yeni, yeni tanıyor…

Kulaktan dolma kocakarı ilaçları ile sağlık tehlikeye atılacağı yerde, doğru dürüst “Şu, şu vitaminler iyi gelir.  Bunlardan şu kadar bir kür yapın” denilse millet rahatlayacak… Kinin mi almamız lazım, penisilin mi onu bile bilmiyoruz. Yoksa Antibiyotikler mi etkin?

Virüsün durdurulması için bir öneride bulunamıyorlarsa işte o zaman işimiz zor.

***

Bu durumu; Yaratıcının bir cezası gibi görmek insanları dine davet ettiğini söylemek ona saygısızlıktır.  Yaşam bir şov alanı değildir. Hayat büyük bir armağandır.  Sevginin, hoş görünün, yardımlaşmanın,  karşılıklı saygının önem kazandığı şu günlerde, birbirimizi korkutmaya değil birbirimize moral vermeye çalışmalıyız. Bilim insanlarına saygı duymalıyız.  Onların mutlaka bir çözüm bulacaklarına inanmalıyız.  Sahada görev yapan sağlık personeline, kolluk kuvvetlerine, yiyecek ve içecek sağlamak için çabalayan gıda sektörü elemanlarına, ilaç üreticilerine, dağıtıcılarına teşekkür etmeliyiz.  Çabalarına olan katkımızı göstermemiz,  onları işlerini yapma konusunda daha da yüreklendirecektir.

Corona’nın en büyük iyiliği,  birbirinden kopuk, kendini dünya telaşına kaptırmış dost ve akrabaları, ayni çizgide buluşturup ayni kaderde birleştirmek ve aralarındaki bağları güçlendirmek oldu.

Öte yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 100. yılında, görünmeyen bir düşmana karşı akıl ve bilim yolu ile yeni bir Kurtuluş savaşı veriyoruz. Ve biliyoruz ki bu savaştan ölümü öldürmüş olarak galip çıkacağız.

Belki bundan sonra dünya tarihi bu günleri anarken gelecek kuşaklara “Milattan önce” veya “Milattan sonra” değil, “Corona dan önce” ve “Corona dan sonra” tanımlamasını yapacaktır.

Çünkü biliyoruz ki, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eski anıların üzerine yenilerini inşa etmeye başladık bile…

Yeni düzene ve geleceğe kendimizi hazırlamak zorundayız.

Sevgi ile ve Sağlıkla kalın…

 

Taner Tümerdirim

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.