GÖÇ MÜZESİ KURULMALIDIR !

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Geçen haftaki yazımda Batı’nın bize bakışını irdelemiş ve Türkiye ve Türkler olarak uluslararası ilişkilerde karşılaştığımız birçok sorunun temelinde bu “oryantalist” bakışın bulunduğunu belirtmiştim. Bu bakışın olumsuzluğunun sürekli olarak yeniden üretilmesinde hiç kuşkusuz bizim de payımız var, bunun aksini ileri sürmek yanlış olur. Yani, Türk imgesi eğer arzu ettiğimiz olumluya dönüşümü sağlayamadı ise biraz da suçu kendimizde aramamız gerektiğini söylemek istiyorum. Salt kızıp kendi kendimize söylenip yakınarak sonunda ancak yılgınlığa düşülüyor ve bunun da herhangi bir olumlu getirisi yok.

Burada çoğu zaman belli bir kolaycılıkla hemen her kesimden istendiği gibi “lobi” yapılsın falan demek istemiyorum. İnsanların belleklerinde ve kolektif bilgi dağarcığında oluşan ve mütemadiyen pekiştirilen bir imgenin öyle “o iş böyle değil, aslında şöyledir” demekle değişmesi bugünden yarına mümkün olmuyor. Pek tabiidir ki, elden geldiğince ve dil döndüğünce doğrularımız anlatılmalıdır. Bu, hem hak hem de ödev bence. Bizden sonraki kuşaklara da bir borcumuzdur aynı zamanda. Usulüne uygun ve demokratik biçimde düşüncelerimizi anlatmak, içinde yaşanan toplumda haksız yere yeşertilen önyargıların kimseye yararı olmadığını ifade etmemiz gerekiyor. Buna kimsenin bir itirazı olamaz diye düşünüyorum.

Yukarıdaki satırları yazarken, sevgili okurlar, aslında Almanya’daki Türk toplumunun içinde yaşadığı toplumun sevilen ve sayılan bir parçasını oluşturması gerektiği noktasından hareket ettim. Başka bir deyişle, Türk imajının olduğundan daha farklı bir düzleme taşınmasının bu ülkedeki tüm yurttaşlarımızı ve soydaşlarımızı daha güçlü ve huzurlu kılacağına inanıyorum. Başkalarının geçmişten gelen ve anlamını çoktan yitirmiş bir takım inanç, rivayet ve hurafelerle Alman toplumun kalkınmasına yarım asırdır omuz vermiş insanlarımızı hakir ve küçük görmeye hakkı olabilir mi? Bu ülkede var olan toplumsal sorunların ve ekonomik sıkıntıların nedeni olarak Türk toplumu gösterilebilir mi? Veya anadilimiz Türkçeyi ve herkesin biraz da kendine göre yorumladığı, aslında Türkiye’den çıktıktan sonra yeni toplumsal çevrede yeniden üretilen “kültürü” sürekli olarak bir tehdit olarak görme hakkı var mıdır? İşsizlikten bunalan ve yeterli eğitim görememiş gençlerimizi sanki o işsizliğin nedeni gibi görmek ve göstermek nasıl bir mantığın eseridir?

İşte bu duruma farklı bir yöntemle müdahale etmenin zamanı geldi diye düşünüyorum. Almanya’daki Türk toplumunun geçmişi, son yarım yüzyıllık tarihinin belgelenmesi ve artıları eksileriyle bu önemli sayıdaki nüfus grubunun toplum içinde oynadığı rolü gerçekçi bir şekilde sergilenmelidir. Yani sadece başarılarımızla değil, yaşanan sorunlarla çözümlerin de bir araya gelmesi, tam görüntümüzün yansıtılması söz konusu olmalı. Bunun için de yeni bir yapıya gereksinmemiz var. Şimdi onu ele alalım.

Bilirsiniz, Berlin’de ilgi odaklarından birini oluşturan “Yahudi Müzesi” bu topluluğun acılı ve bir o kadar da renkli geçmişinin sergilendiği yerdir. Almanya’da buna benzer bir girişim sanıyorum 2000’lerin başında Dortmund’da DoMiT ile gerçekleşti. Bu girişim başarılı da oldu. Fakat artık ülkenin en büyük metropolünde Berlinli Türklerin de bir “Göç Müzesi ve Bilgi Merkezi” kurması kanımca göçün ellinci yılında, yani 2011’de öncelikli bir görev haline geliyor. Bu merkez Almanya’daki Türk imgesinin layık olduğu yere oturmasına katkıda bulunacaktır. Bilgi verici, dostluğa ve barışa götürücü, yanlış ve husumetleri kaşıyan inançları çürütücü, velhasıl sadece Türk toplumuna değil toplumun geneline hizmet sunan bir “Müze ve Bilgi Merkezi” kurulmalıdır.

Bu yapılanmanın tüm ilgili kurum ve kuruluşların ortak katkısıyla ve bir sivil inisiyatif olarak ortaya çıkması, ortak paydalarla yola çıkarak suni ayrışmalara olanak tanımaması ve böylece anlamsız bölünmelere de son veren bir platforma dönüşmesi sanırım herkesin arzu edeceği bir amaç olacaktır. Bunu, 1961’den sonra Almanya’ya gelen, emeğini satarak yıllarını veren, dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile anılan o cefakâr birinci kuşağa mensup tüm yurttaşlarımıza olan borcumuzu ödeme ve gelecek kuşaklara da daha güzel anılar bırakma adına gerçekleştirmenin şart olduğunu düşünüyorum.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.