ÇİRKİN SİYASET…

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bugün Türkiye’de cumhuriyetten ve çağdaş değişim anlayışından, Atatürk devrimlerinden, bilim ve sanattan rahatsızlık duyan bir sistem, özellikle bilim ve sanat üzerin de kurduğu dayatmanın sonucunda, toplumun bir kültür bağnazlığına doğru sürüklenmesinden sanırım bu resmi yaratanlar seviniyorlardır. Saldırıya uğrayan TUBİTAK, Üniversite sınavlarında ki kopya rezaleti, müstehcen diyerek kaldırılan resimler ve UCUBE diye yıkılan özgürlük heykeli, ortadan kaldırılmak istenen Tiyatrolar ve sanatçılara gösterilen saygısızlık, alay edilen muhalefet, aşağılanan vatandaş, azarlanan sanatçılar tiyatrocular, gazetelerden kovdurulan gazeteciler, biat etmeyen yazarlara gazetecilere ”lağım ve kerhane benzetmeleri söylemler” basılmamış kitapların yazarlarına verilen hapis cezaları, düşüncelerini, fikirlerini, Atatürk’ü yazdığı için korkutulan düşün insanları, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti ve tüm milli bayramları, siyasal çıkar uğruna gerekçesini bile açıklamadan iptal etmek, Türk kimliğini yok ederek İslam kimliğine dayalı bir yönetim anlayışında ısrar etmek, çağdaş özde dolaysız bir demokrasinin yok sayılarak, adına ‘ileri demokrasi’ dedikleri bir masalda adım adım ülkeyi felaketin kucağına sürüklemek, bunlar sadece yaşanan gerçeklerden bir kesit. Âmâ başta muhalefet ve sivil toplum örgütlerinin bu gidişe sessiz kalmaları, bana gelecekteki kaygı verici sonuçların şimdiden yaşanmasının adını gösteriyor.

TEPKİSİZ KORKUTULAN TOPLUM…
Muhalefet dedim, özellikle CHP’si bu yaşananlara en sert tepkiyi göstermesi gerekirdi, kendi içinde hala kendi sorunlarını açamayan ve kendi kendine kavgalı bir partinin muhalefet yapacak gücü olabilir mi? Başbakan muhalefetin bu beceriksizliğini çok iyi kullanıyor, dalga geçiyor, alay ediyor, ama kimse çıkıpta buna cevap veremiyor. CHP’ sinin zaman geçmeden kendini toparlaması ve toplumsal dayanışmanın ve yaşamsal projelerin fikirlerin yapılanması noktasında halkıyla bir bütün olmalı, yani şu nokta da halka inandırıcı olmalı. AKP şimdi kendi kültürel anlayışını hayata geçirmeye çalışıyor, peki buraya kadar gelinen nokta da kim elini taşın altına koydu dersiniz? Başbakan dinsel temalaşmış bir kültürün bu ülke de yaygınlaşmasını istiyor, imam hatip mezunu olmanın verdiği heyecan bu sanırım. Ben inanç saygınlığına karşı olmadığımı her yazımda anlatmaya çalıştım, ancak inançları siz siyasal çıkarlar uğruna kullanmaya çalışırsanız buna karşı olurum. Buna birde cemaat kültürünün baskısını katacak olursanız içinden çıkamayacağınız bir sonda bulursunuz kendinizi. Muhalefet bu noktada iktidarın cemaat kültürü baskısında, laik düşünceye dayalı ulusal kültürün temsilciliğini yapamıyor. Türkiye’de değişimin ucundaki kırmızıçizgi bura da, bu çizginin beyaza boyanmadığı sürece ülke de değişimi düşünmek hayal bana göre.1 Mayıs günü gördüğüm toplumsal haykırış bana biraz olsun heyecan vermişti, ancak bir gün sonrasında yine ülke sessizliğe büründü, korkan ve güdülmüş bir toplum sendromunu yaşayan ülke, ertesi gün yine bu korkunun bedelini yaşamamak için sessizliği tercih ediyor ‘kuzuların sessizliğinde kalan bakış gibi’ Bilim adamı, düşünen yazan insan, gazeteci, sanatçı, çağdaş düşünce anlayışına bağlı herkes korkuyor bu ülke de.
ELEŞTİRİYE TAHAMÜLSÜZLÜK…
Yıllar öncesinde Başbakan ” laik değil ümmet anlayışı evladır, geliyoruz sindire dindir geliyoruz” demişti. Şimdi baktığımda bu sözlerin o yıllarda hazırlanmış bir senaryo olduğunu görmemek mümkün mü, eleştiriye bile tahammül edemeyen bir anlayışa mahkûm bu ülke. Yapılan her yanlışta eleştirilmek Başbakanı öfkelendiriyor. Siz demokrasinin adını anıyorsanız o zaman eleştiriye de tahammül edeceksiniz. Özellikle çocuklara siyasi çıkar uğruna verilen süt rezaleti, ‘öğrencilerin hassasiyeti” diye kapatılmaya çalışıldı bir tek yetkili de çıkıp burada biz hatalıydık diyemedi. Başbakan yine bağırdı çağırdı kükredi, bu mu ileri demokrasi? Şimdi den başkanlık sarayının yapılması için inanılmaz harcamalar hayata geçirilmek isteniyor, bu karar alınırken harcamalardan çekinmeyen iktidar, kriz var diyerek memura istediği insanca yaşam hakkını tanımıyor. Dünyanın hangi ülkesinde bu yoksulluğun gizlendiğini gördünüz acaba? Başkanlık sayarı için harcanacak 300 milyon dolar ve kaç adet uçak alımı yapılmış, ya da başka hangi ülkede bu kadar makam arabası kullanan hükümet var? Bir gün beklenmedik bir yerde asıl krizin patlak vermesi halinde acaba nasıl bir açıklama gelecek merak ediyorum. Her yapılan yanlışın arkasından yapılan açıklamalar inandırıcılığını kaybettiği gibi, asıl yapılması gereken eleştirilerin yapılmaması ardından, öfkenin, kızgınlığın, hiddetin yerini aldığı bir görüntü. Ustalıkla toplumun görmesinin engellendiği gerçeklerle yüz yüze kalındığında, sonradan yaşanılacak felaketin nasıl gizleneceğinin gerçeğini merak etmek asıl sorun burada. İyi bir hatip olmak güdülmüş toplum gerçeğinde kendisini ortaya çıkarıyor aslında, toplumdan gizlenen gerçekler, hiç bir eleştiriye tahammül edememek, konuşamayan ama sadece Başbakan’ın konuştuğu bir ülke gerçeği, buna siz hangi demokrasinin adını koyacaksınız acaba? Sessiz korkan bir toplum yaratıldı, konuşamayan anlatamayan korkan bir toplum gerçeği. Âmâ konuşan sadece bir tek kişi var Başbakan Erdoğan koca bir ülkenin kaderini sadece bir tek kişinin elinde tutmasına demokrasi diyebilir misiniz? Devletin bir bakanı çıkıp, Uludere`de hunharca öldürülenlere ”TSK emri verdi” diyor ve dahasında insanı dehşete düşürecek açıklamalar geliyor. Bir Başbakan kadınlar üzerinden siyaset yapmanın, onları daha da aşağılayarak nasıl bir yere getirdiğinin farkında mı acaba? İnsanı dehşete düşürecek bir açıklama Türkiye’nin nasıl bir yönetim anlayışı içinde kaldığını burada açıkça görmek mümkün. Aslında suskun korkan konuşamayan bir toplum yaratmak asıl istenen bu bana göre.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.