BİR YIL SONRA HUZURDAYDIK/DENİZLİ (I)

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Dini literatürümüzde bir kavram vardır. Sıla-i Rahim. Özellikle yakınlardan başlayarak anne ve babanın ve sırayla diğer akrabaların ziyaret edilmesi anlamına gelir. Buyruk şöyledir; “Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının” (Nisâ, 1)

Kur’an’da Mü’minlerin özelliklerinden bahsederken şu ifadeler kullanılır:

“Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır.

Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır.

İşte onlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. Bu sonuç da Adn cennetleridir.

Onlar, atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan onların yanlarına girerler ve şöyle derler:

“Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu olan cennet ne güzeldir!” Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlaradır, kalınacak olan yerin kötüsü olan cehennem de onlaradır. (Ra’d suresi, 21, 25).

 

Kur’an konu ile ilgili buyrukları sıralamaya devam eder. İnsanların kabileler halinde, soy soy, sülâle sülâle yaratıldığını söyler ve bunu “tanışma ve sevme” hikmetine bağlar: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışıp muhabbet edesiniz diye milletlere, sülâlelere ayırdık. Fakat şu kadar var ki Allah katında en değerli olanınız, takvada en üstün olanınızdır.” (Hucurat Sûresi 13)

 

Peygamberimiz de bu ayetleri şöyle detaylandırır:

“Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Ancak bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır” (Tirmizi, Zekât, 26).

 

“Rahim, yani sıla-i rahim; akrabalık bağı, Rahmân’dan bir bağdır. Kim bu bağı koparmaz ve akrabasına ulaşırsa, o aynı zamanda Allah’a ulaşmış olur. Kim de bu bağı koparırsa, Allah da ondan rahmetini keser.” (Tirmizi, Birr 16)

 

Bir adam Peygamber’e gelir: “Yâ Rasûlallah; beni Cennet’e sokacak bir ibadet söyler misin?” diye sorar. Allah’ın resulü şu cevabı verir: “Allah’a ibadet eder ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahim edersin.” (Müsned, V, 417, 418; Buhârî, Zekât, 1; Kefâlet, 4; Müslim, Îmân, 12, 14).

 

Buhârî’nin Cami-us sahihinde ise şöyle bir kayıt vardır: “Kim akrabasına ilgi gösterirse Allah da ona ilgi gösterir.” (Edeb, 13)

 

Mevlamız, ana rahmine bağlı akrabalık düzenini kurduktan sonra bu bağları yaşatanlara kendisinin ilgisinin süreceğini, akrabalık bağlarını koparanların ise ilgisinden mahrum bırakacağını bildirmiştir. Ashabına da, sıla-i rahimi terketmenin kötülüğüne işaret eden Muhammed sûresinin 22. âyetini okumalarını öğütlemiştir.

 

Diğer bazı hadislerde, Allah’ın rahmân ismiyle sıla-i rahim arasında ilişki kurularak bu görevi yerine getirenlerin ilâhî rahmetten nasiplerini alacaklarına, ihmal edenlerin ise rahmetten yoksun kalacaklarına işaret edilir (Müsned, I, 190, 191, 194; VI, 62; Buhârî, Edeb, 13; Tirmizî, Birr, 16).

 

Bazı hadislerde de sıla-i rahim konusunda karşılık beklenmemesi, ilişkiyi kesenlerle de akrabalık bağlarının sürdürülmesi gerektiği bildirilmektedir. (Müsned, II, 160, 194; III, 437; IV, 148, 158; Buhârî, Edeb, 15; Ebû Dâvûd, Zekât, 45)

Bu ayet ve hadisler bize sıla-i rahimin önemini vurgulamaktadır. Vurgulamaktan öte bir görevin yerine getirilmesi emredilmektedir. Hatta bu görevin yerine getirilmesi için ısrarcı olunmaktadır. Bu buyruklar göz önünde bulundurularak Sıla-i rahim farzdır denilirse bu doğru bir tespit olur. Çünkü sıla-i rahim; akrabalık bağlarının kuvvetlendirilmesini emreden bir kavramdır.

 

Sözlükte “bağ, ilişki” anlamına gelen sıla ile “döl yatağı, ana rahmi” ve mecazen “insanlar arasındaki soy birliği, akrabalık bağı” anlamına gelen rahm / rahim (çoğulu erhâm) kelimelerinden oluşan sıla-i rahim terim olarak “kan bağı ve evlenme yoluyla oluşan akrabalık bağlarını yaşatma, akrabalarla ilişkiyi sürdürme, onların haklarını gözetme, onlara ilgi gösterme, iyilik ve yardımda bulunma, ziyaret etme” demektir.

 

Akrabalar için zü’l-erhâm, ülü’l-erhâm gibi tabirler de kullanılır. İbnü’l-Esîr, bu tür akrabalık görevlerini ihmal etmenin veya akrabalara kötü davranmanın kat‘-ı rahim tabiriyle ifade edildiğini belirtmektedir (en-Nihâye, II, 210-211; V, 191-192. Lisânü’l-ʿArab, ilgili maddeler”.

 

Ben bu kutlu sözlerin peşine takılarak çocuklarımla birlikte yola çıktım bu sene yine. Sıla-i rahim kavramı çerçevesinde memleketim olan Denizli’ye geldim. Sıla-i rahim kavramıyla anlatılan farz ibadeti yerine getirmek için yaptım bunu.

 

Hava sıcaklığının 39 dereceye bazı günlerde 41 dereceye ulaştığı şehre, tekstil cenneti denilen şehre, termal kaplıcalarıyla, üzümüyle, horozuyla ve antik kentleriyle meşhur Ege Bölgesindeki bir şehre; Denizli’ye geldim. 1985’e kadar beni bağrına basan, saran-sarmalayan, acıktığımda doyuran, susadığımda su veren, üşüdüğümde üzerime örtü olan şehre geldim. Evet, sıla-i rahim için bu şehre geldim.

 

Ortaokul ve lisede (İmam-Hatip Lisesi) verilen bilgileri bu şehirde almıştım. Yüksek tahsilimi 9 Eylül Üniversitesi’nde (İzmir Yüksek islâm Enstitüsü) tamamlamama rağmen, öğretmenlik mesleğime bu şehirde başlamıştım. Kimliğimi bu şehirde kazanmıştım. Geleceğimi bu şehirde inşa etmiştim. Sevdiğim kadınla bu şehirde dünya evine girmiştim.

 

Kader ağlarını ördü ve sonrasında Yolum Almanya’ya düştü. 35 seneden beri Berlin’de yaşıyorum. Çocuklarımdan ikisi tahsillerini orada tamamladılar, en büyükleri de doktora çalışması için geldi Berlin’e. Aile böylece yıllar sonra Berlin’de tekrar bir araya geldi. 2019 da eşimin vefatı ile birlikte ailemiz yine dağıldı.

 

Ben yine, aile birliğini fiziken olmasa bile ruhen sağlamak için Denizli’ye, bu şehre geldim yine (2020). Çocuklarımla birlikte geldim. Amacım sıla-i rahim farz ibadetini yerine getirmektir. Büyüklerimizi ziyaret etmek ve çocuklarımın anneleri ile olan bağlantılarını kesmemelerini sağlamaktır.

 

Babamı ve eşimi mezarlarında ziyarete ettik, oldukça memnun kaldılar. Eşim çocuklarımızı hep birlikte görünce mezarından kalktı ve hepsini teker teker kucakladı. Gözlerinden öptü. Uzun uzun sohbet ettik, dertleştik eşimle. Mutlu oldu hem de çok mutlu oldu. Gözlerinden akan yaşlar sevgi çağlayanı olarak mezarının üzerinde akıp geçti. Çocuklarının annelerini ziyaretinden kim mutlu olmaz ki…

Bir zaman sonra eşimden ve babamdan müsaade istedik ve ayrıldık huzurdan. Çocuklar anneleriyle tekrar kucaklaştılar, o, yine eskisi gibi kollarını kocaman açarak çocuklarına sarıldı ve her zaman yaptığı gibi yine; ”Aman ha, sağlığınıza dikkat edin öyle abur-cubur şeyler yemeyin, sıcaktan soğuktan kendinizi koruyun, vakitli vakitsiz sokağa çıkmayın, kiminle arkadaş olacağınıza dikkat edin, bizleri habersiz bırakmayın” tembihatında bulunmayı ihmal etmedi.

 

Sonra da her zaman yaptığı o meşhur uğurlama duasıyla bizleri yolcu etti çocuklarını: “Allah’ım çocuklarıma zihin açıklığı ver, onların anlayışını artır, kötü insanların şerrinden onları koru, onlara iyi insanlarla beraber olmayı nasip et, onlara ilim ver, faydalı ilim ver, ilimlerini artır, işlerini kolaylaştır, göğüslerini genişlet, muhannete muhtaç eyleme, Sana iyi bir kul, insanlara da faydalı birer insan olsunlar, onları Kur’an’ın yolundan ayırma, ben onları çok seviyorum sen de sev hem de çok sev bana evlat acısı tattırma…”

 

İçimizi acıtan bu ziyaretten sonra; biz de onun için dua ettik, “Allah’ım sen onun mekanını cennet eyle. Biz ondan razı idik sen de razı ol. Biz annemizin bu fani dünyada senin rızanı kazanmanın dışında bir iş yapmadığına şahidiz, bizim annemizin iyi bir insan olduğuna dair şahitliğimiz tamdır, şahitliğimizi kabul eyle“ duasıyla huzurdan ayrıldık.

 

Babam da torunlarıyla aynı duyguları paylaştı. Geliniyle birlikte yanyana aynı mekanda ikamet ediyorlar. Bağbaşı mezarlığında. Eski bir mezarlık. Huzur veriyor insana. Mezar taşlarında 1232 yılının tarihlendiğini okudum.

 

 

 

Ziyaretlerimizi yaptıktan sonra çocuklarıma biraz da Denizli’yi tanıtmak istedim. Önce Denizli’nin mutfağından başladık tanıtıma. Sonra tekstil konusunda bilgilendirdim onları. Hem kadim dostum, asker arkadaşım Ali Tural’ı ziyaret etmek ve hem de el tezgahlarını tanıtmak için Buldan’a gittik…

 

Devam edecek

 

Rüştü Kam

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.