BİLİME KARŞI DİNİ KULLANMAK

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir konferans nedeniyle gittiğim Venedik’te, 1594’te ölen ünlü İtalyan Ressam TINTORETTO’ nün müzesini gezdim. Asıl adı Jacopo Robustı olan Tıntoretto, babasından kalan bir adı kullanmıştı. Kumaş boyacısı olan babasının yanında resim yapmaya başlayan Tıntoretto, resimlerindeki renk ayırımında ünlü ressam Michelangelo’ dan esinlenmiş. Maniyerizme verdiği önem, kendisinin farklılığını ortaya çıkarmaktadır. Burada söylemek istediğim, Tıntoretto Maniyerizm ile Rönesans’ ı birleştirerek ortaya çıkardığı tablosunda, insanların dinsel tutkularının Allaha yakın olmasında özgür kalmasını resimlemiş. Yani kimse bir başka kimsenin inançları üzerinde baskı kuramaz ve bunu farklı amaçlarla kullanamaz. Ama biz ne yaptık; inançları bir siyasal çıkar amaçlı kullanmaya başladık ve bunda da başarılı olduk işte gelinen nokta.

Dünyanın her türlü değişimi yaşadığı bir dönemde biz hala nelerle uğraşıyoruz? Açıkçası bunu anlamak mümkün değil. Başbakan bir zamanlar Belediye Başkanı olduğu sırada, ”Taksime devasa bir cami yapacağız” demişti. Şimdi ise Çamlıca’ ya devasa bir cami yapacaklarını söylüyor. ”Çamlıca tepesine tüm dünyanın hayran kalacağı bir cami inşa edeceğiz” sözleriyle dile getiriyor bunu Başbakana. Başbakan ne derse ertesi gün aynı şey kurmayları tarafından hemen hayata geçirilmek adına senaryolar yazılmaya başlanıyor. Tek bir adam ülkenin kaderini elinde tutuyor, buna siz nasıl demokrasi diyebilirsiniz ki? Neden hala cami inadı? Neden hala inançları kullanarak siyasette ısrarcı olmak neden? Bu ülkede bilimi yok edeceksiniz, sanata ve kültürel değişim anlayışına karşı olacaksınız, senin düşünce anlayışına biat etmeyene her türlü korkuyu vereceksin, sonra da bunun adına ileri demokrasi diyeceksin bu olmadı işte. Bu gün Türkiye’de sadece konuşan tek bir kişi var Başbakan. Çağdaş, özde demokrasiler de çok seslilik vardır, ancak ben Batı da yaşananları kendi ülkemde görmüyorum, ileri demokrasi ne anlama geliyor bunu biliyorum, ama bunu değerlendirmeye bile gerek görmüyorum.

İNANÇ SİYASETİ…
Diyanet İşleri Başkanlığı verilerine göre, sadece İstanbul’da 3 bin 87 cami var. Hala Çamlıca tepesine 15 bin metrekare üzerine dev bir cami inadı neden? Başbakan ”Ataşehir’ de yapımı devam eden Mimar Sinan camisi bitmek üzere, bu alana 4-5 cami daha yapacağız, ama çok daha önemlisi Çamlıca tepesine yapacağımız dev cami” sözleri ne anlama geliyor? Ülkede bunca yansıtılmayan yoksulluk varken, şimdi inadına görkemli camiler yapmak neden? Kimse sakın ola ki cami ya da inanç saygınlığına karşı olduğumu sanmasın, ben her zaman bu ülkede insanların hiç bir etki altında kalmadan inançlarını sergilemeleri yanındayım. Ama inanç siyasetinde kalan siyasal anlayışa her zaman karşı olduğumu yazılarımda asla yansıtmaktan çekinmedim. Keşke şimdi cami yapımı için yapılan harcamalar, biraz da sanata, kültürel değişime ve bilimsel çalışmalara ayrılsaydı. Türkiye’de 81 bin 984 cami, 1220 hastane bulunuyor. 60 bin kişiye 1 hastane düşerken her 350 kişiye 1 cami düşüyor. Diyanetin 2012 bütçesinden aldığı para, 4 bakanlığın bütçesinden daha fazla. Türkiye’de 82 bine yaklaşan cami sayısına karşılık, 67 bin okul, 1220 hastane, 77 bin doktor ve 100 bine yaklaşan din görevlisi, 900 kişiye bir doktor düşüyor, işte Türkiye’nin gizlenen, halkıyla paylaşamadığı gerçekler. Bunca acı bir tablonun yanında biz hâlâ nelerle uğraştığımızın farkında değiliz sanırım, ama sisteme hâkim anlayış bunun nerede kaldığını çok iyi biliyor ve bu mantıkla hareket ederek kendi anlayış darında bir sistemin yaşanması adına toplumsal dengelerin bozulmasını istiyor. ”Laik değil ümmet anlayışı evladır” diyen Başbakan, yıllar evvelinden yaptığı söylemler doğrultusunda şimdi bunları hayata geçirmeye çalışıyor, ama hiç bir zaman da çıkıp bir özeleştiri de bulunmuyor. Tüm çağdaş değerlerden nedense rahatsız olmak adına yapılanlara baktığımızda, Türkiye’nin nasıl bir sona sürüklendiğini görmemek mümkün değil. Bu gerçeği kimse görmek istemiyor ya da gördüğünde söz söyleme şansı yok, korkuyor.

BİLİMSEL DEĞERLER YOK ARTIK…
Türkiye’de bilim-din her zaman karşı karşıya getirildi, din her zaman bilimden rahatsız olmuştur. Tıp bilimine kulak vermek, bilim adamlarını dinlemek, kadın örgütlerine söz söyleme hakkı tanımak, uygar ülkeleri dinlemek, izlemek diye bir çaba yok. Kadının aklı yok, kadına saygı yok, kadını adam yerine koymak yok, ama şimdi kadın üzerinden siyasetin nasılda duygusallaşmasını yapabiliyorlar bunu anlamak mümkün değil. Akıl-zekâ, kurnazlık hepsi bir arada dost olamazlar bunu taşımak mümkün değil, ama benim ülkem de kurnaz siyasetin alası yapılıyor ve bunu da güdülmüş toplum anlayışındaki halk görmüyor. Kırsal kültür içinde kalan kadın şimdi Türkiye’nin geleceğini tayin ediyor. Başbakan’da bunu çok iyi biliyor ki kadınlara karşı yaklaşımı bunun açıkça bir yansıması değil mi? Kadının adının bile olmadığı bir ülke, kadının hala işkence yaşadığı bir ülke, yaklaşan seçimler ve sonrasında Başbakanın sadece siyasal imtiyazlık adına içinde bulunduğu hırsın getirisinde Başkanlık siteminin konuşulduğu ülke gerçeği. Bilim kimin neyine kim bilim adını anıyor bu ülkede. Türkiye’de artık her şeyin adını koyan bir anlayış var, sadece o konuşacak o anlatacak o söyleyecek; Din adamı, mühendis, mimar, doktor, iktisatçı, gazeteci, tüccar, pazarlamacı, sosyolog, belediyeci, siyaset bilimci, büyük devlet adamı özellikleri kimde var dersiniz? Bütün bu özellikleri taşımak zor olsa gerek, her konuda koca bir ülkenin geleceği adına karar vermek sadece bir kişiye düşüyor işte sıkıntı burada. Ardından ”Başkanlık ” istiyor Tek adam! … Türkiye zaten yaşananlarla bu sitemin içinde değil mi?
Uluslararası af örgütü (Amnesty Internatıonal) Türkiye’yi, ” Dünyadaki İnsan Haklarının Durumu” başlıklı yıllık raporunda 155 ülkeyle birlikte, Türkiye’deki insan hakları durumuna ilişkin gelişmelere de yer verdi. Yapılan açıklama da ” Söz verilen anayasal ve diğer yasal reformlar gerçekleşmedi” ifadesi kullanıldı. Özellikle kadın özgürlüğü kadına şiddet konusunda gerekli çalışmaların zamanında yapılmadığı vurgulandı, bütün bu gerçeklerin ötesinde AKP ülkeyi Batı’nın çağdaş değerlerinden uzaklaştırıp Ortadoğu’ nun kabile demokrasisine yöneldi. Toplumun özellikle kırsal yaşam şartlarında kalan halkın eğitim yapılanmasının dışında bırakıldığı gerçeğini iyi gören Başbakan, siyasetin burada nasıl etki alanında kaldığını biliyor, Türkiye’nin kaderini tayin edecek bu kitlenin oylarının önemini iyi biliyor Başbakan. Din, eğitimsiz kırsal kültür ve duyguların bağlanması gerçeği, işte AKP’ yi sonuca götüren gerçek. Yoksul bırakılan halkın biat etme sonucuna sürüklenmesiyle ardından yapılan göstermelik yardımlar, iyi konuşan bir hatip ve iyi çalışan örgütlenmiş bir ekip gerçeği ve sonuç ortada. Peki, buna karşılık muhalefet ne yapıyor? Sadece laf üretmekten başka yaptıkları bir şey yok, Başbakan bunu gördüğü için her konuşmasında muhalefetin verdiği malzemeyi kullanmasını iyi biliyor. Her şeye inanan, kanan koyun gibi dinleyen bir toplum olmak, nereye sürersen giden güdülmüş bir toplum olmak, şimdi AKP´nin daha da yükselmesinin nedenleri değil midir? Kırsal yaşam bölgelerinde kalan kadını inandırmak kolay, ama bilimselliği çağdaşlığı savunan kadını kendi sistem anlayışında inandırmak kolay olmasa gerek. Sanat ve sanatçıya duyarsızlık, gazeteciye tasmalılar, kadına kadın bedeninden yapılan haksızlık, düşündüğünü topluma paylaşmak isteyenlere hapis, korku içinde yatan ve bir sabah evinden alınma korkusunu atamayan yazarlar, Atatürk’ü konuşamayan, çağdaşlığı aydınlığı bilimi konuşmaktan korkanlar, yaşamdan korkanlar, geleceğinden endişe duyanlar ve gelecekte nasıl bir Türkiye’de yaşadığını bile düşünemeyenler, işte şu anda sadece yazabildiğim kadarıyla yaşadıklarımızın bir kesiti. Türkiye bu tıkanmayı nasıl aşacak bilmiyorum.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.