BERLİN DUVARI TÜRKİYE KÖKENLİLERİN, GÖÇMENLERİN VE SIĞINMACILARIN BAŞINA MI DÜŞTÜ (2)

ABONE OL
11:32 - 23/10/2020 11:32
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Geçen yazımızda Berlin Duvarının Türkiye kökenlilerin, diğer göçmenlerin ve ekonomik ve sosyal bakımdan zayıf olan halk yığınlarının başına nasıl düştüğünü ekonomik, sosyal ve hukuksal konulardan bir bölümünü özetleyerek anlatmaya çalıştım.

Bu yazıda ise ırkçılığın, yabancı, Türk, Musevi ve İslam düşmanlığının ve terörünün 1990’dan 31 Ekim 2019’a kadar nasıl geliştiğini ve kaç can aldığını özetleyeceğim.

9 Kasım 1989’da Berlin duvarı yıkılıyor. 3 Ekim 1990’da iki Almanya birleşiyor. Sovyetler Birliği dağılıyor. “Sosyalist/Komünist Blok” çöküyor. Bir yandan CDU/CSU ve FDP Koalisyon Hükümeti’nin yanlış göçmen ve yabancılar politikası; diğer yandan Almanya’daki boyalı basının toplumun siyasal bakımdan en savunmasız kesimini oluşturan göçmenleri ve sığınmacıları hedef alan gerçek dışı yayınları, aşırı sağcı “Cumhuriyetçiler Partisi”nin (REP=Republikaner Partei) yabancılar politikasını seçimlerde istismar ederek Berlin Eyalet Parlamentosuna girmesinin yolunu açıyor.

 

Duvarın Yıkılmasından önce Batı Almanya’da yabancı düşmanlığı, Türk düşmanlığı ve Irkçılık vardı. Berlin’de Ufuk Şahin, Hamburg’da Ramazan Avcı ırkçı Neonazi gruplarının saldırıları sonucunda yaşamlarını yitiriyorlar. Yüzlerce göçmen ve sığınmacı boyalı basının hedef göstermeleri sonucu saldırıya uğruyor yaralanıyor ve ülkelerine geri gönderilmeye zorlanıyorlar.

GÖÇMENLERE KARŞI IRKÇI NEONAZİ VE FAŞİST SALDIRILAR ARTIYOR

 

Birleşmenin ve milliyetçiliğin getirdiği aşırı coşku ile Almanya’da Neonazilerin, sığınmacı ve göçmenlere yönelik ırkçı şiddet olayları, saldırıları, evleri kundaklayarak çıkardıkları yangınlar artıyor. Birleşme sürecinde bu baskılar yabancı, özellikle Türk düşmanı ve ırkçı saldırılarla birçok kentte devam ederek göçmenlerin ve özellikle Türklerin ölümüne neden oluyor.

 

25 Kasım 1990 gecesi 60 kişiden oluşan Neonazi çetesinin tekme ve yumrukları ile başından aldığı darbelerle Angola’lı “sözleşmeli işçi” (Vertragsarbeiter) Amedeu Antonio çok ağır yaralanIıyor.11 gün sonra 6 Aralık 1990’da yaşama veda ediyor.

 

Mete Ekşi 19 yaşında Berlin Türk Veliler Birliği’nde kendisinden küçük öğrencilerin ev ödevlerini yapmalarına destek veren bir öğrenci. 30 Ekim 1991’de Doğu Berlin’den ırkçı gençlerle “Adenauer Platz”da yapılan tartışma sonucunda çıkan kavgada beyzbol sopası darbeleri ile başından ağır yaralanıyor. 15 gün komada kaldıktan sonra kurtulamayarak yaşamını yitiriyor.

 

17-23 Eylül 1991 tarihleri arasında Hoyerswerda’da, 25 Ağustos 1992’de Rostok’ta sığınmacı yurtlarına saldırılarak, yurtlar ateşe veriliyor. Halk alkışlıyor, polis bu saldırılara müdahale etmiyor. Bu yangınları, saldırıları diğer kentlerde göçmelere karşı yapılan saldırı ve cinayetler izliyor; göçmenlerin ve sığınmacıların can ve mal güvenliği ortadan kalkıyor.

 

23 Kasım 1992’de Neonaziler Schleswig Holstein Eyaleti’nin Möln kentinde Türklerin oturduğu evi ateşe vererek 3 Türkü yakıyorlar.

29 Mayıs 1993’te Neonaziler Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin Solingen kentinde Türklerin oturduğu evi ateşe vererek 5 Türk kadını ve çocuğu yakıyorlar.

Güvenlik güçleri bu saldırılara karşı savunmasız insanları, sığınmacı ve göçmenleri korumak için saldırgan Neonazilere müdahale etmiyor. Çoğunluk toplumunun bir kesimi saldırganlara alkış tutuyor. Helmut Kohl Hükümeti ve eyalet hükümetlerinin bir bölümü bu korkunç gelişmelere karşın sessiz kalıyorlar. Basının büyük bir bölümü bu ırkçı saldırıları kışkırtmaya devam ediyor.

 

BAŞBAKAN HELMUTH KOHL, FUNKE’NİN GÖRÜŞME ÖNERİSİNİ REDDEDİYOR

 

Federal Başbakan Helmuth Kohl uzun süre bu saldırılara karşı tavır almıyor ve hatta o zamanın Federal Yabancılar Görevlisi olan Liselotte FUNCKE’nin ısrarla istediği randevu taleplerini reddederek onunla görüşmüyor.

Liselotte Funcke, Doğu Almanya’nın Federal Almanya’ya iltihak etmesi ile yabancı düşmanı, ırkçı ve aşırı sağcı şiddetin tehlikeli boyutlara ulaşacağı uyarısını ciddiye almayan Kohl Hükümeti’ni protesto ederek 1991’in haziran ayında görevinden istifa ediyor.

1991’in Kasım ayında Cornelia Schmalz-Jacobsen (FDP) 3. “Federal Hükümet Yabancılar Görevlisi” olarak atanıyor.

Almanya uluslararası kamuoyunda saygınlığını kaybetmeye başlıyor. Japonlar bu ırkçı olaylardan dolayı Almanya’ya yatırım yapmaktan vazgeçeceklerini açıklıyor.

Bu ırkçı faşist saldırı ve cinayetlere karşı devam eden sessizlik anti faşist ve demokratik güçlerin geç te olsa harekete geçmeleri ve ”insan ve ışık zinciri eylemleri” düzenlemeleri ile durdurulamasa da biraz olsun geriletiyor. Bu eylemlere yüzbinlerce insan katılıyor.

 

IŞIK VE İNSAN ZİNCİRİ EYLEMLERİ VE “VON WEİZSAECKER” HİMAYESİNDE MİTİNG

 

Bu olumsuz gelişmeleri önlemek için o zamanın Federal Almanya Cumhurbaşkanı Richard von Weizsäcker’in himayesinde 8 Kasım 1992 tarihinde Berlin’de (Lustgarten’da) Almanya’nın her tarafından gelen 500 bin civarında insanın katılımı ile büyük bir yürüyüş ve miting yapılıyor.

 

Irkçılığa karşı bu eylemlere 1993 yılında Almanya Futbol Federal Liği de “barış içinde bir arada “belgisiyle katılıyor. Sezonun son iki karşılaşma gününde futbolcular alışıla gelmiş reklam formaları yerine “arkadaşım yabancıdır” yazılı formalarla sahaya çıkıyor. FC Schalke 04 futbol takımının başlattığı “Schalke’liler Irkçılığa Karşı” projesi çok taraftar topluyor.

Böylece giderek ırkçı saldırılar önlenmeye çalışılıyor. (Fremde Heimat, 1998:S.403)

 

1993’te Federal Yabancılar Görevlisi “Yabancıların Almanya’daki Konumları ile ilgili her yıl bir rapor sunması için görevlendiriliyor ve 1997 yılının kasımında da görev ve yetkileri Yabancılar Yasasının 91. maddesinde belirlenerek kararların alınmasındaki katkısı ve etkisi artırılıyor.

Böylece giderek ırkçı saldırılar önlenmeye çalışılıyor (Fremde Heimat, 1998:S.403).

15 Ocak 1997’de 16 yaşından küçük çocuk ve gençlere vize ve oturma izni alma zorunluluğu getiriliyor.

 

1998/1999 yıllarında SPD ve Yeşiller Koalisyon Hükümeti’nin Çifte Vatandaşlık Yasa Tasarısına karşı CDU’dan Wolfgang Schäuble, Roland Koch ve CSU‘dan Edmund Stoiber gibi tutucu politikacıları, imza kampanyası başlatıyorlar. Hessen Eyaleti Seçimleri öncesi başlatılan bu kampanya ile CDU’nun Hessen Başbakan adayı Roland Koch Türklere karşı yürüttüğü dışlayıcı ve ırkçı politika ile seçimi kazanıyor. Hatta 2000’li yıllarda CDU’nun Federal Meclis Grubu Başkanı Friedrich Merz ve CSU gibi tutucu partilerin yöneticileri zaman zaman “Alman öncü kültürü, Alman başat kültürü” ya da “Alman üst kültürü” tezlerini ortaya atarak Alman ırkçılarının oylarını almaya devam ediyorlar.

 

EN AZ 198 KİŞİ IRKÇI, FAŞİST SALDIRILAR SONUCUNDA YAŞAMLARINI YİTİRİYOR

Duvarın yıkılması ve Federal Almanya’nın ve DDR ile birleşmesi (daha doğrusu batının doğuyu yutması) sürecinde IRKÇI, özellikle TÜRKLERE, Göçmenlere ve Musevilere yönelik saldırılar korkunç bir şekilde devam ediyor. Resmi kurumlar aşırı sağcı terör ve şiddetin kurbanı olanların sayısının 93 olduğunu açıklayarak, gerçekleri saklamaya devam ederken; Amedeu Antonio Stiftung’un verdiği bilgilere göre ise 1990’dan 31.12.2019’a kadar en az 198 kişinin sağcı ve ırkçı Teröristlerin hain saldırıları ve şiddet eylemleri sonucunda hayatlarını yitirdikleri saptanıyor. Bochum’lu kriminoloji uzmanın Tobias Singelnstein, aşırı sağcı terör ve şiddet olayları sonucunda yaşamlarını yitirenlerin tahmini sayısının bunun iki katından da fazla olduğunu açıklıyor (Bak. Wikipedia ve Amedeu Antonio Stiftung: https://www.amadeu-antonio-stiftung.de/todesopfer-rechter-gewalt/)

2000-2007 yılları arasında sekizi Türk 10 kişiyi öldüren Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü’nün (NSU) Davasının, bu cinayetlerin arkasında devletin hangi kurumlarının olduğunu açıkça ortaya çıkartamaması, Almanya’daki ırkçılığın ve Türk düşmanlığının ne kadar kurumsallaştığını gösteriyor. Hele bir de bu NSU cinayetleri ile ilgili gerçeklerin 21. Yüzyılın sonunda açıklanabileceği haberi Almanya için utanç vericidir, yüz karasıdır.

 

Duvarın yıkılmasından günümüze kadar geçen 30 yılı aşan sürede gerekli ve yeterli eğitsel, öğretimsel, ekonomik, sosyal, kültürel, hukuksal ve politik önlemleri almayan Federal ve Eyalet Hükümetleri, ırkçı ve faşistlerin adım adım oylarını artırarak 24 Eylül 2017’deki Federal Seçimlerde „Almanya için Alternatif” -AfD’nin %12,6 oyla Federal Meclise girmelerini sağladıkları için övünebilirler.

 

Duvarın yıkılmasından bu yana en az 193 masum insanın aşırı sağcı, faşist ve ırkçı teröristlerin saldırıları sonucunda yaşamlarını yitirdikleri ve binlerce insanın yaralandıkları ve tehdit edildikleri ve hala bunların devam etmesi, Birleşmenin hiç kan dökülmeden, “Barışçıl Devrim” (Friedliche Revulation) sonucunda gerçekleştiği savını ne ölçüde doğruluyor?

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.