BERLİN DUVARI BİZ, TÜRKİYE KÖKENLİLERİN BAŞINA MI YIKILDI?

ABONE OL
11:32 - 23/10/2020 11:32
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Berlin Duvarı’nın Yıkılmasının 30. Yılı nedeniyle başta Berlin’de olmak üzere Almanya’nın birçok kentinde toplantılar yapılarak iki Almanya’nın birleşmesinin, daha doğrusu Federal Almanya’nın Doğu Almanya’yı nasıl yuttuğunun değerlendirilmeleri yapılıyor.

9 Kasım 1989’da Berlin duvarı yıkılıyor. 3 Ekim 1990’da iki Almanya birleşiyor. Sovyetler Birliği dağılıyor. “Sosyalist/Komünist Blok” çöküyor. Diğer yandan Almanya’ya sığınmacı olarak başvuranların sayısının artması aşırı sağcı “Cumhuriyetçiler Partisi”nin (REP=Republikaner Partei) yabancılar politikasını seçimlerde istismar ederek ve boyalı basının da desteği ile Berlin Eyalet Parlamentosuna girmesi gerçekleşiyor.

Duvarın yıkılmasının Nazilerin Yahudi Soykırımını başlattığı “Kristallnacht” ile aynı güne denk gelmesinin bir rastlantı mı yoksa Federal Almanya “Derin Devletinin” bilinçli olarak bu acılarla dolu vahşeti ve trajediyi unutturmak için mi belirlediği bilinmiyor.

Federal Politik Eğitim Merkezi’nin bildirdiğine göre 9 Kasım’ı 10 Kasım 1938’e bağlayan gece, “267 Havra (Synagoge)’nın harap edildiği, 7.000’den fazla Yahudi işyerinin ateşe verilerek yağmalandığı, 91 insanın öldürüldüğü ve 30.000 Yahudi’nin toplama kamplarına götürüldüğü Yahudi Soykırımının başlama tarihi olarak biliniyor.

 Berlin Duvarının yıkılmasını Türkiye kökenliler ve göçmenler genel olarak olumlu karşılıyor ve selamlıyor. Çünkü aynı ulusa, tarihe ve kültüre mensup olan insanları ve akrabaları ideolojik ve siyasal nedenlerle kamplaştırarak birbirinden ayıran ve birbirlerine düşman eden duvarların er geç yıkılacağı bir gerçektir.

Ancak Berlin Duvarının Türkiye kökenlilerin, diğer göçmenlerin ve ekonomik ve sosyal bakımdan zayıf olan halk yığınlarının başına düştüğü de kabul edilmesi gereken bir gerçeklik olduğu biliniyor. Aşağıda ekonomik, sosyal ve hukuksal konulardan bir bölümünü özetlediklerim   bu gerçekliği ortaya çıkarıyor:

Duvarın yıkılmasından önce Berlin ve Bremen Eyaletlerinin de desteklediği Hamburg Eyalet Hükümeti’nin Alman vatandaşı olmayan “GÖÇMENLERE YEREL SEÇİMLERDE SEÇME VE SEÇİLME HAKKI VERİLSİN” diye Federal Meclise yaptıkları başvuru, duvarın yıkılmasından sonra Almanya’daki milliyetçi atmosfer içinde Anayasa Mahkemesi yargıçlarının OY BİRLİĞİ ile verdikleri kararla reddediliyor. Bu karar alınırken bir yargıcın bile verilen önerinin kabulü doğrultusunda oy vermemesi kararın hangi objektif hukuk kriterlerine göre verildiğini kuşkuya düşürüyor.

Duvarın yıkılmasından önce 1 Ocak 1988’de, o zamanın Federal İçişleri Bakanı (CSU’lu) Franz Zimmermann’ın uzmanlara hazırlattığı Yabancılar Yasasında değişiklikleri öngören Taslağı gelen tepkilerden sonra geri çekiliyor. Bunun yerine CDU’lu, yeni atanan Federal İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble, uzmanlarına hazırlattığı ve büyük ölçüde eski taslaktan maddelerinin yer aldığı Yasa Taslağını 29 Eylül 1989’da Hristiyan Birlik Partileri ve FDP Koalisyon Hükümeti’ne sunuyor. Bu taslak daha sonra 27 Ocak 1990 tarihinde Federal Hükümetin Yasa Tasarısı olarak Federal Meclise getirilerek tartışmaya açılıyor. Yabancıların haklarını kısıtlayan ve sınırlayan bu yasa tasarısına karşı Berlin’deki değişik dünya görüşü, ideoloji, dini inançta olan insanlara hizmet sunan ve alanlarda çalışan 20’nin üzerinde Türkiye kökenli dernek 22 Ocak 1990 tarihinde bir araya gelerek “Yabancılar Yasa Tasarısına Karşı Berlinli Türk Dernekler Topluluğu”nu oluşturuyor. Bu oluşum Almanya’nın diğer metropol kentlerinde de değişik siyasal, ideolojik, mezhepsel görüşleri savunan ve değişik alanlarda hizmet sunan Türkiye kökenli örgütlerin eylem birliği yaparak büyük protesto eylem ve yürüyüşleri düzenlemelerine zemin hazırlıyor. 31 Mart ve 1 Nisan 1990 tarihlerinde Almanya’da bu yasa tasarısının protesto yürüyüş ve mitinglerine 100.000’in üzerinde insan katılıyor. 31 Mart 1990’daki Berlin’de yapılan büyük yürüyüşe %90’ı Türkiye kökenli olmak üzere, değişik etnik ve kültürel gruplardan ve Almanlardan 40.000 civarında kişi katılıyor. Bu yürüyüş, Yabancılar Yasa Tasarısına Karşı kurulan Berlinli Türk Dernekler Topluluğu öncülüğünde diğer azınlık örgütleri ile organize ediliyor. Berlin Eyaleti düzeyinde eşit hak ve uygulamalar için ve yabancı ve özellikle Türk düşmanlığına, ırkçılığa karşı daha etkin çalışmalar yapmak amacıyla 9 Aralık 1991’de TBB -Berlin-Brandenburg Türkiye Toplumu (o zamanki adıyla BETB -Türkiye Göçmenler Birliği-Berlin) kuruluyor.

26 Nisan 1990’da “yabancıların” oturma hukuku ve aile birleşimi konusunda haklarını sınırlayan bu “Yabancılar Yasası” kabul ediliyor ve 1 Ocak 1991’de yürürlüğe giriyor. Başta Türkiye kökenli ve diğer göçmen örgütlerinin, sendikaların, SPD ve Yeşillerin ve de sivil toplum örgütlerinin protesto ve istemleri sonucunda kısıtlamaların bir bölümü önleniyor ve bu yasa ile ilk kez göçmenlere çifte vatandaşlığın kapısı aralanıyor.

Göçmenlerin, Dar Gelirli Ailelerin Ekonomik ve Sosyal Durumları Kötüleşiyor

Duvarın yıkılması ekonomik ve sosyal alanda büyük ölçüde dar gelirli hem Alman hem de göçmen aileleri etkiliyor.

Berlinliler Duvarın yıkılmasından önce Berlin’de çalışan herkes aylığının %8’i kadar ek Berlin Yardımı alıyordu. Bu kaldırılıyor. Aksine bir de Almanya’da yaşayanların Doğu’nun kalkınması için ödemek zoruna oldukları “Dayanışma Vergisi” yürürlüğe giriyor. Yine verdiğimiz vergilerden Doğululara Hoş Geldin Parası dağıtılıyor.

1990’dan 2017 yılına kadar Federal Almanya’nın yeni eyaletlere, Doğu Almanya eyaletlerine harcadığı paranın miktarı 1,6 trilyon Avro’yu aşıyor.

Sendikaların Haftalık 35 Saatlik Çalışma için verdikleri mücadeleleri durduruluyor. Bağımlı Çalışan herkesin aylıkları donduruluyor. Haftalık Çalışma saatinin artırılması için çalışmalar başlatılıyor.

Duvarın yıkılması ile daha önce başta çocuk ve gençler olmak üzere göçmenlerin topluma uyum sağlamaları için ayrılan paralar büyük ölçüde azaltılıyor ve Doğu Almanya’nın yeniden imar ve inşası ve de doğuluların Batı Almanya’ya uyum sağlamaları için harcanıyor.

Özellikle çalışma, eğitim-öğretim, meslek eğitim alanları doğululara açılırken, göçmenler arasında işsizlik, meslek yeri bulma, konut sorunu artarak devam ediyor.

Her ne kadar doğu Almanya’da dünyadaki komünist ve sosyalist ülkelerden gelerek “İşçi Yurtlarında” toplumdan uzak çalışan “Sözleşme İşçileri” (“Vertragsarbeiter”) Doğu Berlin’de ve Doğu Almanya’da yaşamış olsalar da doğulu Almanların bunlarla ilişkileri çok az oluyor. Sosyalizmin, “Dünyanın Tüm Emekçileri Birleşiniz!” ve “Yaşasın Uluslararası Dayanışma!” sloganları genelde sözde kalarak, uygulanmıyor. Bu nedenle Doğulular, Batı Almanya’da 1955 yılından beri çalışarak bu ülkenin kalkınmasına büyük katkıları olan emek göçmenlerine: “Biz geldik, artık siz ülkelerinize geri gidin” diyebiliyor.

Bu görüşe İşverenler ve de resmi kurumlar katıldıkları için “Çalışmayı Destekleme Yasası”nın (AFG-Arbeitsförderungsgesetz’in) 19. Maddesini çok sert biçimde uygulayarak göçmenlere ve özellikle Türklere iş vermeyerek, onları ülkelerine geri dönmeye zorluyorlar.

Bu maddeye göre iş arayanlardan önce Alman kökenli olanlar, sonra AB Üyesi ülkelerden gelenler, daha sonra ikili antlaşma ile Almanya’ya gelenler ve en sonunda ise bunların dışındaki göçmenleri bir işe almak gerekiyordu.

Eğitim, Öğretim ve Meslek Eğitimi

Eğitim ve öğretim alanında hem Federal Almanya’da hem de Batı Berlin’de göçmen çocuk ve gençlerinin eğitimi, öğretimi ve meslek eğitimi ve de topluma uyum sağlamaları için öngörülen paralarda büyük kısıtlamalar yapıldı.

Özellikle anadili eğitiminde büyük kısıtlamalar yapılıyor. Örneğin CDU’lu Eyalet Eğitim Bakanı, Jürgen KLEMANN Berlin’de 1992 yılına değin 18 İlkokulda uygulanan İKİDİLLİ eğitimi kaldırmak veya azaltmak için yoğun bir şekilde çalıştı. Ve ondan sonraki eyalet eğitim bakanlarının da engellemeleri sonucunda bu okulların sayısı 2000’li yıllarda 5’e indiriliyor.

Bütün bunlara ek olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Çifte Vatandaşlığın verilmemesi, doğumla Alman vatandaşlığını kazanan gençlerin 23 yaşına kadar hangi vatandaşlığı seçeceğine kara vermesi zorunluluğu.

Almanya’ya 1955 yılında İtalya’dan başlayan işgücü göçüne rağmen Almanya Göç Ülkesi olduğunu 2005 yılında kabul ediyor. Almanya’da yaşayan toplam nüfusun %25,5’i, yani her 4 kişiden biri göçmen kökenlidir. Bugün Almanya’da değişik köken, kültür, din, mezhep ve dile mensup 81,5 Milyon insan yaşıyor. Buna karşın, Federal Hükümetin ve Eyalet Hükümetlerinin hala Almanya’nın Çokkültürlü Topluma dönüştüğünü kabul etmemesi ve çokkültürlü toplumun gerektirdiği yasal düzenlemeleri yapmaması çok büyük eksikliktir.

Sadece bir bölümünü aktarabildiğim bu gerçekler nedeniyle Berlin Duvarı’nın başta Türkler olmak üzere göçmenlerin ve ekonomik ve sosyal bakımdan zayıf konumda olan tüm insanların başına düştüğünü göstermiyor mu?

Gelecek yazımızda Özellikle birleşmeden sonra hem Batı hem de Doğu Almanya’da yabancı düşmanlığı, ırkçılık, Türk düşmanlığı, Yahudi düşmanlığı ve İslam düşmanlığının sürekli yükseldiğini; Irkçı AfD (Almanya için Alternatif) adlı partinin son Federal Meclis seçimlerinde göçmenlere karşı propagandalarla %12,6 oy alarak parlamentoya girdiğini anlatacağız. Birleşmenin hiç kan dökülmeden “Barışçıl Devrim” (Friedliche Revulation) şeklinde gerçekleştiği değerlendirilmesi ne ölçüde doğrudur? Bu konuyu işleyeceğiz.

Dr. Ertekin Özcan

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.