AK’LI VE BİLİM’İ KULLANMAK…

ABONE OL
11:27 - 23/10/2020 11:27
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hayyam’ın şiirlerine, Neyzenin felsefesine, Nasreddin hoca’nın hicivlerine, Pir sultanın deyişlerine bayılırım. Bu değerlerin benzerleri elbette yabancı yazar-çizer, düşünür ve konuşur takımında da var. Ama bizim insanımızın, bizim toprağımızın gerçek duygularını, çilesini yansıtmazlar.

Anadolu insanı her dönemde bir yerden bir yere göçmek veya göçürülmek zorunda bırakılmıştır.

Kimi yokluktan, kimi yoksulluktan göçmüş…

Aradığını bulamayanlar bulundukları yer dar geldiği ve bilgiye ulaşamadıkları için yok olmamak uğruna bilginin olduğu yerlere, yoksul olanlarda iş bulup, çoluk çocuklarının karınlarını doyurmak uğruna hep göç etmişlerdir.

Verilere göre Anadolu kırsalı; eskiden mümbit arazilere ve az nüfusa sahip olduğu halde, her yörenin bir belalısı olduğu için fakir insanlar,  zengin ve güçlü toprak ağalarının korumasına; bilgiyi arayanlar da büyük kentlere ve beylerin konaklarına, saraylara yakın yerlere göçmüşlerdir. Cahil kesim tarlalarda ırgatlık yapmış, karnını doyurup yaşamını korumuş, toprak ağalarına aklınca yaranmaya çalışmışlardır.

Bilgisini arttırıp, âlimlik mertebesine ulaşanlarda, beylerin-paşaların yanında rütbe alarak daha üst görevlere ve mevkilere gerek bilgi ve görgüleri gerekse sadık bendeler olarak ulaşmışlardır.

Şimdi de durum pek farklı değil.

Özellikle beyin göçü bu konuda başı çekiyor.

Ülkemizin sınırlı gelir kaynakları ile okuyan çocuk ve gençlerimiz, mesleklerini ellerine alıp başarılı oldular mı daha iyi ve insanca koşullarda yaşama arzusu ile dış ülkelere göçer oldular. Vatana hizmet arzusu, insanına hizmet ülküsü günümüzde bir işe yaramadığı, her şeyin başı para olduğu için bu durum normal karşılanır oldu.

Hele-hele liyakatsiz insanların yönetici olduğu kurumlarda bir süre görev yapıp, yurt dışında bir iş buldu mu kaçan-kaçana…

Bunların öyküleri çok üst başarılara imza atmadıkları; yani Nobel falan almadıkları takdirde pek gündeme gelmiyor. Oysa çoğu gittikleri yerlerde isim yapmış kurumlarda başarılı işler yapıyorlar. Ama bizde isimleri anılmıyor.

Ülkede ki kurumların başarısı için yoracakları beyinlerini, dışarıya kiraya verdikleri; karşılığında da insanca bir yaşam elde edip, çoluk-çocuklarının geleceğini garanti altına aldıkları için kendi dünyalarında, geldikleri yeri unutarak huzur içinde yaşayıp gidiyorlar. Dillerinden de “Bizim Kıymetimizi bilemediler…” sözünü hiç düşürmüyorlar.

Zaman-zaman bende niçin Türkiye’de kalmaya devam ettiğimi kendime sormuşumdur.

Niçin “Lanet olsun size…” deyip kopamadığımı anlamlandırmaya çalıştım.

Bizim kuşak; Güliveri bağlayan ince ipler gibi bu toprağa bağlıdır. Kalmak için her seferinde pek çok nedenimiz oldu. Tüm yaşam zorluklarına ve karşılaştığımız haksızlıklara rağmen uçurumun kenarına tutunmaya, karşıki kayada açan papatyayı görerek onun direncinden aldığımız örnekle hayatta kalmaya çalıştık.

Desteklediğimiz politikacıların bile, meclislere girip, görevlere seçildikten sonra nasıl değiştiğini; ümit olmaktan çok hayal kırıklığına dönüştüğünü, birer bal satıcısı olarak oyalama politikası ile diğerlerine benzediklerini görüyoruz.

Ancak;

Bu ülkenin ekmeği ile büyüyen, yaşam zorluklarına rağmen çocuk ve gençlere bir şeyler öğretmenin peşinde olan, ulvi bir görevi yerine getirmenin aşkı ile kavrulan dar gelirli öğretmenlerin eseri gençlerin, ellerimizin arasından kayıp gitmesine fazlası ile üzülüyoruz.

Ülkede eğer bir “Milli Servet” söz konusu ise bunlar yetişen “Genç beyinlerdir.

Ve bu gençler, kör bir kuyuyu doldurmak için çakıl taşı atan fedakâr insanımızın son umutlarıdır.

Gittikçe geri kalmış, feodal bir devlet yapısı içindeki Arap ülkelerine benzeyen, sokaklarında modern ve çağdaş Türkiye çizgilerini göremediğimiz, garip kılıklı ve sakallı, örtülü olmanın bir ayrıcalık kazandığı, boş insanların gezindiği, devlet dairelerinde bile iş bilmez, ehliyetsiz kadroların görev aldığı, her gün adaletten ticarete kadar akıl ermez çıkar ilişkileri zincirlerine şahit olduğumuz, basit bir Fetö örgütünden bile korku krallığı yaratıldığı, Atatürk ve Türklük değerlerinin alt-üst olmuş yeni bir Cumhuriyet idaresinde yaşamaya mahkûm olduk.

Milli değerlerimizi korumak, eski güven duygumuza kavuşmak istiyorsak her gün yeni bir senaryonun gündeme sahip ülkede akıllı olmak, akıllı insanlardan vazgeçmemek, bilime öncelik vermek ve beyin göçünü durduracak tedbirleri uygulamak zorundayız.

Partizanlık, cemaatçilik ve ırkçılık ile bir yere varılsaydı ikinci dünya savaşından örnek alınan Nazi Almanyası dünyanın hâkimi olurdu.

Türkiye’nin, sınırlarımızı koruyoruz bahanesi ile uğrunda bu kadar şehit verdiği Ortadoğu savaşlarının galibi olmak gibi bir şansı bulunmadığı, dış güçlerin buna izin vermeyecekleri, çevresinde kendisini destekleyen devletlerin azaldığı bilinen bir gerçektir.

Zaman; Aklı ve Bilimi kullanma zamanıdır.

Güç kullanma zamanı değildir.

Taner Tümerdirim

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.