Bazı insanlar hiç görmedikleri bir arkadaşına sosyal medya üzerinden büyük bir samimiyetle yaklaşabiliyor. Belki bu durum klişe gibi görünebilir ama hepimizin yaşamında buna benzer örnekler bulunuyor. Örneğin, ben Ayşe ile sosyal medya üzerinden rahatça iletişim kurabiliyorum, ancak aynı Ayşe’ye telefonla ulaşmaya çalıştığımda, telefonlarımı cevaplamıyor. Günler sonra ya geri dönüyor ya da hiç dönmüyor. Ama bir paylaşım yaptığımda, inanılmaz samimiymiş gibi bir yorum silsilesi başlıyor. Burada bir çelişki var. Bunun sebebi nedir? Bu, insani vasıfların tükenmeye başladığının bir göstergesi mi, yoksa samimiyetsizliğin ya da toplumsal yozlaşmanın bir başlangıç noktası mı? Bu çelişkiyi neden yaşıyoruz?
Çok güzel bir soru. Benim de böyle bir sorunum var. Yakın çevrem, telefonla konuşmayı sevmediğimi çok iyi bilir. Bunun nedeni ise sosyal bir insan olduğumdan değil. Tam tersi de olabilir; belki de sosyal olmayabilirsiniz ve bu yüzden kendinizle barışık olmadığınızı ya da sorun yaşadığınızı paylaşmak istemeyebilirsiniz. Bu birinci seçenek. İkincisi, eğer çok sosyal biriyseniz ve etrafınızda insanlar varsa, o sırada bir arkadaşınız sizi aradığında, orada bir tercih yapmak zorunda kalabilirsiniz. Kaliteli zaman dediğimiz şey, yüz yüze olduğunuz arkadaşınızla vakit geçirmek mi olmalı, yoksa bir başkasının telefonunu açmalı mısınız? Telefonu açtığınızda, karşınızdaki kişiye sevginizi ve saygınızı belirtirken, o anda yanınızda oturan insana saygısızlık etmiş olur musunuz? Bu gibi detayları da göz ardı etmemek gerekiyor.
Bu nedenle, ben kişilerin özgür oldukları zamanlarda iletişim kurulmasından yanayım. Sosyal medyanın doğru bir mecra olduğunu düşünüyorum çünkü istediğiniz saatte istediğiniz kişiye mesaj atabilirsiniz ve o kişi, istediği saatte o mesajı okuyup cevap verebilir. Bu açıdan baktığımızda, sosyal medya bizi daha da özgür kılıyor. Garip durumlarla karşılaşabiliyorum; örneğin, gece saat 4’te bana mesaj atan birine mesaj attığımda, “Gece 4’te mesaj mı atıyorsun?” gibi tepkiler alabiliyorum. Bu sizin 4’ünüz benim 4’ümle aynı değil. Sabah saat 6’da mesajınızı ya da aktif olduğunuzu gördüğümde, bu durum sizin hayatınızı değiştirir mi? Burada bireysellikten bahsediyorum. Ama bu bireysellik, özgür alan dediğimiz şeyin bir yansıması. Eskiden “Telefonumu niye açmıyorsun?” gibi sorular sorulurdu. Oysa o sırada ne yaptığımı bilmiyorsunuz ki. Telefonla arama özgürlüğü size bana ulaşma özgürlüğü vermemeli.
Bu açıdan bakıldığında, teknoloji bizi çift yönlü olarak sabote ediyor. Teknolojiyle çok rahat iletişim kurabiliyor olmak, bizim özgürlüğümüzü de elimizden alıyor. Her zaman size ulaşma özgürlüğüm yok ama bu özgürlüğü elimizde tutmaya o kadar alıştık ki, her şeye anında ulaşmamız ve yanıt bulmamız gerektiğini düşünüyoruz. Hızla gelişen teknoloji, davranış bilimleriyle ilgili eksikliklerimizi de ortaya çıkarıyor. İnsan davranışlarını henüz tam olarak analiz edemiyoruz, kendimizi ve çevremizi tanıyamıyoruz. Bu bağlamda birçok sorunla karşılaşıyoruz. Ama belki de bunların hiçbiri sorun değil, bu süreçler sayesinde kendimizi ve çevremizi tanıyoruz. Çok basit bir telefon arama diyaloğundan bile ne kadar karmaşık durumlar ortaya çıkabiliyor.
Eğer dijital yozlaşmanın kişiyi yalnızlaştırdığını düşünüyorsak, aynı zamanda bu dijital alanın kişiyi kendisiyle buluşturduğunu da kabul etmeliyiz. Bu dijitalleşme, bireyin kendisiyle yüzleşmesini, hatta kendisine tahammül edemediği yanlarıyla karşılaşmasını sağlıyor. Ancak bu yüzleşme, kişinin kendisini sevmeme ve tahammül edememe halinin doğru çıkacağına dair bir inancı da beraberinde getiriyor.
Murat Irfan Ağcabay
ALMANYA
Az önceALMANYA
Az önceALMANYA
Az önceGÜNCEL
Az önceGÜNCEL
5 saat önceGÜNCEL
5 saat önceGÜNCEL
8 saat önce