Bazen bir hastane koridorunda yürürken duyduğunuz kahve kokusu, yalnızca bir içeceğin değil, bir insanın başka bir insana sessizce uzattığı desteğin kokusudur.
Geçtiğimiz gün Heidelberg Üniversitesi Hastanesi’ne dair küçük ama çok kıymetli bir uygulamayı duydum. Her gün hastalara ve refakatçilere gönüllü çalışanlar tarafından ücretsiz çay, kahve ve su ikram ediliyormuş. Üstelik bu hizmet, yıllardır sürüyormuş. Hiçbir karşılık beklenmeden, hiçbir isim aranmadan. Sadece “iyi gelsin” diyerek…
Bu uygulamayı “küçük bir ikram” olarak geçiştirmek haksızlık olur. Çünkü bir hastane ortamında sıcak bir içecek, sadece boğazdan geçmez. Bazen gözyaşına karışır, bazen bir gülümsemeye vesile olur. Bekleyişlerin, endişelerin, iyi haber umutlarının ortasında, uzatılan bir fincan çay çok şey anlatır.
İşin en güzel yanı ne biliyor musunuz? Bu hizmetin yanında duran küçük bir kumbara… Mecburiyet yok. Ama insanlar gönlünden kopanı bırakıyor oraya. Belki bir
avro, belki sadece bir teşekkür. Fakat o kumbara, aslında bir teşekkür kutusu değil; bir dayanışma kutusu. O paralarla belki kahve alınıyor, belki bir başkasının yüzünü güldürecek yeni bir tepsi fincan hazırlanıyor.
Modern tıbbın bu kadar mekanikleştiği bir dünyada, Heidelberg gibi bir kurumun böyle insani bir detayı yaşatıyor olması çok şey anlatıyor bize. Çünkü hastaneler sadece tedavi edilen değil, hissedilen yerlerdir. Ve bir hastaya, “yalnız değilsin” duygusunu vermek, bazen en güçlü ilaçtan daha etkilidir.
Bu yazıyı okuyan biri olarak belki siz de düşüneceksiniz: Acaba kendi yaşadığımız yerde, hastanede, okulda, sokakta böyle küçük ama güçlü bir şey yapılabilir mi? Bir çayla, bir tebessümle, bir gönüllülükle? Cevap belli aslında: Elbette yapılabilir.
Unutmayalım, bazen bir fincan kahveyle başlayan iyilik, bir ömür hafızada kalır.
Temel IŞIK
ALMANYA
Az önceGÜNCEL
Az önceGÜNCEL
Az önceGÜNCEL
3 dakika önceALMANYA
4 saat önceALMANYA
5 saat önceDÜNYA
8 saat önce