Mahmud Abbas… Toprakları İsrail tarafından işgal edilen Filistin’in devlet başkanı… 1935’te Filistin’in kuzeyindeki Safed’de doğdu. Doğduğunda Filistin İngiliz egemenliğindeydi. Bu topraklarda 1948’de İsrail kurulunca mülteci oldu. İlk Arap-İsrail savaşında ailesiyle Suriye’ye göç etmek zorunda kaldı. Ailesi, topraklarını satmamıştı Yahudilere. Ancak evleri ve topraklarına İsrail el koyduğunda onlar çaresizdi. Bin yılı aşkın süredir yaşadıkları toprakları, ailelerinden onlarca kuşağın büyüdüğü evleri artık onların değildi. Ellerinde yalnızca evlerinin anahtarı kaldı.
Çoğu kişi ceketinin sol yakasına bir rozet takar. Bu rozetler, çoğu zaman o kişinin dünya görüşlerini, aidiyetlerini ya da ülkülerini simgeler. Mahmud Abbas’ın yakasında rozet yerine, bir anahtar var. Yalnızca onun mu? Birçok Filistinlinin yakasında bu anahtar rozet görülür. Kudüs’te, Batı Şeria’da ve Gazze’de Filistinlilerin dükkânlarına, evlerine gittiğinizde kocaman anahtarlar görürsünüz gözleri gibi bakıp korudukları. Bu anahtarlar, İsrail’ce gasp edilen evlerinin anahtarları. Ne tapuları ne de mal varlıkları ellerinde kaldı. Ellerinde yalnızca anahtarları bulunmakta. Onlar da bu anahtarları saklamaktalar kuşaklar boyunca.
Evlerinde, dükkânlarında sakladıkları anahtarlara bakıp tarihin derinliklerine doğru düşsel yolculuklara çıkar Filistinliler. O anahtarlar, çoğu zaman gözyaşlarıyla yıkanır. Ulusal tarihleri içlerinde bir yangın, bitmeyen bir sızı.
Bir gün evlerine döneceklerine dair umutlarını hiç yitirmez yurtlarından sürülmüş mazlum Filistinliler. İşte, bir gün evlerine döndüklerinde ellerindeki anahtarlarıyla açıp girecekler evlerine. Onların en büyük düşü, ülküsüdür bu. Savaşlarının, emperyalizme ve Siyonizm’in insanlık dışı baskılarına karşı direnişlerinin nedeni bu. Tüm yokluklara, baskılara, kıyımlara, kırımlara karşı yaşama tutunmaları bu nedenledir.
Bir an olsun kendimizi Filistinlilerin yerine koyalım. Yurdumuz, tarihimiz, malımız mülkümüz, tarlamız bahçemiz, evimiz barkımız, evimizde kuşaktan kuşağa geçen ve dokunmaya kıyamadığımız eşyalarımıza el konduğunu düşünelim. Yüzlerce yıllık geçmişimizden elimizde yalnızca bir anahtar kalıyor. Biz o anahtarı, pamuklara sarıp saklamaz mıyız?
Bir Filistinlinin çocuklarına bırakacağı biricik miras, ata evinin elinde kalan anahtarı ve yurdunu, toprağını savunmak için onurlu direnişi değil mi? Bu nedenle Filistinlilerin ölüm kalım savaşına destek olmak bir insanlık görevi. Eğer içinde zerre kadar insanlık kalmışsa birinin bu hak savaşının yanında olmalı sözü eğip bükmeden. Filistin ölüp yok olursa insanlık da yok olup ölür. Bu nedenle insanı da insanlığı da yaşatmalı.
Adil Hacıömeroğlu
ALMANYA
3 saat önceALMANYA
3 saat önceALMANYA
3 saat önceALMANYA
6 saat önceALMANYA
7 saat önceGÜNCEL
7 saat önceALMANYA
7 saat önce