ÜNİVERSİTEYE GİRİŞ ÇİLESİ

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Geçtiğimiz Pazar günü Türkiye’de Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) yapıldı. Bir buçuk milyonu aşkın lise son sınıf öğrencisi bu ilk sınava girdi. İlk diyorum, çünkü önceki yıllarda ikiyken teke indirilen sınav sayısı bu defa üçe çıktı. Birisi bir kez hasbelkader bir işin başına geldi mi başlıyor öncekilerin yaptıklarını iyi kötü demeden değiştirmeye. O nedenle de hiçbir kurumda istikrar sağlanamıyor. Hemen her kurumumuz işte bu nedenle yaz-boz tahtasına dönmüş durumda.

Baştan aşağı bozuk eğitim sistemimizin en sıkıntılı halkalarından birisi de işte bu üniversiteye giriş meselesi. Yıllardan beri çözülemeyen, her yıl orası burası ile oynanan ve en önemlisi de daha yaşamlarının baharındaki yüz binlerce çocuğumuzu karamsarlığa, ümitsizliğe ve bunalıma iten bir sistem bu. Üniversiteyi bitirse bile iş bulma umudunu daha başlangıçta yitiren, moralsiz, isteksiz ve fırsatı olsa başka ülkelere göç etmekten başka hedefi olmayan bir gençlik yetiştiriyoruz.

Çocukları yüksek öğrenim görsün diye okullar, üzerine düşen görevi yerine getiremediği için boğazlarından kestikleri paralarla çocuklarını dersanelere göndermek zorunda kalan aileler, sınava doğru boşalan sınıflar ve ne hikmetse hemen her sınavda bir veya birkaç tane yanlış soru; bunlar artık alışılagelen işler. Bu yıl yalnız ilk kez çok elem verici bir olay yaşandı. Çocuğunun dersane parasını ödeyemediği için tutuklanarak cezaevine konan annesinin ardından bu olaya dayanamayan bir gencin intiharı, çarpık eğitim düzenimizin üstüne tuz biber ekti. Yürekler dağlandı, vicdanlar yaralandı. Sadece yüksek öğrenim kapılarına yığılan fidanlarımızın değil, ülkemizin belki de en önemli sorunlarından birinin nasıl çözüleceğine ilişkin herhangi bir yöntem ise ne yazık ki akla gelmedi. Kısaca, bu yıl da önemli bir sorun olduğu herkes tarafından kabul edilen üniversiteye giriş süreci başlamış oldu. Hem de tek sınavla değil, peş peşe tam üç ayrı sınavla.

Bir ülkede yüksek öğrenime nasıl girileceğine ilişkin kuralları belirlemeden önce ülke ekonomisinin ve toplumunun nasıl bir beşeri sermayeye gereksinimi olduğunu belirlemek, bunu yaparken de insanların çıkar ve beklentilerine odaklanmak gerekmektedir. İnsan odaklı olmayan hiçbir politikanın benimsenme ve başarı şansı olmuyor. Yetişen genç kuşaklara yeni perspektifler yaratmak, öğrenimlerinden sonra çalışma yaşamına nasıl gireceklerini belirlemek, onları her bakımdan doğru yönlendirmek devletin temel görevlerinden biridir. Eğer bu görevi yerine getiremezseniz ülkenin geleceğini de karartmış olursunuz.

Sürekli genç ve dinamik bir nüfusa sahip olmakla öğünüyoruz. Haklıyız da. Fakat yanlış politikalar ve uygulamalarla bu gençlerimizin yaşamını karartmayalım, onların geleceğine ipotek koymayalım. Şimdi bu yıl da on binlerce çocuğumuz yüksek öğrenime girememenin ağırlığı altında ezilecek. Düşük puan alan çocuklarını hiç değilse mantar gibi biten paralı özel üniversitelere gönderemeyecek ailelerin sayısı bilmem ne kadar. Yeni baştan dersane paraları ödenecek, ümitler gelecek yıla ertelenecek. O zaman da büyük olasılıkla bir yetkili çıkıp sistemin orasıyla burasıyla oynandığını beyan edecek, fakat asıl sorun hiç orta yerden kalkmayacak. Velhasıl çocuklarımızı ve ülkemizi bir kısır döngüye mahkûm olmaktan kurtaramayacağız.

İyi bir hafta dileğimle.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.