FRANSIZ PARLAMENTOSU VE TÜRKİYE

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Fransız Senatosu’ndaki oylama sonunda bitti ve beklendiği gibi sözde Ermeni soykırımı yapılmamış diyene para ve hapis cezası verilmesini öngören yasa kabul edilmiş oldu.
Biz Türkler haklı olarak şimdiye kadar Fransa dâhil birçok ülkenin meclislerinde bir tarih mahkemesi edasıyla ”Türkler Ermenilere soykırım uyguladı” içerikli kararlara çok kızıyoruz.
Hemen bu ülkelere karşı bir takım yaptırımlar söz konusu oluyor, yurtdışında yüreği Türkiye için çarpan vatandaşlarımız ellerinde bayraklarıyla meydanlara çıkıyorlar, gösteriler yapıyorlar.
Hele bir de her yıl 24 Nisan öncesi ABD Başkanı ”soykırım” sözünü kullanacak mı, yoksa başka bir kelam mı edecek tartışması yok mu, bu da bizim kamuoyunu, medyayı ve siyaseti müthiş heyecanlandırıyor.
Sonra herşeyi unutuyoruz.
Bir sonraki 24 Nisan’a veya bir başka parlamentonun önüne getirilen ”Ermeni soykırım tasarısına” kadar uykuya yatıyoruz.
Bu işin mücadelesi böyle mi yapılmalıydı?
Neredeyse tüm dünya artık biz Türklerin ”soykırımcı” olduğumuza inandı, inandırıldı.
Yıllarca, ”bu işi tarihçilere bırakın” diye yırtnıp durduk.
Sanki bu tasarıların veya Türkiye aleyhtarı politikaların arkasında duranlar cahil oldukları veya tarih bilgileri bizimkiyle uyuşmadığı için böyle davranıyorlarmış gibi!
Sanki yüzyıllarca kanlı elleriyle mazlum halkların boğazını sıkmaktan başka bir şey yapmayanlar aniden ”insan hakları savunucusu” kesilip 97 yılönceki Ermeni kayıplarından dolayı büyük ”üzüntü” duyuyorlarmış gibi!
Bu siyasetlerin mimarları çıkarlarına ters düşen Türkiye’ye karşı kendi kamuoylarını aldattılar hep.
Aslında bu ülkelerin kamuoylarının bizimle falan da fazla ilgilendikleri yoktur.
Fakat sokaktaki Fransız örneğin, yıllarca söylene söylene Türkiye’yi peşinen ”soykırımcı” olarak kabul etmektedir.
Sonunda ”soykırımcı Türk” algısı bu ilgisiz ve bilgisi noksan kamuoylarınca genel kabul gördü.
Ve biz o kamuoylarına kendi düşüncelerimizi anlatıp aydınlatma amacıyla onlarla diyalog içine girerek ve en ileri bilimsel yöntemleri kullanarak nitelikli bir kamu diplomasisi yürütemedik şimdiye kadar.
Şimdi bir de bu mücadelenin nasıl yürütüleceği hakkında herhangi bir görüşü olmayan yarı aydınlarımız var ki, onlar da hepimize yılgınlık pompalayıp, ”yahu, kabul etsek şu soykırımı ne olur ki yani?” , noktasına geldiler.
”Ver kurtulcular” bu onursuz tutumlarını ”liberallik ve demokratlık” olarak açıklıyorlar!
Dışarıdaki husumet yetmiyormuş gibi bir de bu algı yanıltıcılarıyla mücadele etmek gerekiyor.
Dediğim gibi, Türkiye, ulusal çıkarlarını korumak amacıyla bilimsel ve çağdaş yöntemlerle bir kamu diplomasisini hiçbir dönemde gereğince kullanamadı.
Geçmişte arada bir bu alanda ufak kıvılcımlar görüldü, ama Türkiye’nin siyasal istikrarsızlıkları uzun soluklu kamu diplomasisine pek müsaade etmedi.
Önce bizi hasım ilan edenlerin 19. yüzyıldan kalma ırkçı ideolojilerini tanıyıp ondan sonra bu sistematik saldırıya karşı durmak gerekiyor aslında.
Mesele, Sarkozy’nin küçük hesapları veya Marsilyalı ”kara ayak” (Müslüman olmayan Cezayir kökenli) parlamenter Madam Boyer’in seçmenlerine selamı olarak anlaşılıp basite indirgenmemeli.
Emperyalizm ambalajını değiştiriyor, fakat özü aynı kalıyor.
Türkiye, bölgesinde söz sahibi olma yolunda güçlendikçe üzerimize gelinecektir.
Bu gerçeği görmeden ve ona göre planlı, programlı ve zamana yayılmış uygulamalar olmadan bir yere varamayacağız; bu bilinmeli.
Bir de hiçbir zaman gecikmiş değiliz; bu da unutulmaması gereken ikinci husus.
Eğer haklılığımıza inanıyorsak tez elden hakkımızdaki olumsuz algıyı değiştirmek için kolları sıvamamız lazım.
Bakarsınız düzgün işler yapar ve onurumuzla oynayan emperyalist saldırıyı püskürtürüz.
Fransızların abuk subuk yasaları böylece hayırlı bir işlevi yerine getirmiş olur belki, kim bilir?

Dr. O. Can Ünver

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.