DOKSANINCI YIL YAZILARI – 3

ABONE OL
11:53 - 23/10/2020 11:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bu satırları Cumhuriyet Bayramı’ndan bir gün önce, 28 Ekim günü yazıyorum.

Önceki yazılarımda Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini ve niteliklerini yazmıştım.

Bu yazımda da önceki yazılarımın bir devamı olarak Cumhuriyet’in dış politika anlayışını ele aldım.
Öncelikle söylenmesi gereken bir şey var: Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılından bu yana geçen 90 yıllık süre zarfında haliyle köprülerin altından çok su aktı.

Devletlerin dış politikaları oluşan durumlara karşı biçimlenir, yani temel ilkeleri korumak koşuluyla değişen şartlara ve çıkarlara göre esneklik gerekebilir.

Pekiyi, nedir bu temel ilkeler?

Türkiye Cumhuriyeti, yıkıcı bir yüz elli yıllık çöküşün sonunda yok olan Osmanlı Devleti’nin enkazı üzerine ve son derece olumsuz koşullarda kurulmuştur.

Kurtuluş Savaşı sırasında Ulus’da küçük bir binanın iki odasına sığdırılmış bulunan Dışişleri Bakanlığı bu binayı başka bakanlıklarla paylaşmakta ve diplomaside görevlendirilecek eleman bulmakta zorluk çekmektedir.

Ülkenin yetişmiş evlatlarının çoğu Çanakkale’de, Kanal Seferi’nde, Arap çöllerinde yedek subay olarak şehit olmuştur.

Elde bir avuç kahraman subay ve az sayıda İstanbul hükümetini bırakıp Ankara’ya gelen bürokrat vardır.

Ankara garına İstanbul’dan gelen trenlerden inen takım elbiseli kravatlı yolcular arasından “hariciyeci” seçilmekte ve hemen “Hariciye Vekâleti’ne” götürülüp göreve başlatılmaktadır.

Haklı kurtuluş mücadelesinin dış dünyaya anlatılması, çıkarların savunulması ve yerinde refleksler geliştirmek üzere gerekli bir dış politika aracından yoksun Türkiye tüm bu olumsuzluklara karşın ilkeli ve güçlü bir duruş sergilemektedir.

Kurtuluş Savaşı sırasında yoksul ve zayıf düşmüş Anadolu Türklüğü üzerine çullanan emperyalizmle bir ölüm kalım mücadelesine girmiş iken haklılığını tüm dünyaya kabul ettirme savaşı da vermektedir.

Milli Mücadelenin ilk dönemlerinde dünyada muhatap olarak bile görülmeyen, hala sadece adı kalmış Osmanlı Hükümeti’ni yegâne meşru Türk yönetimi sayan düşman cephesine karşı çelik gibi bir iradeyle direnen Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki TBMM Hükümeti savaş meydanlarında kazanılan zaferlerle birlikte kendini dünyaya da kabul ettirmiştir.

Anadolu’dan yükselen ulusal gücün gür sesini ilk farkeden Fransa ve İtalya olmuştur.

İngiltere ve onun kuklası Yunanistan’ın bu gücü tanıması ancak Büyük Zafer’le sağlanmıştır.

24 Temmuz 1923’de bağıtlanan Lozan Antlaşması yeni Türkiye’nin bir anlamda “tapu belgesi” olmuştur.

Yıkılan büyük cihan devletinin ardından elde kalan vatan topraklarının üzerinde şimdi çağdaş bir ulus-devlet kurma zamanı gelmiştir.

Yeni devletin dış ilişkileri barışçılık üzerine inşa edilecektir.

Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sözü içi boş ve pasif bir dış politika anlamına gelmemektedir.

Atatürk döneminde Balkanlar başta olmak üzere henüz bağımsız devletler haline gelmemiş olan Ortadoğu’da ittifaklar üzerinden kalıcı barış arayışları ve teşebbüsleri olmuştur.

Kurulan ulus-devletin gelecekte anlamsız etnik çatışmalara sahne olmaması için Yunanistan’la nüfus mübadelesi gerçekleştirilmiştir.

Büyük devletlerin bir türlü içine sindiremedikleri İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın Türkiye’nin denetiminde olması sorunu Montrö Sözleşmesi ile aşılmıştır.

Kurulmasına teşebbüs edilen ve bölgesel barış ve güvenliğe verilen önemi gösteren Balkan Antantı ve kurulan Sadabat Paktı bu ilkeli politikanın ne denli dinamik reflekslere sahip olduğunun kanıtlarıdır.

Ancak bölgenin koşulları günümüzdekinden çok farklıdır ve uluslararası arenada koşullar çok hızlı değişmiştir.

Bazen belli çevrelerce çarpıtıldığı gibi barışçı olmak, ulusal çıkarların korunmayacağı anlamına gelmez.

Yeni devletin kuruluşundan hemen sonra Misak-ı Milli sınırları içindeki Musul’un anavatana katılması için gerekli çalışmalara başlanmış, ancak İngiltere’nin marifetiyle çıkarılan Kürt isyanı sonucunda Musul’dan vazgeçmek zorunda kalınmıştır.

Emperyalizm kolay pes etmeyeceğini bu tavrıyla da göstermiş, içerideki kuklalarını kullanmaktan o devirde de geri kalmamıştır.

1920’li ve 1930’lu yıllarda dış kışkırtmalarla Cumhuriyet’e karşı yaşanan kalkışmalar sanki son otuz yıldır başımıza gelenler hakkında ilk işaretleri daha o zaman vermiştir.

O tarihte yeni kurulan ve türlü yokluklarla yaşatılmaya çalışılan Cumhuriyet’in silahlı br çatışmayı göze alması beklenemezdi, o nedenle Musul’dan vazgeçilmiştir.

Atatürk, Fransız sömürgesi olan Suriye’nin sınırları içinde kalan Hatay’ın kurtuluşu için kısa ömrünün sonuna yaklaştığı ve sağlığının en bozuk olduğu dönemde büyük gayret sarf etmiş, sonuç olarak sonuzluğa uğurlanışından sonra, 1939’da yapılan bir plebisit ile daha önce bağımsız bir cumhuriyet olan Hatay Türkiye’ye katılmıştır.

Ulusal çıkarı koruma geleneğini yıllar sonra merhum Başbakan Bülent Ecevit’in dirayetli politikası sonucu gerçekleştirilen 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda bir kez daha, belki de son kez yaşadık.

Bu saydıklarım devletin ulusal çıkarı korumak için sergilediği güç gösterileri ve buna uygun politikaların gereği olarak ulusal gücün kullanılması örnekleridir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dış politika ilkesi kimseye karşı haksız güç kullanılmaması, hiçbir ülkenin toprak bütünlüğüne karşı istila amaçlı bir harekete girişilmemesi demektir.

Türkiye Cumhuriyeti, kendi ulusal çıkarları haksız bir saldırıya uğramadıkça kesinlikle kimsenin toprağında gözü olmayan çağdaş ve barışçı bir devlet olarak tasarlanmıştır.

Öncelikle kendi ulusunun gönenci, barış içinde yaşaması ve ülkesinin kalkınması önemli ve başat hedefleridir.

Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti sonu belli olmayan maceralardan bugüne kadar kaçınmış, gerçekçi politikalarından sapmamıştır.

Bu ilkeleri, saygın ve güçlü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren yapıtaşları olmuştur ve olmaya da devam etmelidir.

Yaşatmaya kararlı olduğumuz Cumhuriyetimizin bu değerlerinin değerini bilmek ve sonraki kuşaklara aktarmak en önemli görevimiz olmalıdır.

Cumhuriyet’in büyik kurucusunun aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum

Doksanıncı yılımız yurtiçinde ve yurtdışında yüreği yurt sevgisiyle çarpan tüm yurttaşlarımıza kutlu olsun.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


    HIZLI YORUM YAP