0

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Gazetelerde okudum. Son filmi “Yahşi Batı”nın galası için Almanya’ya gelen sanatçı Cem Yılmaz’ın ülkeye girmesi sorunlu olmuş. Havaalanındaki Alman sınır polisi sanatçımızın pasaportunun geçerlik süresinin kısa olduğu gerekçesiyle Almanya’ya girmesinin mümkün olmadığını belirtmiş. Bunun üzerine galanın organizatörleri filmin ve Cem Yılmaz’ın afişlerini gösterip güçlükle sınır polisini ikna edebilmiş. Böylece snatçımız Almanya’ya “kabul edilmiş”. O polis “himmetini” göstermese pasaportunda vizesi olmasına karşın Cem Yılmaz içinde 3 milyon Türk yaşayan Almanya’ya sokulmayacakmış!

Geçen hafta eşim ve kızımla ben de Berlin’e geldim. Sadece bir kaç gün kalıp dönmek için. Eşimle kızıma gelmeden bir gün önce yeşil pasport almıştık.Yani vizeden muaf ve dört yıllık bir süre için çıkarılmış pasaportlar bunlar. Uçaktan inip pasaport polisinin önünde sıralandık. Eşim ve kızımın pasaportlarını alan kadın polis onları hemen yanıbaşında duran ve daha kıdemli olduğu anlşılan bir başka meslektaşına uzattı. Bu görevlinin yaptığını şaşkınlıkla izledik: Polis memuru pasportları eline alınca hemen burnuna götürüp koklamaya başladı! O an bu görevlide “tinercilik” alışkanlığı mı var diye düşündüm. Sonra başka bir yere gitti. Biz beklemeye devam ettik. Biraz sonra geldi. Asık bir suratla pasaportların nerede çıkarıldığını sordu. Pasaportların düzenendiği yer aslında içinde yazıyor. Hangi makamın pasaport çıkardığı bilinmez mi? Neyse, hazret lütfedip bizi kabul buyurdu. Hemen yanındaki gişede duran pasport polisi de birlikte geldiğimiz ve yüksek bir görevden emekli olan yakın arkadaşıma da ayrıca zorluk çıkarmadan edemedi. Sadece 2 günlüğüne bir işi nedeniyle Berlin’e gelmiş olan ve vizeden muaf yeşil pasaportu bulunan bu arkadaşıma ahiret soruları sordu. Son derece aşağılayıcı ifadeler kullandı. Onu da yine lütuf gösterip ülkeye kabul etti, ama bu arada sinirlerimizi de allak bullak etmiş oldu. Bu türden,Türk olduğumuz için aşağılandığımız tartışmalara oldu bitti tamhamül edemem zaten. Bir de Alman vatandaşlarının Türkiye’ye sadece nüfus kağıtlarını gösterip girdiklerini düşününce insan hiddetlenmeden edemiyor.

Şimdi akla bundan bir süre önce kamuoyuna yansıyan ve Avrupa Birliği hukuku gereği öncelikle Türk işadamları için vizenin kalktığına ilişkin haberleri hatırlıyorum. Alman makamları vizesiz gelmesi gereken bu vatandaşlarımız için neredeyse vize almak kadar zor olan “vize muafiyeti” belgesini önerdi. Bu belge olmadan da gelinirmiş, ama sınır polisi isterse ülkeye sokmayabilirmiş. Karşılaştığımız muameleyi görünce aklıma bu öneri geldi. Bu sınır polisi Avrupa hukuku, işadamı falan dinler mi sizce? Bizim vizeden muaf yeşil pasaportlar için elinden geldiğince aşağılayıcı bir tavır takınan, pasaportunda vizesi olan sanatçımıza kaçak işçi muamelesi yapan bu görevliler bir de vize almadan gelen Türk’ü görünce acaba ne düşünürler? Bu soruların yanıtları da içinde; başka bir şey söylemeye gerek yok.

Bundan birkaç yıl önce Boğaziçi Üniversitesi’nde görevli öğretim üyelerinin gerçekleştirdiği ve ekonometri yöntemleriyle yapılan bir projeksiyon yayınlanmıştı. Türkiye’deki demografik ve istihdam piyasası koşullarına ilişkin değişkenler kullanılarak AB ülkelerine göç edebilecek Türk işçilerinin potansiyeli hesaplanmıştı. Buna göre, Türkiye’den çıkmasından korkulan yığınsal göç hareketinin söz konusu olmayacağı kesin biçimde kanıtlanmaktaydı. Aslında bu çağdışı sınırlamalar olmasa da Türkiye’den Almanya’ya veya diğer AB ülkelerine gelip çalışmak isteyenlerin istihdam piyasalarında ne şansı olabilir ki? Emek-yoğun ve yığınsal istihdam devri çoktan geride kaldı. Mesleki kalifikasyonu olmayan ve içinde yaşadığı ülkenin dilini bilmeyen yabancı işçiyi kim çalıştırır acaba? Bu gerçeklerin bir zahmet Alman dostlarımıza anlatılması gerekir diye düşünüyorum. Vize konusundaki olumlu girişimşerine yakın çevremizden başlayan Türk Dışişleri umarım bu doğrultuda da etkin çalışmalar içindedir.

Herkese Berlin’den iyi bir hafta diliyorum.

Dr. O. Can Ünver