ZİHİN, ALGI VE İRADE

ABONE OL
23:09 - 31/07/2022 23:09
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İnsanın birçok özelliğinin var olduğunu biliyoruz.

Bedenin merkezi ve yöneticisinin beynimiz olduğunu da herkes az çok bilir.

Beynin nasıl çalıştığını anlayabilmek bizim için aslında çok yararlı olacaktır.

Herkes bir bilim insanı olup bu konuyu çok iyi bilemeyeceğine göre, bize düşen beynimizi kısaca tanımaktır.

İnsanı yöneten, her türlü duyuyu, düşünceyi algıyı, seziyi, bilgiyi alıp, işleyip, depolatıp yine bize sunan ana merkez olan beyin şu an dünyada kullanılan en gelişmiş bir bilgisayarın çok ötesinde güç ve özelliklerdedir.

Beyin insanı yönetir.

Toplum ve toplumda, doğada var olan insanın karşılaştığı her şey, onu algıladığımız an beynimizi etkiler.

Beyni etkileyen her ne oldu ise onlar o insanı etkiler ve insanın tüm düşüncesini ve davranışlarını etkileyip, yönlendirir.

İnsanlar tüm bu nedenden dolayı iyi eğitim almalıdır, iyi yetiştirilmelidir, iyi bir çevrede yaşamalıdır, iyi insanlarla karşılaşmalıdır, iyi işlerle uğraşmalıdır, iyi kitaplar okumalıdır….

Bu “iyi”lerin büyük bir çoğunu olabildiği kadar kendimiz (ailemiz) seçeriz ve neyi nasıl, ne kadar, nerede seçtiğimizi büyük bir genellikle de duyu organlarımızla, beynimizle bilerek alırız, algılarız.

Bu tür doğrudan, görüp, bilip, kabul ederek… alınan etkilerin, yönlendirmelerin neler olduğunu yaşantımızdan biliriz, toplumda görürüz.

Bir de hiç de “seçmeden”, doğrudan doğruya baş vurarak “istemeden”, kendi özgür irademiz ile kabul “etmeden”, hiç de bilemediğimiz öyle programlamalar vardır ki onların hiç farkında bile değiliz.

  1. yüzyılın bulup, çıkardığı ve geliştirdiği bu tür gizli yönlendirmeler çok yaygındır ve gittikçe de, bilim ilerledikçe de her yere yayılmaktadır.

Bazıları için “bilinçaltı yönlendirmeler” adı verilir: Subliminal programlama.

Bu konuda artık her yerde bilgi bulabilmek, araştırmalar yapabilmek günümüz internet ortamında çok olasıdır, araştırmalı, incelenmelidir…

Dijital çağ ile birlikte elektronik bilgi-veri akışlarının akıl almaz hızlara erişmesi ile de birçok alan için bu tür programlamalar çok yararlı olmuştur ve bunları kullanmaktadırlar.

Bir şeyleri satmak için, tanıtımlar yapmak için verilen “reklamlar” dünyamızın her yerini sarmıştır.

Reklamları atlatabilmek, yok sayabilmek nerede ise artık olanaksızdır.

Haberlerin, dizilerin, filmlerin… içerisinde, her yerde reklamlar…

Neden?

Yaptıkları tanıtımlarla “insan beynini etkilemek”, insanın zihinsel kodlarına “hakim olmak” ve o insanın seçimini “kendilerinden yana” yapmalarını sağlamak istemektedirler..

Aslında öyle bir küçük bir malı almanızı istemeleri kadar da basit ve masum değildir.

İnsanın şu an aklına gelebilecek her alanda tanıtım “reklam” yapılmaktadır.

Endüstriden, gıdaya, giyime, müziğe, kitaba, sinemaya, televizyona, haberlere, siyasete, modaya… her bir konuya el atmış durumdalar.

İlk bakışta gördüğümüz doğrudan-doğruya olan tanıtımlar ve yönlendirmelerdir ve bunlar açıkça ortadadır, görülür, duyulur.

Bunlar hemen etki yapıp kitlelerin kendilerinden yana olmalarını, mallarını satın almalarını isterler.

Bunun dışında diğer kapalı, “gizli” ve bir yerlere “sıkıştırılmış” olanlar vardır ki biz onları doğrudan ve hemen algılayamayız.

Onlar bir yerlerde ve bir şeyleri kullanarak parça, parça zamana yayılarak insanların zihinlerinde yer alıp, “etki” yaparlar.

Özellikle görsel davranışlarda, kitlelerin birbirlerine baka, baka örnek alıp uyguladıkları davranışlarda bunların etkilerini görürüz.

Kitleler üzerindeki sürü etkisi, birbirlerinden kopyalama, alıp kendinde uygulama kolaycılığı ile yayılırlar.

İlk bakışta çok önemli gibi görülmeyen ve yeni bir “moda”, yeni bir “akım” gibi görülen küçük şeyler ile bulaşıcılık özelliğinden yararlanılır.

Sokakta, yolda, televizyonda, dizilerde, çarşıda… gördükleri ve sık, sık karşılaştıkları “yeni” birçok insan tarafından hemen kabul görürü, alınır ve uygulamaya sokulur.

Bunların çoğu önce küçük, küçük adımlarla ama zamanla hızla “kitlelere yayılır”.

Bir bakarsınız herkeste yırtık pantolonlar, sakallı erkekler, bedenin her bir yerinde dövmeler, bakımsız görünüşler, gömleklerde yamuk duruşlar, konuşma içerisinde görülen yeni sözcükler (aynen..), konçları olmayan çoraplar, göbekleri açık bırakan üst giysiler, deniz kıyılarında yollarda rahatça yayılıp oturmalar ve ille de bira içmeler, sigara içmeden olamamalar….

Bunların nerelerde görüldüğünü hepimiz kendimiz zaten yaşayarak tanıklık yapıyoruz.

Ve dee cep bilgisayarı olan vaz geçilmez aygıt, cep telefonu, akıllı telefonlar…. her an elimizde.

Her an nerede ve ne yapıyor isek, neye, kime bakıyor isek, neler okuyor isek… alıp, kayıt eden ve izleyen dijital evren…

Bunların tümü için “modern çağ” denilebilir.

Doğrudur.

Yüksek teknolojik çağ, dijital çağın bir üstü gelmekte…

Zaten çağın getirdiği en yeni ve ileri bilimsel gelişmeleri kullananlar da onlardır.

Sıradan insanlar için bunların hepsi normaldir ve olağandır… denilebilir.

Hiçbir sakıncası ve doğrudan o an için bir zararı, zarar vereni yoktur.

Zaten asıl olan bu tür uygulamalar ve programlamalar, çalışmalar için uzun vadede kendi istedikleri gibi davranabilecek kitleler yaratmaktır.

Her kim ise bu programları çalıştırıp uygulayanlar geniş kitlelerin kendi özgür iradeleri ile bağımsızca bir düşünme, davranma içinde olmalarını değil “onların” zihinlerine yerleştirdikleri o yeni bilgiler doğrultusunda beyinlerini kullanmalarıdır.

Hangi meşrubatı içeceğinizi, hangi marka pantolon giyeceğinizi, hangi hayvanı seveceğinizi, nereye tatile gideceğinizi, hangi marka telefonu alacağınızı, nasıl giyineceğinizi, hangi partiyi seçeceğinizi, nelerin iyi olduğunu ve nasıl davranacağınızı… hep onlar belirlemek isterler.

Kitleler üzerinde, bireylerin düşünce ve davranışları üzerinde etki yaparlar ve onları ele geçirmiş olurlar.

Güçlü olan bazı odakların kitleler üzerinde büyük güç sahibi olma isteği vardır.

İnsan davranışları üzerine çalışmalar yapan uzmanlar tarafından büyük kitleler küçük elit bir grubun arzularına, hedeflerine boyun eğsin diye zihinlerini kontrol altına almaya dönük çalışmalar yapılır.

Zihin denetim ve yönlendirmesinin bilimsel ve fiziksel boyut kazanmasıyla, artık günümüzde tehlikeli bir aşamaya girilmiştir.

Tüm dünyayı ve insanlığı etkileyecek bu araçların ayırtına varmazsak, bu tehlikeli aşama “daimi” bir durum olur, yerleşir kalır.

Elinde güç olan her türlü kişi ya da grup insanlığı, ülkeleri kendi isteklerine göre yönlendirir ve kullanır.

İktidarlarını ellerinde tutmak ve halkı kendilerine inanmak ve bağlamak için de bu tür zihin yönetimlerini, propaganda araçlarını kullanırlar.

Bugün dünyamız genel anlamda böylesine bir durumdan, bu tehlikeden ne kadar anlamaktadır?

Bize, sıradan insanlara düşen nedir?

Bunları duymak, bilmek yeterli midir?

En azından bize düşen “uyanık” olmak, direnmek, “kendimizi kollamak”, kurtarmak ve “özgür irademizi geliştirmemiz olacaktır.

Bu kolay mıdır?

Hiç de kolay değildir.

Çok ama çok zordur, gittikçe de zorlaşmaktadır.

Şu anki günlük yaşayışımızda karşılaştığımız açık ve doğrudan ya da gizli-saklı bilgi-görüntü bombardımanı o denli yoğun ve hızlıdır ki, korunabilmek için çok ama çok “bilinçli” olmamız ve yaşamımızı, davranışlarımızı buna göre biçimlendirmemiz gerekecektir.

Bu konuları en iyi bilenler doğal olarak bilim insanlarıdır, psikologlardır, programlayıcılardır…

Bir marka yaratmak mı istiyorsunuz?

Neler yapmanız gerektiği, neleri hazırlayıp ortaya sunmanız gerektiği size “uzman” kişilerce kolayca söylenilir.

Toplumsal olaylar, siyaset, kitle yönetimleri… bu konunun neresinde kalmaktadır?

Sıradan insanlar, okumuşlar, cahiller, çok bilenler, yoksullar, orta kesim ve çok paralılar…. tüm sınıflar ve toplumsal katmanlar için değişen bir şey yoktur.

Her kesime ulaşabilmektedirler, her kesime uygun hazırlıkları vardır ve onlara erişirler.

Tüm bunların sonucunda iyi düşünmek ve gerçekten de iyi kavramak gerekir:

Biz ne durumdayız?

Biz gerçekten “kendimiz” miyiz?

Ben ne düşünüyor isem, ne duyumsuyor isem, ne algılıyor isem… bunların tümü gerçekten “benim” özgün ve özgür çabalarımla mı oluştu?

Hazırcılık, kolaycılık, bedavacılık… önümüzdeki dönemde toplumlar için bu anlamda çok daha büyük zarar verecek.

Hiç olmadığı kadar çok ve hızlı, özgün bir “oto didaktik” çalışma biçimine girmeliyiz.

Kendi kendinize, kendi başınıza, kendi araştırma ve incelemelerinize, kendi yorumlarınıza, kendi arşivinize, kendi birikiminize… dayanarak “özgür irade” ve “özgür fikir”, düşünce geliştirmek en “akılcı” yöntem olacaktır.

Kolay mıdır?

Hayır!

Çok emek ister, çok zaman ister, çok sabır ister, çok deneyim ister biraz da yalnız kalmak ister…

Ama bu tür bir “kendimizi” geliştirme ve oldurma ve olgunlaştırma sonucunda ancak kendimizi “koruyabilir” ve özgünleşebiliriz.

Bu yöntem ve yaşama biçimi ile kendisini geliştirmiş, biçimlendirmiş, bilgilendirmiş, bilinçlendirmiş insan sayısı çok az olabilir.

Eğer, siz zaten bu yazıyı merak edip, buraya değin sabırla okudu iseniz doğru yoldasınız.

Kendinizi, zihninizi, düşünce ve iradenizi “kendi elinize” alma yolundasınız.

Doğru olan ve sağlıklı olan esas yöntem, ana yol budur:

“Kendi kendinin öğretmeni” olmak: “Oto didaktizm, auto didactique, auto didaktik”….

Sağlıklı, huzurlu ve özgün bir yaşam diliyorum.

Gözümüz, kulağımız ve aklımız hep açık olsun.

Öğretmen Gönen Çıbıkcı

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.