YÜZYILIN FELAKETİ

ABONE OL
22:39 - 11/02/2023 22:39
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye pazartesi (6 Şubat) sabaha karşı saat 04.17’de şehirleri yerle bir eden on binlerce insanın canını alan, milyonlarca insanı etkileyen, evsiz bırakan, büyük bir felakete uğradı.

Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki büyük deprem, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerinde büyük yıkım yarattı.

Deprem sadece bir bölgeyi yakıp yıkmıyor, o enkaz altında “ruhu yaralı” koca bir ülke bırakıyor…
Depremde yaşamını yitiren insanlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Halkımızın başı sağ olsun.

Yüzyılın felaketi olan bu deprem onlarca yıla dayalı ihmallerin, yozlaşmanın,yolsuzlukların, ahlaki çürümenin ağır bir faturasını ortaya çıkardı.

Kahramanmaraş Pazarcık merkezli deprem bir sürpriz mi?

Dünyanın en aktif ve en önemli kırık hatları arasında yer alan Kuzey Anadolu fay bölgesinin uzunluğu yaklaşık 1200 km. genişliği ise 100 m ile 10 km arasında değişir.

Bu gerçekler bilinmesine rağmen uygun adımlar atılıyor mu?

Bölgenin bulunduğu jeolojik koşulları nedeniyle geçmişten günümüze hasar yapıcı depremler ürettiği bilinen gerçek…

Deprem önlenemez ama depremle baş edilebilir.

Hepimiz TÜRKİYE’nin içinde bulunduğu durumun farkındayız.

Yardım ve kurtarma örgütlemelerinin kolay olmadığını, her tarafa anında yetişmenin birçok nedenden dolayı zor olduğunu, felaketin çapının çok geniş olduğunu ve devlet olarak yetersiz kalmanın anlaşılır olduğunu kabul etmek durumunda kalıyoruz.

Zamanın çok hızlıca değerlenmesi arama, kurtarma çalışmalarında çok önemli olduğu için bu büyük depremde ortaya çıkan gecikmeler, eksiklikler çok dikkati çekti ve eleştirildi.

Çok değerli ilk saatlerde yaşanılan eksiklikler ve gecikmeler ne yazık ki büyük kayıplara neden oldu.

Bu tür afetler, depremler ortaya çıktığında ne yapmalıyız?

Devlet olarak, halk olarak, STK olarak nasıl davranmalıyız?

Genel ve temel eğitimlerde bu konuları ortaya koyabiliyor muyuz?

Bu duruma ilişkin çok söylenilecek eleştirilecek konular olacaktır ve önümüzdeki zaman diliminde Türkiye hep bunları konuşacaktır.

Bugün için önemli olan ilk anda insanların kurtarılmaları, depremzedelerin gereksinimleri, iyileştirilmeleri ve barınmalarının sağlanması olacaktır.

Afet ve felaket zamanında o toplumun tüm gerçekleri ortaya çıkmakta…

Acılar, üzüntüler, yokluklar, yolsuzluklar, yardımlaşmalar, dayanışmalar… kendisini açıkça gösteriyor.

Toplumun “hukuka” olan bağlılığı, saygısı ve ahlaksal durumu tüm açıklığı ile gözüküyor.

Hainlik yapanları, hırsızları, vurguncuları, çıkarcıları, partizanları, yalancıları.. ise tüm kargaşalara rağmen herkes izleyebilmekte ve görebilmekte..

Halk, insanlar, kurumlar, devlet, dernekler, esnaf, iş verenler, belediyeler… kesinlikle birlikte ve dayanışma içinde olmak zorunda olduğunda yaralar sarılabilmekte…

İnsanlar emniyet güçlerine, jandarmaya, silahlı kuvvetlere, Türk yargısına olan güvenini bir kez daha gösterdi.

Tüm ülkeden ve dünyadan gelen yardımlar ve dayanışmalarla, görevlilerle, gönüllülerle depremde büyük bir dayanışma gösteren herkese candan teşekkür ederiz.

Türkiye’de yaşanan depremlerden sonra uzmanlar yapılan gözlem ve araştırma sonuçlarına göre depremin hasar nedenlerini üç gruba ayırıyorlar:

  • Projelendirmedeki hataları (yumuşak kat, yetersiz yanal rijitlik, kısa kolon, güçlü kiriş-zayıf kolon bağlantı türü, düşey ve yatay doğrultuda düzensizlik, vs.)
  • Donatı işlenmesi ile ilgili hatalar (yetersiz sargılama, düğüm noktalarında yetersiz veya eksik donatı düzenlemeleri, yetersiz veya yanlış kenetlenme, vs.)
  • Yapımdaki hataları (kötü işçilik, denetim yetersizliği, düşük malzeme dayanımı, eksik veya yanlış etriye bağlantıları, yanlış düzenlenmiş kolon filizleri, vs.)

Zeminle ilgili sorunlar da pek çok yapısal hasarın nedeni olabilmektedir.

Genelde yapılan yanlışlıkları şöyle de sıralamak olası:

– Gölleri, gölcükleri, bataklıkları kurutup üstüne yerleşme merkezleri açmak, hava alanı yapmak…

– Sebze bahçeleri, tarım alanı olarak kullanılan sulu arazileri kentsel alan olarak imara açmak.

– Dere yataklarına ve kıyılarına bilimsel kurallara rağmen inşaatlar yapmak.

– Deprem bölgeleri olarak bilinen, fay hatları üzerindeki bölgeleri tüm bilimsel uyarılara aykırı olarak yerleşme merkezleri olarak imara açmak, ve uyulması gereken inşaat önerilerini hiç dikkate almamak.

– Tüm bilinen bilimsel ve hukuksal verilere rağmen bazı belediyelerin inşaat izni ve ruhsat vermesi…

– Zemin ve temel araştırmalarının, planların ve inşaatların denetlemelerinin uzmanlarca yapılmaması ve bu işlerde dürüstçe davranmayan belediyeler…

– Bölgesel yerleşme ve imara, yapılaşmalara depremsel gerçeklere, zemin etütlerine dikkat etmeden izin veren bakanlıklar…

– Zaman, zaman tüm eksiklere rağmen milyonlarca binaya imar affını verenler…

– Her yönüyle ve her aşamada bilimsel gerçeklere ve verilere uymayan, hukuk dışı uygulamalara göz yumanlar…

Bugün olanlardan, yıkıma neden olan “tüm bu uygunsuzlukları dile getirmeyen” partiler, STK, DKÖ ve halk da ortak sorumluluk taşımıyorlar mı?

Çok yönlü bir “çıkar” ilişkisi içerisinde yapılan mantıksal ve bilimsel hatalar o gün topluca bir zarar neden olmasa bile büyük bir deprem olduğunda herkesi, tüm ülkeyi etkilemekte ve zarar vermektedir.

Ülkenin tüm gelirleri içerisinde, birikimsel olarak da bakıldığında akla, mantığa sığmayacak denli çok büyük maddi zararlar ortaya çıkmaktadır.

Yaşanan doğal veya insan eliyle oluşan felaketlerin ülke ekonomilerine verdikleri zarar da çok yüksek.

Yetişkin insan kaybı, on binlerce insanın ölümü, yok olan kentler, iş yerleri, devlet ve belediye binaları, yerle bir olan bir ülke… bunların tümü tam bir felakettir ve de hiçbir mazeret kabul edilemez.

TÜRKİYE gerçeği tümüyle DEPREM gerçeğidir.

Ülke olarak bu felaketlerin acısını çok yaşadık.

Dünyada en çok felaketlerin yaşandığı ülkeler arasında Türkiye 4. sırada bulunmaktadır.

Felaketlerin yılda ortalama sayılarına bakıldığında ABD’nin ilk sırada olduğu görülüyor.

ABD’yi Meksika, Japonya ve Türkiye takip ediyor.

Deprem doğanın tüm bilen gerçeklerine rağmen insan tercihleri sonucunda bir felakete dönüşmektedir.

Deprem riski nedeniyle ortadaki sorunlu yapıların “kentsel dönüşümünün” ertelenemez bir gereksinim olduğu konusu çok açıktır.

Ancak, bu durum rant paylaşımına alet edilmemelidir.

Türkiye’de yürürlükte bulunan “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkındaki Yönetmelik”e göre topraklarımızın %66’sı, nüfusumuzun %71’i, toplam belediyelerin %68’i (1900 adedi) 1. ve 2. derece deprem belgeleri içinde yer almaktadır.

  1. ve 4. derece deprem bölgelerini de dikkate alındığında topraklarımızın yaklaşık %92’si deprem tehlikesi altında bulunmaktadır.

Bu bilgilere göre deprem, neden olduğu can ve mal kayıplarının fazlalığı sebebiyle “acilen” önlem alınması gereken “doğal afetler” sıralamasının en başında gelmektedir.

Kapsamlı ve etkin bir “yapı denetim sistemi”nin bir an önce uygulamaya sokulması gerekmektedir.

Uzmanların belirttiğine göre yapı denetiminde meslek odalarının sürece “daha etkin” katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim sürecini kapsayan bir modele  gereksinim vardır.

Dünyada bu konuda örnek gösterilen Japonya arazi kullanım planlamasına odaklandı, yeniden inşa bölgeleri belirledi.

Sadece tüm binalar sarsıntılara dayanacak şekilde inşa edilmedi, bağımsız ve uzman “inşaat denetimi” de güçlendirildi.

Japonya yasalarına göre, insanların yaşayacağı binaların projelendirilmesi ve depreme dayanıklılık hesaplamalarını sadece “kençikuşi” adı verilen uzmanlar yapıyor.

İnşaatın başlamasıyla birlikte bu sorumlu kişiler, hiçbir “müsamaha” göstermeden yapının “şartname” ve “standartlara” uygun yapılıp yapılmadığını bir “kutsal görev” olarak denetliyor.

Böyle olunca; deprem öldürmüyor ve binalar yıkılmıyor!

Ülkemizde de bilinçli ve aklı başında olan insanlar bu gerçekleri bugün çok daha iyi anlamakta ve kavramaktadır.

Yeniden, tüm baştan DEPREM GERÇEĞİNE göre yapılaşma ve kentleşmeye yönelmek gerekir.

Halk ve devlet, kurumlar, belediyeler… bu gerçeklere göre yeni bakış açısı ve uygulamalara yönelmelidir.

Türkiye ne yazık ki kendisine tarihsel olarak “çağdaş uygarlık yolunu” hedef olarak almış olsa bile bir türlü bu akılcıl ve bilimsel yolu seçememiştir.

  1. yüzyılda sorunları çok daha geniş ve derinlemesine ilerleyen ve çağının gerisinde kalan TÜRKİYE için yeni bir bakış açısı, yeni bir zihniyet ve davranış biçimi gerekmektedir.

Halkın kendisine çok daha iyi sahip çıkabilmesi, ortak değerlere ve kamusal çıkarlara yönelik daha dürüst ve ahlaksal bir davranış geliştirmesi gerekmektedir.

Bazı kesimlerdeki umutsuzluk, “bu işler düzelmez”, “bizden adam olmaz” türü düşünceler ise hem gereksiz hem de zararlıdır.

Umudun asla yitirilmemesi ve mücadele gücünün de aza indirilmemesi gerekmez mi?

TÜRKİYE hem çok önemli, hem de büyük bir ülkedir.

Türk devleti her zaman olduğu gibi güçlüdür ve halk olarak da inanmaktayız.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine ve koşullarına, Gazi Mustafa Kemal’in önderliğine ve düşüncelerine, başarılarına baktığımızda görülecektir ki halkımız isterse ve çabalarsa ülkesi için yine en doğru olan yolu seçecektir.

DEPREM”den DERS ÇIKARMALIYIZ.

Her türlü eğitim, öğretim aşamasında deprem ve yıkımlardan korunma, önlemler ve cezaları işlenmelidir ki bilinçli, akıllı kuşaklar yetişebilsin.

Yurttaşlık bilgisi, coğrafya, hukuk, fen bilgileri, teknik dersler… ülkenin gerçeklerine uygun olarak güncel ve işe yarayacak biçimde okullarda yer almalıdır.

Bir deprem olduğunda TV sohbetlerinde ve haberlerde bir milletin uyandırılması, bilinçlendirilmesi yeterli olamaz.

Önümüzdeki dönem için çok büyük sorular, sorumluluklar ve yapılacaklar vardır:

– Depremde yıkılan her bir yapının enkazlarının “kaldırılmadan” incelenmesi, raporların tutulması gerekmektedir.

– Hasarlı olup, oturulmayacak durumdaki yapılar ne olacaktır, onların molozları nasıl temizlenecektir, çevre sağlığına dikkat edilecek midir?

İnşaat ve imar konularında bilimin, tekniğin ve mühendisliğin, hukukun gereklerini uygulamamız kesinlikle gerekiyor.

Devlet, kamu olarak sorumlulukla ve büyük bir ciddiyetle, tarafsızlıkla, çağdaş yasalar çıkararak gerçekçi ve uygulanabilir önlemler almalıdır.

Kaçak ve eksik yapılar, sorumluları, göz yumanlar… kesin cezalar almalıdır.

Var olan kentleşmelerin yeniden ve çok acil olarak incelenmesi, değerlendirilmesi ve kaynaklarını sağlayarak tehlike oluşturanların bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Yeni yerleşimler için çok sıkı incelemeler ve denetlemeler yapılmalıdır.

DEPREM gerçeğini tüm yurttaşların büyük bir ciddiyetle ve bilinçle takip etmesi ve çağdaş önlemler istemesi gerekir.

İLETİŞİM savaşta, afette, felakette, salgın hastalıklarda, zor günlerde insanların, kurumların… birbirine yardımcı olması için en önemli araçtır.

Her bir insana yardım etmek, yaşamda tutmak için en iyi iletişimin sağlanıyor olması çok büyük yararlılık sağlar.

Özellikle de yüksek teknolojinin gittikçe ilerlediği zamanımızda bu tür yeni ve hızlı olanakları kullanmak gerekir.

Koordinasyon / eşgüdüm ve lojistik sağlanmasında da devletin ve kurumların bu olanakları çok iyi kullanabilmesi büyük kolaylıklar sağlar.

İnternet üzerinden tüm ülke için “arama, sorma, sorgulama, yardım, sunum, haberleşme, bilgilendirme” yapabilecek çağdaş “portallar” olmalıdır ki hem devlet, hem de kurumlar, dernekler… buraya girip çalışmaları koordinasyonları zamanında ve kolaylıkla yapabilsinler.

Acil yardım kuruluşları, arama, tarama ve kurtarma çalışmaları yapan her türlü sivil ve resmi kuruluş ortak bir çalışma ve dayanışma içinde olabilsin.

Ülkenin her yerinde yaygın ve örgün olarak bir “afet planlaması” ve “düzenli hazırlıkları” olabilmelidir ki yıllar içerisinde her an bir felakete karşı “hazır durumda” olan uzman kadrolar, ekipler ve ekipmanlar olabilsin.

Son yıllarda Türkiye tarım ve endüstriden kendini çekip, inşaata dayalı bir ekonomiye yönelmiştir.

Ülkenin her yerinde yoğun ve hızlı bir inşaatlaşma gözlenmiştir, betonlaşma ile yaygınlaşan yeni tür kentleşmelerin önü alınabilmelidir.

Kentlerin şu anki durumu, depreme dayanıksızlıklar yeniden incelenmeli ve olabildiğince hızla yeni ve deprem gerçeğine uygun yörelere yönelmeler planlanmalıdır.

RANT ekonomisinin bir an önce durması ve sağlıklı, kalıcı ve ileriye dönük ekonomik modellere geçilmelidir.

Çağdaş bir hukuk sisteminin geçerli olduğu uygar bir “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” istemini de gündemde tutmalıyız.

Yurttaşların tüm bu bakış açısına erişebilmesi ve haklı istemlerde bulunabilmesi için de sağlıklı ve yeterli beslenmeye, düzgün bir ulusal eğitime, sağlıklı ve inandırıcı sosyal güvencelere kavuşması gereklidir.

Bundan sonra daha büyük bir “ortak” akılla, “bilimden” yana, “hukuktan” yana davranarak, yanlışlıklardan ders alarak “yeniden” bir TÜRKİYE kuracağız.

TÜRKİYE’m sen her güzelliklere ve iyiliklere layıksın…

Bilinçli, özgür düşünebilen, iyi eğitimli, sağlıklı yurttaşların olduğu bir ülke özlemi ile en iyi dileklerimi iletiyorum.

Sağlıcakla kalın…

Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 12.02.2023

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.