YURTTAŞ NE YAPMALI?

ABONE OL
12:29 - 06/06/2022 12:29
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yurttaşlar kendi durumlarına göre ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları görüp, algılar.

Her yurttaş bir değildir, her birinin sosyal, ekonomik ve kültürel durumu çok farklı olabilir.

Birileri, çok az sayıda birileri rejimin getirdiği, kendilerine sağladığı “avantajlardan” yararlanır ve normal bir düzende akla bile gelmeyecek çıkarlar elde eder.

Nüfusun en büyük orantısını taşıyan dar gelirli, yoksul kesim ise en çok da etkilenen, sıkıntılar içinde olandır.

En yukarıda olan, azınlıkta bulunan “seçkin” ve “iş bilir” kesim en yüksek gelir grubu olarak yaşayan ve ülkenin her türlü varlığından en çok payı alan kesimdir.

Böyle olunca da o toplumdaki herkesin olaylara ve duruma bakışı ayni olmamaktadır.

Geri kalmış ülkelerde, kalkınmada zorluk çekilen ülkelerde gelir dağılımında yaşanılan eşitsizlikler tüm dünyada yaşanılan en büyük sorundur.

Yüz milyonlarca insan açlık ve yoksulluk ile boğuşur iken çok az sayıda insan ise çok büyük gelir gruplarının, güç odaklarının başında yer alır.

Onlar her yerde söz sahibidirler, onlar her büyük işten paylarını alanlardır ve de hiçbir yere kayıtlı da olmazlar.

Elde ettiklerinin ne hesabı sorulabilir, ne de denetlenebilir durumdadırlar.

Aslında dünyanın birçok ülkesinde büyük işleri yapan bu kesim görülür ve bilinir.

Böyle olunca da olumsuzluklara, sömürüye, insanlığa ters düşen durumlara karşı her insanın kendi “Bakış Açısı” bu nedenlerden dolayı çok farklıdır.

Bir devletin yurttaşlarının temelde iki duruşu olabilir.

İki farklı ana grup düşünebiliriz.

– “Ben durumdan hoşnutum, her şey gayet iyi ve güzel, sorun yok. Dünyanın en kalkınan ülkelerinden birisi olma yolundayız.” der.

Ya da

“Ortada çok büyük sıkıntılar, yolsuzluklar, adaletsizlikler var. Halk geçim sıkıntısı altında eziliyor. Bunları görüyoruz, yaşıyoruz. Ama ne yapabiliriz ki… Bizi dinleyen, anlayan yok, herkes kendi çıkarı peşinde koşuyor!” der.

Belki de bir başka çok küçük kesim de olabilir mi?

– “Ben bir küçük yurttaş bile olsam yine de durumu görüp, eleştirip, doğru çözüm yollarını düşünebilirim, düşünmeliyim!” diyenler de olabilir mi?

Sadece şikayetlerde bulunmak, mızmızlanmak, alay etmek, öfke belirtilerinde bulunmak, birilerini aşağılamak, kötü sözcükler kullanmak, beddua etmek… türünden bir tür “rahatlama” içine düşenler de olabilir.

Bir şeylere karşı durmak, engellemek, değiştirmek, ortadaki durum ile mücadele etmek istese bile “ne ile” ve “nasıl” mücadele edilebileceğini bilebilmek en zor olan “konu”dur.

Aslında en zor olan iş de bu değil midir?

Gerek siyasi, gerekse toplumsal ya da ekonomik sorunları ayrı, ayrı irdelemek, “derinlemesine” bilgi sahibi olmak, aralarındaki ilişkileri görebilmek.. öyle pek de kolay değildir.

Konunun uzmanları bile her zaman çok farklı şeyler söyleyebilir, farklı yorumlarda bulunabilirler.

Belki de en kısa, en kolay tümce şu olabilir:

– “Kapitalizm ve onun yarattığı emperyalizm “küreselleşme” boyutu ile her yere uzanıp, her şeyi kendi egemenliği altına almaktadır.”

Bu saptamaya karşı durabilmek ve korunabilmek için ise her yerde kitleler kendilerince başka, başka modeller üretirler.

Gerçekten de durumun ne olduğunu, sorunun temelinde nelerin yattığını, görünenlerin ardında nelerin olduğunu, hangi güçlerin nerelere değin egemen olduğunu görebilmek, anlayabilmek “çok ama çok” zordur.

Birçok gerçek ve kimin ne olduğu ancak ileride anlaşılacak ve açığa çıkabilecektir.

Bu arada belli kavramlar, deyimler ortaya çıkar ve bilir kişiler ya da çok bilenler bunların üzerinde yoğunlaşır.

“Devlet ve yönetim, iktidar ve güç” üzerinde sıradan yurttaşların laf üretmesi ise ne yazık ki bir “gerçeğe” ulaşmalarına hiç yardımcı olamaz.

Gelinen son durumda “demokratikleşme” ve çağdaşlık, uygarlık kavramları yükselen değerlerdir ve de bunların çok daha irdelenmesi, kavranılması ve içlerinin çok sağlıklı doldurulabilmesi gerekir.

Dile en çok dolanan “örgütlenme” bile en çok üzerinde düşünülmesi gereken bir alandır ve birçok kişi de örgütlenmeden sadece kendi içinde bulunduğu mahalleyi anlar.

Kısacası, şu an azıcık da olsa bugünlerde “düşünebilmenin” değerini bilelim ve “eleştirel düşünme” yöntemlerini geliştirelim.

Çünkü “özgür düşünme” ileride gittikçe çok, çok daha bulunmaz bir durumda olacaktır.

İnsanların sağlıklı ve analitik düşünebilmelerinin önüne çıkarılabilecek çok daha türlü etken olacaktır.

Daha baskıcı ve yıldırıcı önlemleri kendileri için alıp, içerisinde bulundukları yapıyı devam ettirmek isteyeceklerdir.

Siyasi ortam, rejime bağlı kısıtlamalar, gittikçe artan propagandanın gücü, zihin yönetim sistemlerinin etkisinin artması ve yayılması… ile birlikte kişilerin “özgür iradeleri” ile düşünüp, davranabilmeleri gittikçe artan bir hızla “daralacaktır”.

Yerine ise kendi “bulundukları yere” göre üstlendikleri “sürü etkisi” ile peş, peşe birbirlerine benzer davranır bir duruma gireceklerdir.

İstenilen de budur: İradesi zayıf, yönetilebilen, üzerinde etki uygulanabilen, yönlendirilebilen “birey”…

Belki de bu nedenlerden dolayı da ayrıca sadece siyaseti, ekonomiyi düşünmek yetmeyecektir.

Artık özgür düşünebilmek için, irade sahibi olabilmek için “yüksek teknoloji” ve “yeni dijital çağ” üzerinde de biraz daha araştırma yapma zamanı yaklaşıyor.

Dünyayı yönetenler her kimler ise onlar hiç boş durmuyorlar.

Her türlü teknik ve olanaklar ile yayılmaya ve dünyayı etki altına almaya devam ediyorlar.

Biz ise zamanımızı, enerjimizi boş ve hoş şeyler için harcayıp, mutluluklar mı arıyoruz?

Olsun!

Belki birileri çok daha iyi görüp, kavrayıp iyi şeyler yapabilir…

.  Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 05.06.2022

“YURTTAŞ NE YAPMALI” başlığını taşıyan yazımın aslına sadık kalınarak ve de tüm haklarının bende saklı olması koşulu ile www.ha-ber.com Genel Yayın Yönetmeni Sefa Doğanay’a kendi haber portalında yayınlaması için gönderiyorum.

Öğretmen Gönen Çıbıkcı

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.