TÜRK EĞİTİM DERNEĞİNİN 13. EĞİTİM KAMPINDAN

ABONE OL
22:16 - 08/06/2023 22:16
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

-Fecr Suresi Özelinde Nefsi Mutmeinne ve Tarihsel Metod-

“Kur’an ayetlerinin eş zamanlı okunmasından dolayı baştaki surelerde anlamı daralan “nefs-i mutmeinne”den yola çıkılarak Fecr suresinde de “nefs-i mutmeinne” imanla huzur bulan anlamında yorumlanmıştır. Yanlıştır. Fecr suresi öldükten sonra dirilmiş veya dirilecek olan ve imanla huzur bulmuş nefse hitap etmemektedir.”

Eğitim Kampının ilk konuşmasını Humboldt-Universitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof.DR. Serdar Kurnaz yaptı. Kurnaz  Fecr suresinin Medeni değil Mekki olduğu söyledi ve  tarihsel metodun Fecr suresinin 27.-30. ayetlerine nasıl tatbik edileceğini aşamaları ve detaylarıyla aktardı. Özetle şöyle dedi:

Bu ayetler genellikle “Ey iman etmiş kişi/imanda huzur bulmuş nefis! Rabbine dön/yönel, böylece has kullarımın arasına sen de katıl, cennetime gir.” şeklinde tercüme edilmektedir. Bu ayetler bugün genel olarak böyle anlaşılsa da erken dönem ve sonraki dönem tefsirlerinin bazıları incelendiğinde farklı bir yorum buluruz. Bunlar içinde Ebu Mansur el-Maturidi’nin (333), Ebul’ Hasan el-Maverdi’nin (450) ve Ebu İshak Es-Sa’lebi’nin (427) tefsirleri zikredilebilir. Bu isimlerin yazdığı eserlerde zikredilen zayıf bir görüşe göre: “Denilir ki: burada kastedilen imanın huzuruna varmış insan değil, kendi durumunu huzurlu bulan, kendi durumundan emin olan insan anlamına gelir. Bu ayetin muhatabı da Müslümanlar değil, müşriklerdir. Dolayısıyla burada müşriklere son defa bir çağrıda ve uyarıda bulunan Kur’an-ı Kerim müşriklere ölmeden önce, son defa “rabbine yönel ve huzura kavuş/ huzura er!” diye bir çağrıda bulunmaktadır. Bu bahiste bir de Ebu’l Hasan en-Nisaburi (553) ismi zikredilmelidir ki, kendisi diğer müfessirlerden farklı olarak daha ziyade bu anlama öncelik verir. Konumuz ise ayetin hangi anlamının daha doğru olduğunun tarihsel metodun tatbikiyle anlaşılmaya çalışılmasıdır. Temel olarak bu sunumun tezi Fecr suresinin 27.-30. ayetlerinin çevirisinin: “Ey kendine ve şuanki bulunduğu duruma çok güvenen insan! Rabbine yönel ki, o senden hoşnut olsun, sen de ondan hoşnut ol. Böylece kullarımın arasında sen de katıl, cennetime gir” şeklinde olması gerektiğidir. Bu çeviri ise ayetin genel anlaşılma çerçevesinin tersine bir okumadır. Peki bu anlama ulaşmamızı sağlayan yol nedir ve nasıl ilerlenmesi gerekir, şimdi bunu anlamaya çalışacağız.

Lafza bakıldığı zaman her iki anlam da çıkabiliyor. O nedenle ayetin nasıl çevrildiğinin gerekçelendirilmesi gerekir. İlk etapta hangi bağlamda bu ayetin nazil olduğuna bakılmalı, sonrasında ayetin sure içindeki, sure bütünlüğündeki durumunun incelenmesi gerekir. Bununla birlikte surenin içeriğine bakmamız gerekir. Bunun için bazı aşamalar izlenerek bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır. İlk etapta Fecr suresinin tarihlendirmesi esbabı nüzul ve Kur’an ilimleri literatürüne bakılarak yapılmaya çalışılacak, ikinci olarak fecir suresinin yapısı ve içeriğine bakılacak, üçüncü etapta itmi’nan kelimesinin Kuran-ı Kerim’de nasıl geçtiğine dair diakronik bir okuması yapılacaktır. Yani kronolojik olarak hangi ayet önce geliyor, hangisi sonra geliyor ve kelimenin anlamında bir daralma veya genişleme var mı, veya hangi şartlarda hangi anlamlara geldiğine dair tespitlerde bulunmamız gerekiyor. Ayrıca nefs kelimesinin de ne anlama geldiği ortaya koyulmalıdır. Çünkü biz nefisle genelde ruh gibi bir anlamı bağdaştırıyoruz. Halbuki Kur’an-ı Kerim’de nefs kelimesi cisme bürünmüş insan varlığından bahsederken kullanılmaktadır.

Fecr suresinin kronolojisine baktığımzda farklı bilgilere rastlarız. Kur’an ilimlerine dayalı listelerden elimize ulaşanları incelediğimizde, Fecr suresi bütün olarak nazil olan ilk on sure arasında zikredilir. Bu ilk on sure arasında nazil olmuş olmasını önemli oryantalistlerden olan Theodor Nöldeke de kabul eder. Aynı şekilde Angelika Neuwirth de kendine has metotlarıyla Kur’an kronolojisi yapmıştır. O da Fecr süresini ilk dönem, erken dönem mekki sureler aslında zikreder. Burada şöyle bir farklılık vardır. Neuwirth Fecr süresinin içerisinde iki yerde boşluk bulunduğunu, buralara sonradan ya mekke’nin orta döneminde veya son dönemine yakın tarihlerde bir ekleme olduğunu, yani Fecr suresinin 21. ve 22., ayriyetten 27.- 30. ayetlerinin sonradan, Mekke’nin örte döneminde eklendiğini söyler. (Buradaki ekleme ibaresi Müslüman ilahiyat literatüründe sonradan inzal olma anlamında kullanılmıştır. Fakat Neuwirth inzale doğrudan inanmadığı için ekleme ibaresini kullanmıştır. Yani “bunu Müslümanlar kendileri yazmışlardır” anlamında değil de “oraya eklenmiştir” anlamında kullanılmıştır.) Dolaysıyla Neuwirth, başıyla sonu aynı tarihte nazil olmamıştır diyerek surenin bütünlüğünü bozar. Geleneksel tefsir literatürü içerisinde bunu destekleyen rivayetler de vardır. Tefsir literatürüne baktığımız zaman Fecr suresinin mekki olduğunu söylemekle birlikte son 3, 4 ayetin farklı nüzul sebeplerinin olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki Hz. Osman’ın hicretten sonra, Müslümanlar Medine’ye geldikten sonra bir kuyu satın aldıkları ve bu kuyuyu satın aldıktan sonra da ayetlerin nazil olduğu zikredilir. Bu rivayet şu şekilde sorgulanabilir: Hz. Osman Müslümandı, ona “rabbine yönel” veya “rabbine dön” şeklinde bir çağrının ne kadar mantıklı olduğunu sorgulamak gerekir. Ama literatürde yer alan rivayetler aktarılırken bu konu tartışılmamıştır.

Ikincisi daha anlaşılır bir rivayettir. Buna göre ayetlerin Hz. Hamza’nın vefatı üzerine nazil olduğu söylenir. Hz. Hamza vefat ettikten sonra Müslümanların, Hz. Peygamberin kendisinin de çok üzüldüğünü, onlara bir teselli olarak bu ayetlerin nazil olduğu söylenir. Bu rivayetin mantıklı bir açıklaması vardır çünkü Hz. Hamza vefat ettikten sonra imanla huzur bulmuş olarak müjdeleniyor ve onun nefsine bir hitapta bulunuluyor. Rabbine dönüyor, yani Allah’ın cennetine girdiğine dair teselli veren bir ayet olduğuna işaret ediliyor. Bu anlamı destekleyen fakat içerik açısından farklı olan bir kaç rivayet daha vardır. Motif aynıdır: bir Müslümanın şehit edildikten sonra Cennet ile müjdelenmesi. Aslında sonuç olarak Fecr suresinin 610 – 612 yılları arasında nazil olmuş olması gerekir. Rivayetlere baktığımız zaman Angelika Neuwirth 613-614-615 yılları arasında son bölümü tarihlendirse de kendi tefsir kaynaklarımızdaki rivayetler 27., 28., 29. ve 30. ayetleri genellikle Medine’de tarihlendirir. Bu da 624 ile 625 arasına tekabül etmektedir, yani ya hicretten hemen sonra veya Uhud savaşıyla birlikte veya bu savaştan hemen sonra nazil olmuş şeklinde rivayetler vardır.

Şimdi burada ortaya çeşitli sorunlar çıkmaktadır. Çünkü ilk etapta surenin bütünlüğüne baktığımız zaman “ya eyyühetennefsül mütmeinne”nin, ölmüş bir insana hitaben nazil olduğuna dair hiçbir işaret yoktur. Rivayetler ne kadar nazil olduğu dönemi açıklıyor, bunun araştırılması gerekir. Bunun için de Fecr suresinin yapısı ve içeriğinin incelenmesi gerekir. Bu açıdan incelendiğinde Fecr suresini 3 bölüme ayırabiliriz. 1-5. ayetler arasında bazı yeminler zikredilir. Bu mekki sureler içerisinde tanınmış bir hitap tarzıdır. Allah dikkat çekmek için böyle bir teknik kullanır ve aya, güneşe, fecre ve başka bazı şeylere yemin eder. Fecir suresinin 6-20 ayetleri arasında hep bir imtihan zikredilir: Ad kavmini imtihan ettik, Semud kavmini imtihan ettik, Firavun’u imtihan ettik. Hiçbiri başarılı olmadı, hepsi helak oldu. Ardından üçüncü bölümde 21-30 ayetler arasında hesaplaşma söz konusudur. Biz onlara nimetlerimizi verdiğimiz zaman bizi unuturlar, nimetlerimizi kıstığımız zaman da “vay Allah bizi unuttu” derler şeklinde ibareler vardır. Sonrasında ise Allah ihtar verir, biz meleklerimizi göndereceğiz ve o gün gelecek ki her şey yok olacak, siz de ne yaptığınızı göreceksiniz. Kötü yaşayanlar da cehenneme girecektir. Sonrasında en son kısma geldiğimizde ise “ya eyyühetennefsül mütmeinne”, doğrudan Müslümanlara hitap ediliyormuş gibi bir düşünce söz konusu. Fakat aslında 1-5 arası yemin, 6-20 arası eski kavimleri imtihan, 21-30 arası aslında doğrudan müşrikleri muhatap alıyor Kur’an-ı Kerim. Tarihlendirmenin bize getirdiği avantaj, surenin muhataplarını belirleme imkanıdır: İlk 10 sure içerisinde yani 610-612 arasında Müslümanlar zaten çok küçük bir gruptu. Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu o dönemde zaten ilk olarak büyük grup olarak müşriklerin imana çağrılması olağan bir durumdur. Bu nedenle burada, eski kavimlerden misal vererek müşriklerin muhatap alınması, onların tutumları tenkid edilip İman’a çağırılması tarihsel açıdan baktığımız zaman daha makul görünmektedir. Geleneksel yoruma gelince; burada şöyle bir sorunun sorulması gerekir: Bütün surede hiç Müslümanlardan bahsedilmezken ve müşrikler ihtar edilirken birdenbire neden Müslümanlardan bahsedildi ve birdenbire neden Allah Müslümanlara “rabbinize dönün, cennete girin” diyor? İslami kaynaklar genelde bu konuda hiçbir şey söylemeyerek rivayete atıfta bulunur. Bir başka husus ise Kur’an’ı Kerim’de genel olarak iyiler ve kötüler karşılaştırırken, karşılaştırma genelde apaçık şekilde yapılmaktadır, felaha erenler ve cezayı hak edenler gibi. Bu sure için herhangi bir iyiler ve kötüler ayrımının söz konusu değildir. Dolayısıyla suredeki anlamın bölünmeden bir bütün halinde doğrudan müşriklere hitap ettiği şeklinde anlaşılması daha isabetli görünmektedir, çünkü surede aksi bir işaret söz konusu değildir.

İlk dönem sure olduğu için müşriklerin muhatap alınmasının çok doğal olduğunu söyleyebiliriz. Hz. Osman veya Hz. Hamza hakkında nazil olmuştur rivayetlerini göz önünde bulundurursak aslında Fecr suresinin ilk bölümü 27. ayete kadar erken dönem mekki, 27-30 arası Medine döneminde nazil olması gerekir. Bu da sorunlu bir tarihlendirme değildir. Bu kategoride sureler vardır. Suyuti’nin El-İtkan adlı eserinde buna örnekler vardır. Mekki sureler içerisindeki medeni ayetler, medeni sureler içerisinde mekki ayetler şeklinde kategorilendirilen ayetler vardır. Her ne kadar bazı alimler böyle tarihlendirmelerde bulunsalar da Fecr suresi konu bütünlüğü, içerik ve üslup açılarından değerlendirildiğinde böyle bir farklı tarihlendirme çıkmadığı söylenebilir. Böyle bir farklı tarihlendirmeyi Neuwirth de yapmaktadır. Zira kendisi “nefsül mütmeinne” ifadesinin iman ile huzur bulmuş nefis anlamına geldiğinden çok emin ve bu hitabını ahirette gerçekleşeceğine inanmaktadır.  Halbuki Fecr suresini okuduğunuz zaman ahiretten, cezadan ve mükafattan bahsetmekte ama o an dünyada yaşayan insana hitab etmektedir. Yani “başına şu gelecek dikkat et, ayağını denk al” anlamında inzarda bulunmaktadır. Bu yüzden Fecr suresindeki itmi’nan kelimesinin gerçekte ne anlama geldiği tarihsel metotla incelenmelidir.

Kuran’da اطمئن kökünden gelen kelimeler 10 farklı yerde geçmektedir. Bunlar İsrâ/17., Yunus/10., Nahl/16., Bakara/2., Enfal/8., Âl-i İmran/3., Nisa/4., Rad/13., Hacc/22., Maide/5. sureleridir. Buradaki en büyük sorun kelimelerin geçtiği ayetlerin nasıl tarihlendirileceğidir çünkü tarihlendirmedeki en büyük sorun da kronolojinin kesin olmamasıdır. Örneğin Bakara suresinin Medine’de indiğini biliyoruz, hatta hicretten sonra inen ilk sure olduğuna dair rivayetler vardır. Ancak surenin içerisinde riba ile ilgili ayetler de vardır, ki bunların en son inen ayetler arasında olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla surenin uzun bir dönemde indiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak da kronolojik sıralamanın incelikli bir şekilde ele alınası gerektiği ortaya çıkmaktadır. Ancak yine de yaklaşık bir kronoloji bulmak mümkün olabiliyor.

Bunun için burada Neuwirth, Nöldeke ve klasik kaynaklardan yola çıkılarak bulunan farklı kronolojiler ele alınmıştır. Ortaya çıkan tabloda İsrâ/17, Yunus/10, Nahl/16’da geçenlerin kesin olarak mekki, Rad/13 ile Hacc/22 biraz tartışmalı; bir kısmı mekki bir kısmı medeni olarak ele alınmaktadır. Buradan da şu anlaşılıyor iki sure Mekke’den Medine’ye geçiş döneminde nazil olmuş sureler arasındadır. Geri kalanlar Bakara/2, Enfal/8, Âl-i İmran/3, Nisa/4, ve Maide/5. Sureler de genellikle medeni olarak geçer. Bu ayetleri sırasıyla incelediğimizde şunlar söylenebilir:

İsrâ/17:95: Burada meleklerden bahseder, melekler dünya üzerinde rahatlıkla gezerler anlamında kullanılmıştır. İtmi’nân, Rahatlık ve güven anlamında kullanılmıştır.

Nahl/10:7-8: Buradaki ifade ilginçtir. Bazı insanların dünyada kendi halinden memnun bir şekilde yaşadığını söyler. Yani dünya hayatından razıdırlar ve ona güvenirler.

Nahls/16:116’da ilk defa imanla mutmain olma hali özellikle geçer. 112’de de imandan bağımsız bir şekilde, öyle bir şehir düşünün ki içerisinde emin ve rahatsınız şeklinde geçer.

Mekki-medeni surelerin geçiş döneminde yani Rad/13 ve Hacc22’de; ancak Allah’ı zikreden kalpler güven, sükunet bulurlar diye geçer. Hacc/22:11’de ise yine daha genel bir anlamda bazı insanların Allah’a sadece rahat olduğu dönemlerde ibadet ettikleri belirtilmektedir.

Bakara2/260’da artık kalbin itmi’nanından bahsedilir. Kalbin sükunetinden, rahatlığından dolayı rahat ettiğine vurguda bulunulur. Enfal/8:10, Âl-i İmran/3:126, Nisa/4:103 ve Maide/5:113 surelerinde artık itmi’nan kelimesi rahat bulma, huzur bulma, sükunet bulma ile gittikçe imanla iç içe geçmeye başlamıştır. Sonuçta ortaya çıkan resimde itmi’nan kelimesi genel anlamda huzur bulmak, hoşnut olmak, kendini güvende hissetmek anlamına geliyor. Medine döneminde artık Müslümanlar Mekke’deki müşriklerden kurtulduktan sonra kendi problemleriyle uğraşmaya başladıklarında ancak Allah’a inandıktan sonra huzur bulabilirsiniz şeklinde bir tenkit oluşuyor. Yani itminan kelimesi genel anlamda huzur bulmaktan imanla huzur bulmaya doğru daralıyor. Tarihsel metodu kullanmadan okunması halinde ise Fecr suresini okuduğumuz zaman oraya gelene kadar zaten “nefsi mutmainne” ile ilgili zihnimizde belirli bir anlam oluştuğu için burayı da huzura kavuşmuş nefis olarak anlamaya başlıyoruz. Dolayısıyla diyakron okuma yerine senkron okuma yapmanın neticesi olarak anlamı doğru vermemiş oluyoruz. Fecr suresi özelinde, ne surenin kendi içerisinde ne de tarihsel gelişim içerisinde itmi’nan kelimesi doğrudan imanla huzur bulma anlamına gelmemektedir.

Bir sonraki aşamada nefs kelimesi incelenecektir. Rivayetlerin zikrettiği şekilde, âyetin Hz. Hamza’ya hitap edebilmesi için bu ayetteki nefsin ruh olarak anlaşılması gerekir. Fakat Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda yine kronolojik bir şekilde okuduğumuz zaman nefs ruh anlamına gelmemektedir. Fakat Fahrettin Razi’de (606), felsefe ve kelam geleneğinde nefs kelimesi genelde ruh şeklinde anlaşılmıştır. Bu durumda kelimenin ruh olarak anlaşılması Müslümanlar ölüp de diriltildikten sonra rablerinin önüne geldiklerinde onlara yapılan bir hitap olarak anlaşılır. Halbuki nefs kelimesine baktığımız zaman Kuran’ı Kerim’de 250 yerde geçmektedir. Bu konuda araştırma yapanlar nefs kelimesinin ruha veya ruhsal bir varlığa tekabül etmediğini tespit etmişlerdir. Nefs kelimesinin geçtiği her yerde insandan, o anda yaşayan insandan bahsedilmektedir. Bu durum bizim kendi kaynaklarımızda da teyit edilmektedir. İbnü’l Cevzi’nin (597) tefsir eserinde bu konuda verdiği bilgiler buna örnek olarak verilebilir. Verilebilecek bir örnek de ayetler arasında yapılacak bir anlam karşılaştırması olabilir. Kıyamet suresi 13. ayette geçen “O gün insana yaptığı ve yapmadığı her şey hakkında bilgi verilecektir.” ifadesi ile benzer bir şekilde yine erken dönem mekki bir sure olan İnfitar suresi beşinci ayette şöyle geçer: “Her nefis/her insan neler yapıp yapmadığını anlayacaktır.” Benzer bilgiler veren bu iki ayette kelime olarak birinde insan geçerken birinde nefs geçiyor. Sırf bu misal bile erken dönem surelerden olması nedeniyle ve Fecr suresi de erken dönem bir sure olduğu için burada bir paralelliğin söz konusu olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, Fecr suresindeki “nefs-i mutmeinne” bulunduğu durumdan memnun olan insan anlamına gelmektedir. Sonuç olarak Fecr suresi müşriklere hitap ettiği için aslında verdiği mesaj: “Ey kendi durumundan hoşnut olan müşrik insan! Geç olmadan, cehenneme girmeden rabbine yönel! Ancak öyle hoşnut olursun, o da senden ancak öyle hoşnut olur. Böylelikle sen de kullarımın arasına girersin. Ancak öyle cennetime girersin.” Burada müşrikler başka tanrılara kulluk ettikleri için tek tanrıya kulluk etmelerine dair bir çağrı yapılmaktadır.

Sonuç alarak Kuran ayetlerinin eş zamanlı okunmasından dolayı baştaki surelerde anlamı daralan “nefs-i mutmeinne”den yola çıkılarak Fecr suresinde de “nefs-i mutmeinne” imanla huzur bulan anlamında yorumlanmıştır. Fecr suresi öldükten sonra dirilmiş veya dirilecek olan ve imanla huzur bulmuş nefse hitap etmemektedir. Itmi’nan kelimesi de bu anlama gelmemektedir. O an yaşayan müşriklerin, kendi huzur buldukları ve hoşnut oldukları durumundan vazgeçmeleri gerektiğini söylemektedir. Yine ilk dönem olması hasebiyle zaten o dönemde müşriklerin kendi durumlarından rahatsız olmadıkları ve Müslümanlarla dalga geçtikleri, onları ciddiye almadıkları görülmektedir. Allah bu duruma itiraz ederek peygamberin söylediklerini ciddiye alın, kendinize fazla güvenmeyin şeklinde bir uyarıda bulunmaktadır. Yani Fecr suresinin muhatabı baştan sona kadar müşriklerdir, son parçası Müslümanlara hitap etmemektedir. Müşrikler inzar edilmekte ve Allah’a yönelmeye davet edilmektedirler.

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.