TOPLUMSAL AHLÂK

ABONE OL
11:27 - 23/10/2020 11:27
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Diyanet İşleri Başkanı’nın eşcinsellik karşıtı hutbe vermesi sonucunda Ankara ve İzmir Barosu galeyana gelmiş ve hakaret içeren sözler eşliğinde, akıllarınca yapılan açıklamayı kınamışlar. Bunun tek nedeni olsa olsa, barolardaki kişilerin –bu görüşe katılmayanları tenzih ederim- eşcinsellik ve zina konusunda yaraları olmasıdır, ki gocunmuşlar.

Hangi dine mensup olursanız olun, ya da isterseniz “inançsızım” deyin… Hangi mantık ve ahlâk anlayışı zinayı ve eşcinselliği onaylar? Dinler tarihinde bu konuda yaşanan büyük felaketlerin varlığını biliyoruz. Sırf bu konudan yanıp kül olan kavimleri unutmamak gerekir. Sodom ve Gomore’de Lut kavminin başına gelenleri bilmeyen var mıdır? Sapıklık hangi konuda olursa olsun ahlâk dışıdır. İslamî öğretiler bize ahlâksızlıkların günah olduğunu açık açık yansıtmaktadır.

Kadın ve erkeğin dışında üçüncü bir cinsiyet olması gerekseydi yüce yaradan onu da yaratmaz mıydı? Oysa sadece iki cinsiyet belirlemiş bunun dışına çıkışı yasaklamıştır. Eğer kişide hasta ruh hali varsa bunu onaylamak, kabullenmek yerine tedavi yöntemleri uygulanmalı bu yönde teşvik edilmelidir. Bu tür hastalıkların çoğunun aile içi yanlış yönlendirme ve eğitim anlayışından kaynaklandığı bilimsel kaynaklarda sık sık vurgulanmaktadır. Önünü açtığınızda felaketin boyutları nereye varır dersiniz? Yalanın yalan doğurması misalindeki gibi yapılan toplumsal yanlışlıkların da daha büyük yanlışlıklara, içinden çıkılamayacak yozlaşmalara neden olacağı kesindir.

Maalesef günümüzde içine düştüğümüz, daha doğrusu içine çekildiğimiz kültür erozyonuna yönelik sapıklıkların yer aldığı dizileri ağzımız açık izletmiyorlar mı? Kimin eli kimin cebinde belli olmayan sapık ilişkiler nasıl bir örnek oluşturuyor görüyorsunuz? Bu dizilerle evlerimizin içine kadar giren ahlâksız ve düzeysiz yaşam tarzları, sinsice ve bilinçli olarak bize bu tür ilişkileri, olağan ve sıradan ilişkiler olarak değerlendirmemizi aşılamaktadır. Çok değil 10 yıl öncesinin toplumsal değer yargılarıyla bugünü değerlendirip “Değişen bir şey yok.” diyebilir misiniz? Hele 20, 30 sene öncesine gidersek, yok yok gitmeyelim. Gidersek kesinlikle, yapacağımız kıyaslamadan dolayı ziyadesiyle yüzümüz kızaracaktır. Haliyle kızarması için kişinin ar damarının sağlam olması gerekir. Eğer ki çatladıysa yapacak bir şey ne yazık ki yoktur. Kişiyi kişi yapan işte bu ar damarının sağlamlığı, gücü değil midir? Onu kaybetmenin ne demek olduğunu varın siz hesaplayın.

Moda olan çirkin alışkanlıklarla dilimize giren çirkin sözcüklerden de söz etmek gerekir. Örneğin “Biriyle çıkmak” ya da “Sevgili yapmak” Hele hele “Birlikte yaşamak” Neresinden bakarsanız bakın bu söylemler, yüz yıllardır süregelen geleneklerimize tamamen ters düşen, yabancı kültürlerin gölgesinde kalmışlığın yansıması değil midir? Elbette sevgililer buluşabilir, ama bir yere girmemişlerdir ki çıksınlar. Görüşmek diyebiliriz, buluşmak diyebiliriz. Amma ve lâkin çıkıyorum dendiğinde konu bir başka yöne kaymaktadır. İşin güzelliğini de sevginin sadeliğini, naifliğini de zedelemektedir. “Yeni sevgili yaptım, onunla çıkıyorum.” diyen bir kıza ya da erkeğe ne denilebilir ki? “Sevgili yapmak” ne demek? Var mı böyle bir icraat yöntemi? Kim kimi yapıyor, nasıl yapıyor çok merak ediyorum. Açıklaması olamaz. Bu tür söylemler tek kelimeyle özenti ve bilinçsizce kullanılan aptalca sözcük yığınları olup kelime haznesi dar kişilerin kullandığı uyduruk, saçma kalıplardır. Maalesef gerek görsel, gerekse yazılı basın bu tür söylemlerle sunduğu, öne çıkardığı kişilerle topluma çok yoz bir yön çizmektedir.

Gazete manşetlerine bakalım diyorsunuz… O da ne? Bilmem hangi hatunun yeni sevgili yaptığını, onunla çıkmaya başladığını ve daha da çizgi ötesi bir söylemle onunla birlikte yaşamaya başladığını allandırılıp pullandırarak boy boy özel olması gereken yarı çıplak fotoğraflarla yansıtıyor. Ar, namus mu dediniz? O da ne? Kim kaybetmiş? Bu tür yaşam tarzı modern oluyormuş ve adı “birlikte yaşamak” oluyormuş. Yani evlilik müessesesi mülga… Ne gerek var? Bu hayatı sıradan bir kadın yaşasa anında “orospu” damgasıyla yaftalanır. Üstelik ne hikmetse diğerine hayran olanlar bu defa bu kadını küçümser, ayıplar ve dışlarlar. Kim bilir neler yaşamış ki bu hâle düşmüş olan bu zavallı kadınlar, salyalarını akıtan magandaların tacizine uğramaktan da kendilerini kurtaramazlar. Allah korusun bir de çocuğu varsa vay ki vay… Yandı gülüm keten helva. İşte tam da aranan bir karalama, ayıplama, küçümseme, dışlama fırsatı. Artık mahallede bir “piç” vardır ve adı istediğiniz kadar uzun olsun umursanmayacak, kullanılmayacaktır. Bu üç harfin gölgesinden kurtulamayacaktır. Namuslu(!) toplum böyle olmasını isteyecektir. O çocuk istediği kadar büyüsün, ömür boyu taşıyacaktır bu damgayı alnında ve yanan yüreğinde. Oysa magazin haberlerindeki modern orospular hayranlıkla takip edilir. Yaptıkları, yapacakları taklit edilir, örnek alınır. Bir bakmışsınız 3-5 hafta sonra yeni bir sevgili daha yapmış ve onunla birlikte yaşamaya başlamıştır. Yakışır… Ona söz yok, ne yapsa yeridir. Kimsenin aklına ona “orospu” demek gelmez. Derseniz sizi geri kafalılıkla suçlarlar. Hatta bir bakmışsınız bilmem kaçıncı sevgilisinden hamile kalmıştır. Göbeğinin çıkıklığı da ondandır. Doğacağı günü sabırsızlıkla beklemektedirler, yanındaki yeni yapım sevgilisiyle. Çocuğun tıbbî görüntüleri mi dersiniz, adının ne olacağı konusunda anketler mi dersiniz… Daha neler neler. Ama kimsenin aklına o üç harfi söylemek gelmez. Ona yakıştıramazlar. Daha doğmadan meşhurdur geleceğin örnek genci ya da kızı. Böyle birilerine söz söylemek kimin haddine? Gün gelir bir bakmışsınız ne iş yaptığı bilinmeyen(!) eşcinsel bu gencin yani ibnenin efemine tavırlarını yansıtan iğrenç pozları gazetelerin manşetlerini süslüyor. Her gün yeni bir görüntü ve haber… Millet ekmek derdinde bunlar ibneyi pazarlama derdinde. Yine de eğri oturup doğru konuşmak gerekirse şunu söylemek zorundayım: Arz, talep meselesi… Toplumun belirli, belki de büyük bir kesimi bu sapıklıklaran hoşlanıyor olmalı ki bu tür yansımalar ön plana çıkıyor. O nedenledir ki kral çıplak diyenlerin sayısı gittikçe azalmaktadır. Çünkü toplum alıştı, alıştırıldı. Özentinin yönü ahlâk, akıl ve mantıktan uzaklaşıp tamamen görselliğe, dolayısıyla sapık ilişkilere kaymıştır. Sevicilik, ibnelik ve modern orospulukla piçlik el üstünde tutulmaktadır. Bunlara pirim veren toplumun ahlâk anlayışından ne beklenebilir dersiniz?

Toplumun değer yargılarına ters düşen devşirme, özenti yaşam biçimleri o toplumun başta aile yapısını bozmaktadır. Daha sonra toplum içinde yozlaşmanın artmasıyla ahlâk anlayışı da çökecektir. İşte bugün gelinen nokta da tam budur. Zinayı ve eşcinselliği eleştirenler, aklı başında(!) sanılan kişilerce eleştiriliyorsa vah benim zavallı millî kültür ve ahlâk anlayışıma. Vah benim inanç anlayışıma. Vah benim dinini gerçek anlamda bilmeyen, değerlendiremeyen, vecibelerini yerine getiremeyen modern Müslüman olduğunu söyleyen okumuş elit tabakama. Vah benim, modernliği sapıklıklarla eş durumda değerlendiren, sonradan görme zavallı ezik kişilikli at gözlüklü vatandaşlarıma. Vah ki vah…

Doğuştan ya da çevre etkisiyle yolunu şaşıranların yaptığı yanlışlıklar kendi kişilikleri ve karakterlerinin zayıflıklarıyla eş değerdedir. Her türlü hastalık için doktorlardan medet umuluyorsa cinsi yanılgıların da düzene girmesi için gerekli yardım alınabilmektedir. Bunu hoş karşılamak, desteklemek, kişilerin özgürlüğü adına söylemlerle ortaya çıkmak toplumun değer yargılarını alt üst etmeye yönelik olup söz konusu kişilere yarardan çok zarar veren girişimlerdir. Üç-beş kişiyi örnekleyerek konunun yasal çerçevelerde onaylandırılma çabası ahlâk anlayışına ters düşecek şekilde tüm toplumu etkileyecek ve değer yargılarını zedeleyecektir. Günden güne tırmanan bu yozlaşmaların inanç ve kültür değerlerimizi daha fazla yıpratmaması için, bize ters düşen olayları, görüntüleri ve kişileri mutlaka mantık ve ahlâk süzgecinden geçirerek değerlendirmek, gerekli uyarıları yapmak, hatta ve hatta kötü örneklerin sivrilmesine fırsat vermeden gerekli önlemleri almak zorundayız.

Ahlâk anlayışı çöken bir ulusun çakma kültür saçmalıklarıyla varlığını sürdürmesi mümkün değildir. “Tarih tekerrürden ibarettir.” derler. O halde tarihi iyi bilmek, yanlışlıklar varsa yinelememek gerekmez mi? Her şeyi yaşayarak öğrenmek zorunda olduğumuzu düşünmek çok büyük saflıktır. Yaşanmışlıkların tecrübesi paha biçilmez bir kazanım olup bizlere en güzel örnek olacaktır. Yeter ki değerlendirmede hata yapmayalım. Unutmamak gerekir ki tecrübeler tecrübe edilmez, onlardan ders alınır. Alacağımız derslerin ahlâk anlayışımıza uygun olarak toplumumuza huzur, sağlık ve dürüstlük kazandırması dileklerimle.

 

Tahsin MELAN

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.