TOPLUMDA VE DEVLETTE AHLAK

ABONE OL
22:14 - 21/01/2023 22:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İnsanlar günlük yaşamda ortaya çıkan olumsuzluklardan ve hukuksuzluklardan, vicdansızlıklardan “ne kadar” çok etkileniyorlar ve de kızıyorlar ise haklı olarak bu durumları eleştiriyorlar ve nedenleri düşünüyorlar.

Olumsuzlukların, çekilen sıkıntıları ahlak ile olan ilişkilerini de görebiliyorlar

Ahlak “iyiye ve doğruya” yönelmiş eylemi talep eden kurallardır.

Ahlak “aklı başında” ve de “sağ duyusu” yerinde olan her insan için “gerekli” olan bir yapılanmadır.

Ahlaksal düzeyi ve özellikleri, ahlakının nitelikleri o insanın düzeyini gösterir.

Tarihsel olarak bakıldığında ise genel ahlakında çöküntüler yaşayan toplumlar büyük yıkımlara ve çöküntülere uğramışlardır.

Devletin içine yerleşmiş olan usulsüzlükler, ahlaksızlıklar, hırsızlıklar ve tüm yolsuzluklar o ülkeleri yönetilemez ve gelişemez duruma sokmuştur; ve hatta parçalanmasına neden olmuştur.

Yüzlerce yıl egemenlik sürmüş olan koskocaman imparatorlukların çöküş nedenlerinden birisi de bu değil midir?

“Adalet mülkün temelidir!” (devletin) sözü çok anlamlıdır.

Devletin hedefindeki değerleri; “ulusal güvenlik, barış, insana ve halka hizmet, adalet, bağımsızlık, birlik ve bütünlük,” olarak sayabiliriz.

Devletin amacındaki değerlerinin en başında “adalet” gelmektedir.

Ahlaklı bir devletin tüm kurumlarını ve bu kurumların temelini kuşatan “en yüksek değer” adalettir

Adaletin yok olması, insan vicdanında başkalarının haklarına saygı duygusunun ortadan kalkmasıyla başlar.

Bu “duygusuzluk” devlet gücüne bağlandığında veya “gücü” arkasına aldığında ise “zulüm” ortaya çıkar.

Adaletin yok olması ise zulmün başlangıcıdır.

Zulüm, güç kullanarak, hukuksuz, adaletsiz eylemlere yönelmek ve gerçekleştirmektir.

Aslında insanların temel haklarına vurulan her bir darbe zulüm sayılır.

Bu zulüm durumu ailede, okulda, kentte, devlette ve yaşamın her alanında ortaya çıkabilir.

Adalet devletinin her kademesindeki tüm yöneticilerin adalete bağlı olmaları gereklidir.

O devletin başında bulunan kişinin bu konuya herkesten daha fazla önem vermesi ve her yönüyle adaleti gerçekleştirmek için çabalaması gerekir.

İnsanlar arası ilişkileri “değerlere” göre düzenleyen kurallar bütünü tümüyle “ahlak”ı oluşturur.

Ahlaklı bir devlet yurttaşlarına, insana ve onun sahip olduğu değerlere büyük “önem” verir ve insan haklarını korur.

Bu anlamda bir devletin temel amacı ve görevi, “insan haklarını” korumak ve bunların önündeki sosyal, siyasi, ekonomik ve benzeri “her türlü engeli” kaldırmaktır.

Ahlaklı bir devlet her hangi bir “seçkin zümre”nin, bir “grubun” tasarrufunda veya “tekelinde” olmamalıdır.

Hukukun temeline adalet olmalıdır.

Yönetimin temeline “hukukun” oturduğu bir devlette herkes için “hak ve özgürlük”lerin korunması söz konusudur.

Ahlaklı bir devlette, halk “atanmışlar ile seçilmişler” arasında ezilmemelidir.

Sağlıklı işleyebilen bir muhalefetin “siyasi sistem” içerisinde “olmaması” başta bulunan iktidarın “demokrasi dışına” çıkmasına ve “devletleşen” siyasi “seçkinlerin” oluşmasına yol açacaktır.

Ahlaklı bir devletin demokrasi gereği en önemli özelliği “sosyal bir hukuk devlet” düzenini kurmasıdır.

“Devlet ahlakı” devletin ve toplumun temelinde insanın kabul eder ve bu  bilinçle insanı onurlu bir biçimde yaşatmaya ve yüceltmeye yönelir.

Bir toplumun yönetiminde ilk gözlemlenmesi gereken “siyasi ahlak” değil midir?

Kamu çalışanları, siyasetçiler bu nedenlerden dolayı tüm çalışmalarında, davranış ve uygulamalarında “ahlaklı” olmak, adil olmak zorundadırlar.

Adaletin gerçekleşmesi için de “ahlak” olmalıdır ki yargıçlar ve savcılar doğru ve sadece gerçeklerden yana adil ve özgürce karar verebilsinler.

Zaten, kamu görevlileri ve siyasetçileri AHLAK ilkesini “yitirmiş” ise o ülkenin durumu “gittikçe kötüleşecektir”.

Bir mesleğin uygulanmasında da o kişilerden “ahlaklı” olması beklenmektedir.

Ticarette de ekonominin her dalında da bu temel ilke gözlenmeli ve aranmalıdır.

Hızlı bir çöküş, yozlaşma, kargaşa, enflasyon, işsizlik, yoksulluk… önlenemez olacaktır.

Kötü gidişe karşı mücadele edebilmek ise ancak “bilinçli” ve çalışkan, “ahlakı güzel” yurttaşlarla olabilir.

Aile içindeki iletişimde, toplumsal ilişkilerde de yine temel ruh, temel ilke iyi ahlak, “güzel ahlak” olmalıdır.

Konuşma dilinin ve kullanılan üslubun biçimi, karşı taraflara yapılan suçlamanın biçimi, yalan söyleme, kandırma ve çarptırma çabaları, görevlerindeki uygulamaların açıklığının ve saydamlığının yitirilmesi, “rüşvet” ve “çıkar” ilişkileri v.b. görünümler olduğunda ise artık çok büyük bir “yozlaşma” ve “kötüleşme” var demektir ve bunun da “iyi ahlak” ile hiç bir ilintisi kalmamış demektir.

Tanrısal dinlerde ve doğa dinlerinde de temel ilke ve tutumların en başında “ahlak” ve “ahlak eğitimi” var olmuştur.

Bir toplumdaki ahlaksal bozukluklar, yozlaşmalar, düşüklükler öyle birden bire olmaz.

Toplumda ve kamuda, insan ilişkilerinde görülen sarsıntılar, yozlaşmalar temelinde “çok uzun yıllardır” planlı ve güçlü bir biçimde uygulanan “zihin yönetimi”nin başarılı sonuçlarına dayanmaktadır, diye düşünüyorum.

Bunun ilk adımı ise var olması gereken “hukuk devletini” temel kurumlarıyla birlikte “sarsmak” ve “işleyemez” duruma getirmektir.

O çabalar ve uygulamalar doğal olarak da toplumda “ahlak” kavramını yozlaştırmış, manipüle (yönlendirme) etmiş ve bu kavramın “olumsuz” olarak algılanmasını sağlamışlardır.

Kişiler kendi aralarında sohbetlerde bile “ahlak” ile ilgili bir değinmede bulunsalar, hemen “geç bunları” gibi karşılıklar almaktadırlar.

Oysaki insanlığın var oluşundan bu yana her zaman çok önemsenmiş ve de üzerinde çok konuşulmuş bir olgu ve tutumdur “ahlak”…

Ahlak ile adalet” arasındaki ilişki ve bağ ise son derece önemlidir; bunu görmemezlikten gelemeyiz.

“Adaletin” yok olması durumunda da yine “ahlak” yok olma durumuna girecektir.

Bunun sonucunda ise bilindiği gibi her türlü “yolsuzluk, hırsızlık, kayırma ve kamu mallarını ele geçirme, usulsüz ve yasa dışı ihaleler, satışlar ve görünmez kişiler arasında çıkar ilişkileri, çeteleşme, mafyalaşma”…oluşabilir ve artık devlet tamamen “işlerliğini yitirmiş” demektir.

Bu bakış açısı ile çağdaş bir toplumda tüm demokratik ilkelerin yaşama geçirilmiş olması ve adaletin devlet yönetiminde egemen olması istenmelidir.

Sağlıklı ve adil bir topluma erişebilmek için de bir yurttaş olarak kendimizi iyi yetiştirmemiz, sağ duyulu olmamız ve zamanımızı en değerli biçimde geçirmemiz gerekmektedir.

Umudumuz bu yönde olsun, kendimize ve temel ilkelerimize güvenimiz bu yolda olsun…

“Adalet” içinde “yüksek ahlaklı” bir “refah” toplumunda sağlık ve huzur içinde yaşamak dileklerimle…

Saygılarımla…

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.