TANRI’YI KIYAMETE ZORLAMAK

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“Müslümanlar tıpkı Hıristiyan Evanjelistler gibi bir an önce Mesih’in gelmesini ve Mehdinin zuhur etmesini istemekle Tanrıyı kıyamete mi zorlamak istiyorlar?”

Grace Hallsell’in“Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak” isimli eserini okursanız, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmek isteyenlerin amacını anlarsınız. Kutsal kitap metinleri de bu anlayışı güçlendirecektir.

Kitapta, ‘Hristiyan Evanjelistlerin Amerikan Yahudileri ve İsrail sağı ile aralarında nasıl bir ittifak kuruldu­ğu, Hristiyanlar için Kudüs’ün ve İsrail’in önemi, kıyamete doğru İsa’nın (Mesih) yeryüzüne dönerek kendilerini nasıl kurtaracağı, Kudüs’ün başkent ilan edilmesiyle, Süleyman Mâbedi’nin Mescid-i Aksa’nın yerine yeniden inşa edileceği anlatılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlarının veya önemli devlet kade­melerinde bulunmuş olan bürokratların konuyla ilgili dikkat çekici açıklamaları yer almaktadır.’

Bugün Kudüs, ABD tarafından İsrail’in başkenti olarak ilan edilmiştir. Süleyman Mâbedi için çalışmalar ise hızlı bir şekilde devam etmektedir.

Kitapta; Amerika’daki fanatik Hristiyanların kıyamete yakın bir zamanda, tanrı olduğuna inandıkları İsa’nın yeniden yeryüzüne geleceği, bu sürecin hızlandırılması için de dünyanın kaos içine sokulması gerektiği tezi savunulmaktadır. Evanjelistlerin inançlarına göre İsa, Ortadoğu’da zuhur edeceği için bu coğrafyanın bir an önce kaosa sürüklenmesi gerekmektedir.

Kaos ve kargaşa sonrasında Tanrı İsa yeniden dünyayı teşrif edecek ve kendisine inanan Hristiyan Evanjelistleri kurtaracaktır.

Hristiyan Evanjelistlerin amaçları ile Yahudi Fundamentalistlerin amaçları bu noktada örtüştüğü için birbirleriyle geçici olarak iş birliği yapmaktadırlar.

Evanjelistlere göre Kudüs, Evanjelizmin merkezi haline getirilecektir. Bu Tanrı’nın isteğidir. Tanrı’nın bu isteği gerçekleştikten sonra, İsa Mesih gelecek ve içinde Müslümanların da olduğu büyük bir ordu ona karşı savaşacaktır. Bu savaşta İsa Mesih onları “Megido Dağı”nda yani Armegedon’da yenecektir.”

Bu inanç bir şekilde Müslümanların da inancı haline gelmiştir. Mehdi ve Mesih’in geleceği inancı, İslam’ın ilk yüz yılı hariç sonraki yıllarda Müslümanların başına musallat olan bir inanç haline gelmiştir. Mehdî kelimesi Literatüre, “Kıyamete yakın geleceği ve Müslümanları kurtaracağına inanılan kişi” olarak geçmiştir. Ne yazık ki, hem Şia mezhebi ve hem Ehl-i Sünnet mezhepleri, Evanjelistlerin tesirinde kalarak Mehdi ve Mesih’in gelmesini inanç esası haline getirmişlerdir.

Ancak hepsinin Mehdi anlayışı farklıdır. Kimi Müslümanlar mehdilerini Şam’a indirirken, kimi Müslümanlar İstanbul’a kimisi de Roma’ya indirmektedir. Yani muhal farz bir mehdi gelse diğerleri bu mehdinin kendi bekledikleri Mehdi olmadığını ileri sürerek asla ona itaat etmeyeceklerdir.

Tarih boyunca ortaya çıkan mehdiler hep bu akıbetle karşılaşmışlardır.  Kütüb-i Sitte’de Geçen Mehdi hadislerinden bazı örnekler:

… Ümmü Seleme şöyle demiştir: Resulullah (s)’i şöyle buyururken işittim: “Mehdi benim ailemden, Fatıma’nın oğullarındandır.” (Sünen-i Ebu Davud, Cilt No. 14, Sayfa No. 402, 4284)

Ebu Said-ül Hudri’den hasen diyerek tahric etti, Peygamber (s) şöyle buyurdu: “Ümmetim arasında mehdi çıkacak, beş, yedi veya dokuz yıl yaşayacaktır. (Tirmizi, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Celaleddin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler, Ali Bin Hüsameddin El Muttaki)

… Nihayet Meryem oğlu İsa iner ve Müslümanların emiri (Mehdi) ona:” Gel, bize namaz kıldır.” der. Bunun üzerine İsa: “Hayır, Allah’ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısım üzerine emirlersiniz” der. (Sahih-i Müslim, c. 1, s. 209)

… Ali b. Ebi Talib, Rasulullah (s) in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. Dünyanın emrinden sadece bir gün kalsa bile, Allah benim Ehl-i Beyt’imden bir adam (Mehdi) gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi adaletle dolduracaktır. (Sünen-i Ebu Davud, cilt no. 14, sayfa no. 402, 4283)

Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah (s) buyurdu ki: “Hayatım yed’inde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsan’ın adil bir hakim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır. O, salibi (haçı) kıracak, domuzu ödürecek, cizyeyi kaldıracaktır. (O zaman) mal o kadar çoğalıp taşacak ki, hiç kimse mal kabul etmez olacaktır. (Sahih-i Müslim ve Tercemesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, c. 1, s. 206)

Ebu Said El-Hudri’den rivayet edilmiştir; dedi ki: “Peygamberimiz’den sonra bir hadise baş göstermesinden korktuk ve Resulullah’a sorduk, buyurdu ki: “Ümmetimde Mehdi vardır; çıkacak ve beş veya yedi veya dokuz yaşayacaktır.”
Ebu Said diyor ki: “Bu müddet nedir?” diye sorduk ve Rasul- i Ekrem “senedir!” buyurdu ve şöyle devam etti: “İnsan ona gelecek ve “ey Mehdi! bana da ver, bana da ver!” diyecek; Mehdi de onun esvabını taşıyabildiği kadar dolduracaktır.” (Sünen-i Tırmizi Tercemesi, Hadis No: 2333, Mütercim: Osman Zeki Mollamahmutoğlu, Yunus Emre Yayınları, c. 4, s. 92-93)

Resulullah (s) şöyle buyurmuştur: “Mehdi ben(im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir.” (Ahmed, b. Hanbel II-291, III-17) (Süneni Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, Şamil yayıncılık, K. el-Mehdi (35), s. 404)

İslam tarihi boyunca gelen mehdilere ve Mesihlere baktığımızda çok farklı Mehdi tipolojileri ortaya çıkmaktadır. Bu hususla alakalı “Mehdi Tipolojileri” isimli geniş bir makale kaleme alan Prof. Dr. Sönmez Kutlu, tarihi süreçte kurtarıcı bekleme inanışının, Hristiyan Evanjelistler yanında İslam mezhepleri ve alt grupları, Sufi oluşumlar, çağdaş dinî hareketler ve siyasi İslamcılar arasında farklı şekillerde kendine yer edindiğini ortaya koymuş ve özetle bugüne kadar gelen Mehdi ve Mesih tipolojilerini beş başlık altında incelemiştir.

Kutlu, Kabileci ve Asabiyetçi Mehdi Tipolojisi başlığı altında Haşimiler, Emevîler, Süfyanî ve Abbasî Mehdilerini örnek göstermiş, Mitolojik Mehdi Tipolojisi çerçevesinde ise Gulat-ı Şia, İsmaililik, Dürzilik örnekliğinde meseleyi izah etmiştir.

Vahdet-i Vücudçu (Sufî) Mehdi Tipolojisinin ise İbni Arabi ile temsil edildiğini dile getiren Kutlu, bu tipolojinin kendinden sonra gelen bütün tasavvuf akımlarını tesiri altına aldığını ileri sürmüştür. Sembolik Mehdi Tipolojisi altında ise Hindistan’da zuhur eden Mirza Gulam Ahmet ve Kadiyanilik ile birlikte ülkemizde Said Nursi ve Nurculuğu ve onların açılımını yapan Fethullah Gülen ve Gülencilik akımını örnek göstermiştir.

Islahatçı Mehdi tipolojisi altında ise Afrika’daki Senusilik, Cemalettin Afgani ve Pakistan’da Mevdudi örnekliğini anlatmıştır.

Kutlu’ya göre, Tarihte hangi tipoloji ile ortaya çıkarsa çıksın bütün Mehdi ve Mesih hareketleri, Müslümanların sorunlarını asla çözememiş aksine problem üzerine problem oluşturarak Müslümanların kan ve gözyaşı dökmelerine sebep olmuşlardır.

Mesih ve Mehdi’nin kıyamete yakın yeniden gelmesi, Kur’an ve sahih Sünnet’ten asla referans alamayacak bir meseledir. Bu mesele, İslam kültürüne Kur’an’ın inzalinden iki asır sonra sokulan bir hezeyandır.

 Kur’an gibi bir Mehdi ortada durur iken, süper Mehdi ve Mesih arayışına giren Müslüman, gündüz güneş varken, gece olduğu vehmine kapılıp mum ışığıyla aydınlanmaya veya yol bulmaya çalışan zavallıya benzer.

Mehdî inancı, Aliya İzzet Begoviç’in deyimi ile “atılım, üretim, gelişim ruhunu felce uğratan büyük bir tembelliğin” adıdır. Bu hurafeye destek olarak ortada dolaştırılan “hadis patentli” sözlerin bütünü ise asla Resulullah’a ait değildir ve uydurmadır.”

Tarihte, Kral Davud soyundan gelen Yahudilerin “beklediği Mesih”, Evanjelist Hristyanların “beklediği İsa Mesih”, Şii Müslümanların “beklediği” kayıp 12. imam olan Mehdi, Sünni Müslüman cemaatlerin “beklediği” Mehdi şaşılacak derecede birbirine benzemektedir.

Yeni Zelanda’da iki camiye saldıran cani, Hristiyanlığın kutsal saydığı birçok göstergeye atıf yaparken en önemli göndermeyi İsa Mesih anlayışına yapmıştı.

Hristiyan teolojisinde Mesihçi öğretileri ön plana çıkaran en önemli mezhep Evanjelistlerdir. Evanjelistler, dünya politikalarının dinlerden ve kültürlerden ayrı düşünülemeyeceğinin, uluslararası ilişkilerde en az ekonomi kadar önemli olduğuna inanırlar. Dünya siyasetinde bu derece önemli olan bu inanç grubunun ne olduğunu ve hangi dinamikler üzerinde yükseldiğine baktığımızda karşımıza ilginç bilgiler çıkıyor.

 Evanjelistler kimdir?

Evanjelistler, Hz. İsa’nın ilk havarilerine verdikleri ‘gidin’ ve ‘deyin ki’ ifadelerini referans alan bir mezhebin üyeleridir. Hristiyanlığın misyonerci yüzünü temsil ederler. Evanjelistler, kendilerini Tanrı’nın askerleri, O’nun Krallığı’nın kurucu öncüleri olarak görürler. Evanjelistlerin temel düşüncesi, İsa Mesih’in ikinci gelişine dünyayı hazırlamak ve bu gelişi hızlandırmaktır. Bu hususta hiçbir katliamdan kaçınmazlar.  Bu katliamlar “Tanrıyı kıyamete zorlamak” hedefine kilitlidir. Evanjelistler, Eski ve Yeni Ahit’e tümüyle inanırlar.

 Evanjelistler, ABD’nin hangi şartta olursa olsun,

İsrail’i desteklemesi gerektiğini savunurlar.

Evanjelistler’in Amerika Birleşik Devletleri’nin varlığı ile doğrudan ilgisi vardır. ABD’nin varlığını ‘kutsal şehir’ inancıyla açıklayan Evanjelistler, “Tanrı” tarafından çizilen kaderin dışına çıkılamayacağına inanırlar. Bu kaderi hızlandırmak için Hristiyanların ellerinden geleni yapması gerektiğini savunurlar. “İyi” ile “kötü” arasındaki büyük savaşla gelecek olan kıyameti ve Mesih’in gelişini hızlandırmak için tüm dünyanın hızla Hristiyanlaştırılması gerektiğine inanırlar. Seçilmiş insanlar olduklarına inandıkları Yahudilerin, vaad edilmiş bir son hikayesinde ana görevli olacaklarına inandıklarından onların desteklenmeleri gerektiğini düşünürler. Evanjelistler, ABD’nin hangi şartta olursa olsun İsrail’i desteklemesi gerektiğini savunurlar. Onlara göre “Tanrı’nın Krallığı” Yahudilerin Hristiyan olması ve Mesih’in Kudüs’e inmesiyle olacaktır. Yahudiler ancak böylece Arz-ı Mev’ud’a kavuşabileceklerdir. Bu ise sıkı bir Evanjelist olmakla yakından ilişkilidir.

 ABD başkanları Ortadoğu bölgesi başta olmak üzere çatışmaları politik bir tavır içinde yönlendirir. Bu politik tavrın zemininde dinsel kıyamet hazırlığı senaryosu yatar. 1985 yılında ABD başkanı seçilen George W. Bush sıkı bir Evanjelisttir. Beyaz Saray’a çıktıktan sonra “Tanrı ve Başkan bize İsa’yı Ortadoğu’ya getirme şansı doğurdu. Bu bana verilen bir emirdir!” ifadelerini kullanmıştır.

ABD’nin son başkanı D. Trump’ın da sıkı bir Evanjelist olduğu hemen herkesin malumudur. Kudüs’ün başkent ilanı projesinde tören öncesi Evanjelist yemin töreni ve ritüellerinin yapılmış olması ve bu törende baş aktörün Trump olması dikkat çekicidir. Bugün sadece ABD’de 70 milyonu aşkın Evanjelistin varlığından söz edilir. İkinci sırada 50 milyon civarında Evanjelist ile Brezilya vardır. Evanjelistlerin Amaçları Irak’ı Ortadoğu’da Evanjelizmin merkezi yapmaktır ve İncil’de sözü edildiği gibi dünyanın bütün kavimlerini burada toplamaktır.

Armageddon Savaşı

 Bugün Evanjelist Hristiyanlar, Yahudi fundamentalistlerle el ele vererek ‘öldürmeyeceksin!’ emrine muhalefet etmişler ve kutsal kaynaklarından aldıkları referansa dayanarak öldürmeyi seçmişlerdir. Ancak öldürürlerse, Arz-ı Mev’ud hayalleri gerçekleşecektir. Amaç, kıyameti çabuklaştırarak bütün bir dünyayı -Yahudiler dahil- Hristiyanlaştırmaktır.

Yeni Zelanda (2019) olayını bu bilgiler üzerinden okuduğumuzda Evanjelistlerin sadece Müslümanlar için değil, bütün dünya için nasıl bir tehdit oldukları görülebilir.

Evanjelistlere göre, dünyadaki ama özellikle Ortadoğu’daki büyük karışıklıklar sonucu ‘Kurtarıcı Mesih’ gelecek ve tüm kâfirlere galebe çalacaktır ki buna Hristiyanlığı kabul etmeyen şimdiki (şimdilik) Yahudi dostları da dahildir. Bu anlamda ABD’de, Trump’ı “Tanrı’nın gönderdiği ve görevlendirdiği” bir Başkan olarak gören insan sayısı oldukça fazladır.

Evanjelistler, Kudüs kararıyla Mescid-i Aksa ve çevresinin yıkılıp yerine “Süleyman Mâbedi” nin inşasını hızlandırmak istemektedirler. Mesih ancak bu mâbed inşa edildikten sonra gelecektir. İsrail de aynı inanca sahiptir. Eğer Mescid-i Aksa yıkılıp yerine Süleyman Mâbedi inşa edilmez ise, ülke yok olacaktır. Görüldüğü gibi bu iki dinin takipçileri bekledikleri sonuçlar farklı da olsa bu ortaklıkta birleşiyorlar. Yandaş Müslümanlar da bu ortaklığa destek vererek Evanjelistlerin amacına bizzat hizmet ediyorlar.

Günümüzde, ABD ve İsrail’in önderliğinde, topyekûn Batılılar, İslâm dünyasına savaş açmış durumdadırlar. Müslümanların en büyük zaafı, bölünmüşlüğü, dağınıklığı ve yöneticilerinin birçoğunun Batılıları dost bellemeleri ve onlarla iş birliği yapmalarıdır. İslâm dünyasına karşı, Batılıların asırlardan beri, değişmeyen bir politikası vardır. Bu politika, zamana ve şartlara göre güncellenmekte, fakat esas aynen korunmaktadır. Esası gözden kaçıranlar, güncelleşmeyi değişme olarak algılamakta ve yanılmaktadır. Söz konusu politikanın kaynağı, Batılıların dini inancıdır. Bu inancın gereği olarak Batılılar, sürekli Müslümanlara karşı Haçlı Seferleri düzenlemişlerdir.

Haçlı Seferleri’nin sonu kabul edilen, Armageddon Savaşı’nın, Haçlı Seferleri içerisinde ise özel bir yeri vardır. Batılılar, günümüzde bu savaşın başladığına inanmaktadırlar. Onun için İslâm dünyasında meydana gelen terör, isyan, iç çatışma ve savaşları, Armageddon Savaşı çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Aksi halde yaşanan gerçekleri görmek ve doğru okumak imkânsızlaşır.

Rivayet edildiğine göre, Allah Rasûlü bu savaş için ‘Melhame’ demiştir. Melhame kelimesi ‘et’ anlamına gelen ‘Lahm’ kelimesinden türetilmiştir. Savaşın şiddetinden insanlar et misali birbirlerine karışacak ya da öldürülen insanların etleri etrafa dağılacaktır. (En-Nihaye fi’l Ğaribi’l Hadis ve’l Eser, 4/239.)

Melhame-i Kübra, tarihin seyrini değiştirecek, yeryüzü zülüm ve haksızlıkla dolduktan sonra orayı adalet ve hukukla imar edecek, Allah’ın yarattıkları arasında en hayırlı olanlar ile şerlileri birbirinden ayıracak, kıyametin kopmasından önce vuku bulacak büyük alametlerin başlamasına sebep olacak büyük bir hâdisedir.

Armageddon Savaşı’nın başladığını (Melhame-i Kübra), bizzat o savaşı başlatanlar söylüyorlar. ABD başkanları, 1980’li yıllardan itibaren, Armageddon Savaşı için şartların olgunlaştığı inancındadırlar. Örnek olarak eski başkanlardan Ronald Reagan’ın 1981 yılında söylediği şu sözlerini gösterebiliriz; “Dünya tarihinde ilk kez Armageddon Savaşı’nın başlaması ve Mesih’in ikinci gelişi için her şey yerinde. Eski Ahit’teki antik peygamberlere ve Armageddon işaretlerine dönüp baktığımda, savaşın gerçekleştiğini görecek kuşağın biz olup olmadığımızı merak etmekten kendimi alamıyorum. “Armageddon Savaşı, Yahudilerin de dünya egemenliğine ulaşmak için yapacaklarına inandıkları son kutsal savaştır. Bir başka deyişle, Hıristiyan ve Yahudiler, Armageddon Savaşı’nda ortak bir inanca sahiptirler.”

Yahudilere göre, bu savaşta Müslümanlar yok edilecek, Yahudiler Arz-ı Mev’ud’a sahip olacaklardır. Hıristiyanlara göre de, Mesih’in yeryüzüne gelmesi için şu günlerde Armageddon adı verilen nihai savaşı, Müslümanlara karşı Yahudilerin kazanması gerekir. Bundan dolayı Müslümanlara karşı Yahudilerin desteklenmesi, Hıristiyanlar için dini bir emirdir. Jerry Falwel, bu emri şöyle ifade eder: “Teolojik açıdan her Hıristiyan, İsrail’i desteklemek zorundadır. Şayet İsrail’i koruyamazsak, Tanrı nezdinde itibarımızı kaybederiz.” (Geniş bilgi için Bkz. Grace Hallsell, Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak, s. 144).

Sözün özü, Müslümanlara karşı, geçmişten günümüze süregelen Haçlı Seferleri, yeni bir boyut kazanmıştır. Bununla amaç, ‘Tek Dünya Devleti’ni kurmaktır. ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi CFR üyesi James Wanburg, Tek Dünya Devleti konusunda şöyle der: “Hoşunuza gitse de, gitmese de tüm dünyayı yönetecek Tek Dünya Devleti’ni kuracağız.”  (ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi raporu (1950). Birleşmiş Milletler Şartı’nın Gözden Geçirilmesi: Dış İlişkiler Komitesi Alt Komitesinden Önceki Duruşmalar, Seksen Birinci Kongre. Birleşik Devletler Hükümet Matbaası. s. 494.)

Anthur Schlesinger de, “Tek Dünya Devleti’ni gerek yayınlarla bilinçlere işleyerek, gerek para harcayarak, gerekse kan dökerek kuracağız, başka seçenek yok.” ABD’nin dış politikasını, işte bu inanç ve düşünceler şekillendirmektedir. Bu gerçeği, 1995’den 2001’e kadar Birleşik Devletler Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanlığı yapan Jesse Helms’in şu sözleri de teyit etmektedir: “Merkezdeyiz ve orada kalacağız. Birleşik Devletler, dünyayı yönetmek ve diğer halklara örnek olmak zorundadır.”

Bu görüşlerin din kaynaklı olduğunu Noam Chomsky şu sözlerle ifade eder: “Başlangıçtan günümüze dek Amerika tarihinde takdir-i ilâhi ilkesi geçerlidir, her şeyde Tanrı’nın iradesi söz konusudur. Birleşik Devletler, Tanrı’nın iradesinin yönettiği kutsal bir ülkedir. Bu bakış açısı geçmişten bugüne dek uzanır.” (M.Hilmi Yıldırım/Yeni Mesaj)

ABD’nin, demokrasi, özgürlük ve insan hakları kavramlarına aldanıp, onunla iş birliği yapan İslâm dünyasındaki idareciler, bu gerçekler ışığında bir daha düşünmeli, konum ve politikalarını yeniden gözden geçirmelidirler. Yoksa bilerek veya bilmeyerek, Armageddon ordusunda asker olurlar. Ne yazık ki, bugün birçok Müslüman ve halkları Müslüman olan ülkeler bu durumdadır.

Ortadoğu’da olup bitenler bilinçli olarak bir dini öğretinin sonuçlarıdır. Sadece petrol ile izah edilmesi çok basit bir yaklaşım olur. Suriye özelinde, Irak özelinde olup bitenler tesadüfü değildir.

Rüştü Kam

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.