SON BALO SON VALS’TA KALAN DEMOKRASİ…

ABONE OL
11:32 - 23/10/2020 11:32
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Siyaseti bilmeyen beceriksizlerin elinde tükenen demokrasi ve yazılamayan gerçekler, 50 yıl sonra bile yazılsa sıcaklığını asla kaybetmeyecektir. Kişiselleşen siyaset, ya da tek anlayışın elinde kalan demokrasi bu kadar yükün altından kalkamayacaktır. Bir paket makarna için insanların hayal kurduğu bir ülkede, gözlerini kapatarak din narkozuyla uyutuldukları uykudan uyanmak istemediklerini düşündükçe, kör ve duyarsız bir toplum olmaktan kurtulamayan, araştıramayan, okumayan, sorgulayamayan, geleceğini bile unutan bir toplum nasıl özgür olabilir ve demokrasiden söz edebilir? Atatürk, Cumhuriyet, medeniyet ve çağdaş değerlerden nefret eden bir anlayışın demokrasiyi anlatması mümkün olabilir mi? Peki böyle bir çarkın ortasına sıkışan bir ülkede demokrasi ve insan hakları nasıl özgür kalabilir?  Demokrasi bu ülkede Atatürk’ün 2.Şubat.1938 tarihinde yaptığı ” son balo son vals” ta saklı kaldı bugüne kadar. Biz akıl bilim ve çağdaş değerlerin karşısına inancı koyarsak, zaten aptal ve kör duyarsız toplum demokrasi ne demektir anlamayacak umursamayacak. Maalesef halkımızın yüzde 70’i aptal bunu yıllar öncesinde Aziz nesin demişti.

 

Dünya özgürlük Evi’nin ( Freedom House ) raporuna göre Türkiye’nin notu 2018-2019 verilerine göre özgür olmayan ülkeler kategorisine düşürüldü. Türkiye daha önce ”kısmen özgür ” sınıfındaydı. 18 yılda özgürlüklerin dolayısıyla demokrasinin en çok azaldığı ülke Türkiye. Afrika Cumhuriyeti, Mali, Burundi, Bahreyn, Montana, Etiyopya, Venezuela, Yemen, Macaristan gibi ülkelerden bile geride kalıyor Özgürlük ve demokrasinin yok sayılmasında. İnsan hak ve özgürlüklerin tükendiği bir ülke olmak, demokrasinin özde dolaysız yaşanmasının tüketilmesi demektir. (Freedom House) raporunda açıkça Türkiye giderek özgürlüklerden demokrasiden uzaklaşıyor. Dünya genelinde demokrasinin bu kadar saldırı altında olan bir başka ülke yok diyor. Özgürlük Evi’nin başkanı Michael.J. Abramowitz, ” 71 ülkede siyasi haklar ve sivil özgürlükler demokrasi gerileme gösterirken, sadece 35 ülkede durum iyileşme gösterdi, ama bu ülkeler arasında Türkiye sınıfta kalıyor, Demokrasi bugün Türkiye’de özgür değil, adil seçimler, azınlık hakları, basın, yazar, şair, düşün insanı ve hukuk özgür değil, hukukun üstünlüğü ilkeleri garanti altına alınması gibi temel değerler baskı altında” dedi. Ama bugün sisteme hâkim olanlar inanmadıkları biçimde demokrasi vurgusu yapıyor, günlük çıkar siyasetinin hakim olduğu otoriter bir anlayışın buna kendisi de inanmıyor, ama sergilenen bu beceriksiz siyasetin ortaya çıkardığı felaketin de kapanması mümkün olmayacak.

 

OKUMAYAN KORKAK TOPLUMLAR…

 

Okumayan, körleşmiş ve duyarsız toplumlar aynı zamanda korkak ve unutkandır. Bir kısır döngüdür bu. Okumayan, araştırmayan, hakkını aramayan toplumlar körleşir. Körleşen toplumlar duyarsızdır. Duyarsız toplumlar ise korkaklık ve unutkanlığı bir yaşam biçimi olarak benimser. İşte böyle bir toplumsal sistem içinde uyanık, ne istediğini bilen, yatacak yeri bile olmayan bu güruh, ne yazık ki körleşmiş duyarsız ve korkak toplumlarda kuruldukları köşelerde, halkı yok sayarak sadece kendi geleceklerini düşünerek yaşadıklarına kendilerini inandırmaya çalışırlar. Çünkü bunu yaparken kalemini sadece gerçeklerin dışında kullanan adına yandaş dediğimiz medyaya ihtiyaç vardır. Kitap bile okumayan, eğitimin tükenme noktasında bırakılan, düşüncelerini toplumla bile paylaşmaktan korkan düşün insanları özgür değilse demokrasiden nasıl söz edebilirsiniz? Bu anlayış aslında toplumun daima körleşmiş olarak kalmasını istiyor. Tüm çağdaş değerlerin tüketildiği anda, din inanç saygınlığını duygusallaştırarak aptal kör topluma yansıtmaya çalışmak demokrasi değildir. Demokrasi aydınlık, bilim, akıl, sanat, çağdaşlık, cumhuriyetin Atatürk devrimlerinin toplumsal paylaşımı demektir. Batı’nın yok saydığı bir ülke olmak değil, uluslararası saygınlığını Ortadoğu’nun kabile demokrasisinden ayırmak demokrasi demektir. Peki, Türk halkı tüm bu değerlerden uzakta kalmaya layık mı? Türk halkı böyle bir tükenmişliği hak ediyor mu?  Karanlığın egemen olduğu toplumlarda 20,30 yıl öncesinin yazıları bile aynı zamanda bugünü anlatır. Toplumu siyasi çıkar adına çarkın ortasına sokanların yaptıkları acı gerçekler, bugün yaşananlar yapılanlar 50 yıl sonrasında bile yazılsa taze ve diri olarak kalacaktır. Çünkü yapılanlar ne kadar yanlış olsa da kabul edilmeyen gerçeklerdir. Ekonomi tükenmiş, Ortadoğu bataklığına sürüklenmiş bir ülke, 30 milyon insanı açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyorsa bunun adı demokrasi değildir?  Siyasallaşan bir yargı, mutsuz korkan bir toplum yaratacaktır. Kadının yok sayıldığı bir ülkede demokrasiden söz edemezsiniz. Millet iradesinden söz edenlerin daha sonra farklı söylemleri demokrasi adına yapılan açıklamalar değil.

 

HAK HUKUK ADALET…

Siyasallaşan yargı mutsuz bir toplum yaratıyor, Hukukun uygulayıcısı olması gereken bir yargıç, dini gerekçeyle avukatın etek boyuna karışarak yasaya aykırı davranma cüretini buradan alıyor. Etek olayının en vahim durumu budur. Müftülere resmi nikah kıyma yetkisi verildi. Bir adliyede cuma namazı bahanesiyle vaaz veriliyor. Kahramanmaraş adliyesinde türbana izin verilirken, kulağına küçücük bir küpe takan kadın memur hakkında tutanak tutuluyor. Din tüccarları tacirleri din saygınlığını hiçe sayarak vaazlar veriyorlar. ” Şeriatın kestiği parmak acımaz” diyerek İslam hukukundan söz ediyorlar. Tuvalete gitmek günah deseler korkarım altlarına kaçıracaklardır. Cübbeli Ahmet denen hoca vaazlarında kadına hakaret ediyor ” kadın dışarı yalnız çıkarsa günah” diyor, bir başkası tümüyle kadının bir yönetimde olmasının dinde günah olduğunu söylüyor. Bugün Batı’da kalkınmanın uluslararası saygınlığın temelinde yönetimde kadınlar vardır. Bizde aksine konuşma hakkı olmadığı gibi acımasızca öldürülüyorlar, biz ne yapıyoruz bir sonrakini koruyabiliyor muyuz? Bu ülkede kadınları koruma yasası var mı? ya da varsa nereye kadar koruyabildik bugüne kadar? Hak Hukuk Adalet diye sesini çıkarmaya çalışanların korkarak yürüyemedikleri bir ülkede demokrasiden söz edebilir misiniz? Yıllardır beklenen bir yargı reformu yapılmadı, Bugün siyasi anlayış hukukun yerine şeriat diyor, ama siyasete teslim olan yargıdan ses çıkmıyor.  Şeriatla çağdaş hukukun bir arada yaşaması mümkün mü? Birileri şeriat hukukuna bağlılıktan söz ediyor, ” devleti tanımlayan anayasada yazdığı gibi ” demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” adından söz edemiyorlar. Ben her şeye rağmen bu karanlıklardan çıkacağımıza olan inancımı bir gün olsun kaybetmedim. Türkiye Atatürk devrimlerini, aydınlığı, akıl ve bilimle medeniyetin çağdaş anlamda yansımasını, cumhuriyeti toplumsal barışın demokrasinin güzelliklerini hak ediyor.

 

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.