SEÇMELİ YABANCI DİL OLARAK TÜRKÇE

ABONE OL
14:41 - 27/06/2021 14:41
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Anadili ile anadil arasındaki anlam ayrılığını bundan önce birkaç kez yazmıştık.

İki kavram arasındaki anlam ayrılığının anlaşıldığı inancıyla bir kez daha ve Türkiye’nin dışında yaşayan yurttaşlarımızın büyük çoğunluğunun çocuklarının anadillerinin, Türkçenin, özelinde Federal Almanya’nın tüm eyaletlerinde, genelindeyse yurttaşlarımızın kalıcı olarak yaşadıkları tüm ülkelerde, tüm öğrenciler için, seçmeli yabancı dil olarak ders dağıtım çizelgelerine alınması üzerine düşüncem şudur:

Birinci kuşağın yurtdışı yaşamı 60 yılı geride bıraktı.

Bu kuşağın çocuklarının büyük çoğunluğu Türkiye’de dünyaya geldiler ve kimileri ilköğrenimlerine yurtlarında başladılar.

Analarından öğrendikleri ilk dilleri analarının onlara öğrettikleri dildi ve bu dil, çoğunluklu olarak, Türkçeydi.

Onların yurtdışındaki anadili öğrenimlerinde görevlendirilen öğretmenlerin Türkiye’den gönderilmeleri doğruydu.

Öğretmenlerin önlerinde anadillerini konuşarak ve yazarak kullanabilen öğrenciler vardılar. Öğretmen ve öğrenci arasında herhangibir anlaşma sorunu yoktu.

Birbirlerinin dediklerini anlamakta hiçbir güçlük yaşamıyorlardı.

Bir başka etken de yurttaşlarımızın yurtdışında çok uzun yaşamayacakları düşüncesiydi.

Bu düşüncenin doğru olmadığı, göçün 60. yılını yaşadığımız şu günlerde açıktır.

Kuşaklar değiştiler.

Birinci kuşak tümden emekli oldu.

İkinci ve üçüncü kuşaklar da, hanidiyse, emeklilik yaşına erdiler.

Üçüncü kuşak yurtdışında dünyaya geldi.

Günlük yaşamında hem anadilini, hem içinde yaşadığı ülkenin dilini, konuşarak ve yazarak, kullanmaya başladı.

Yabancı dili anadilinden daha çok kullanmak zorunda olduğundan  anadilini geliştirme zorunluluğu da duymadı.

Çocuklarıyla, ağırlıklı olarak, yabancı dilde konuştu.

Onlara anadilllerini olması gerektiği gibi öğretmedi, öğretemedi.

Belki gerek de duymadı.

Dördüncü ve beşinci kuşak için anadili yabancı dil konumuna düştü.

Bana göre konunun en can alıcı yanı bu gerçektir.

Bu gerçeği gözardı edersek, bu sorunumuzu doğru değerlendirmemiş olacağımızdan çözümü de olması gerektiği gibi olmaz.

Bu gerçeğin hem Türkiye hem de yurttaşlarımızın yaşadıkları ülkelerin eğitimden sorumlu kurum ve kişilerince kabul edilmesi atılması gereken ilk adımdır.

Bu adımı izlemesi gereken adım, dersi verecek öğretmenlerin hem Türkiye’de, hem yurttaşlarımızın kalıcı olarak yaşadıkları ülkelerde özel bir eğitim almalarıdır.

Üniversiteler, hem Türkiye’de, hem yurttaşlarımızın kalıcı olarak yaşadıkları ülkelerde bu dersi verecek öğretmenler için özel izlenceler yapmak durumunda, zorundadırlar.

Bu, şunun için önemlidir:

Öğretmenlerin önlerinde artık anadilini bilen değil, bilmeyen öğrenci oturmaktadır. Öğretmenin çocuğun kullandığı iki dile de egemen olması bir zorunluluktur. İki dile de kusursuz egemen olmayan öğretmenin çocuklarımıza yararı olamayacağı bir gerçektir.

Ne yazıktır ki;  orada da, burada da bu yönde atılan tek adım görmüyoruz.

Göreceğimiz yönünde bir işaret de yoktur.

Almanya’nın konuya yaklaşımına, Federal Almanya’nın federal eski içişleri bakanlarından Otto Schilli (SPD) asimilasyon sözcüğünü kullanarak açıklık getirmişti.

Amacı asimilasyon olan bir ülkeden bu adımı atmasını beklemek safdillilik olur.

Çocuklarımızın asimile edilmelerini istemiyorsa eğer; bu adımı Türkiye atmak zorundadır.

Hem bu adımı atarak olaya hangi açıdan yaklaştığını göstermek, hem de çocuklarımıza verdiği önemin anlaşılmasını, tartışmaya yer bırakmayacak biçimde sağlamak da yerine getirilmesi zorunlu olan bir görevdir.

Bu ders için gerekli araç ve gereç konusu da son derece önemlidir.

Amaca uygun araç ve gerecin sunumu da unutulmamalıdır.

Bu dersi, 32 yılı aşkın bir süre vermiş bir öğretmen olarak vardığım sonuç budur.

Bu, benim düşüncemdir.

Tartışmaya açıktır.

Federal Almanya’nın Hessen Eyaleti’nde başlatılan Hessische Initative für Fremdsprachen / Yabancıdil İçin Hessen Girişimi‘ni bu anlamda destekliyor ve başarılılar diliyorum.

Dileğim; yazının başında da belirttiğim gibi, bu girişimin Almanya’yla sınırlı kalmaması yönündedir.

Dilimizin son derece anlamlı atasözlerinden biri şöyle der:

İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara!

Ne yazık ki; bu kara, katran karası…

Anavatan salmış çayıra, mevlam kayıra dileğiyle…

Yavru vatanlarsa çocuklarımızı asimişle etmenin arayışında…

Yani; zor!

Zor da olsa, başarmanın ilk adımı başlamaktır.

İrade, istenç her güçlüğü yener!

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.