ÖĞRETMENE SAYGI NEREDEN BAŞLAR?

ABONE OL
20:44 - 14/01/2021 20:44
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Çocukluğumuzda öğretmenlik toplumun en saygın birkaç mesleğinden biriydi. Öğretmenliğin bu saygınlığı cumhuriyetle başladı. Toplumun tüm kesimleri, öğretmenlere gözle görülür bir saygı gösterirdi. Evlerde, kıraathanelerde, dost meclislerinde sokaklarda öğretmenlerden övgüyle söz edilirdi. Yediden yetmişe herkes toplumun gelişmesi, ileri gitmesi, kalkınmasının öğretmenler sayesinde olacağını düşünürlerdi. Bu düşünüş, toplumun derinlerine kök salan bir inanışa dönüşmüştü yıllar içinde.

Babam, köy enstitülü bir öğretmendi. Üç yıl öğretmenim oldu ilkokulda. “Baba” evde kalırdı okula gittiğimde. Orada babam öğretmenimdi artık. Ona “Öğretmenim!” diye seslenirdim. Benim gibi öğretmen çocuğu olan arkadaşlarım da benzer durumdaydı. Öğretmenim olan babam: “Çocuğunu koruyor.” dedirtmemek için çoğu zaman bana farkında olmadan haksızlık da yapardı. Sınıf arkadaşlarımın yaptığı hatanın onda birini yapsam çok sert tepkiyle karşılaşırdım. Arkadaşlarımdan daha çok bilmek zorundaydım. Çünkü o günün koşullarında “torpil yapmanın, adam kayırmanın” söylentisi bir insanlar için büyük bir ayıptı. Babam ve o dönemin öğretmenleri, böyle bir ayıbı yanlarına yaklaştırmazlardı.

O dönemin öğretmenlerinin saygınlığının en önemli nedeni, adaletli olduklarına dair inançtı. Halk, öğretmenlerin kim olursa olsun öğrencileri arasında ayrım yapmayacağının bilincindeydi. O dönemlerde varsılla yoksul, çalışkanla tembel, büyükle küçük, köylüyle kentli aynı sınıflarda okurlardı. İlkokulda herkes kara önlük giyerdi. Moda denen şey toplumu çürütmemişti. İnsanlar yiyip içtikleri, giyip çıkardıklarıyla değil; insanlıklarıyla değer bulurlardı toplumda. Efendilik geçer akçeydi. Gösterişçilik ise dalağa geçilen bir utanç.

Öğretmenler, evlerde tartışılmazdı. Bazı öğrenciler, öğretmenlerinden yakınacak olsalar anne ve babalar anında sustururlardı çocuklarını. “Öğretmen ne derse ona uyacaksın adam olmak istiyorsan.” denerek çocuklara öğretmenlerine saygı göstermeleri öğütlenirdi. Bu konuda tarihsel kişilerle ilgili türlü söylenceler anlatılarak öğretmene herkesin saygı göstermesi gerektiği anlatılırdı.

Öğretmenlere toplum içinde adlarıyla seslenilmezdi. Hatta onlardan söz edilirken de bu konuya özen gösterilirdi. Erkekse “bey” kadınsa “hanım” sıfatları kullanılırdı. Çoğu zaman “hanım ve bey” yerine “öğretmen” sözcüğü getirilirdi adlarının yanına. Bu sesleniş ve adlandırma, onlara gösterilen saygının gereğiydi.

Yalnızca öğretmenlere değil, kendinden büyüklere adlarıyla seslenmek ya da onların bulunmadığı ortamlarda büyükleri adlarıyla anmak ayıp karşılanırdı. Bu ayıplamayı belirtmek için kişiye: “Bu sözünü ettiğin kişi, senin asker arkadaşın mı?” diye sorulurdu. Büyüklerle küçükler arasındaki ilişki saygı ve sevgiye dayanırdı. Ancak ilişkinin asıl temelini saygı belirlerdi.

Oysa şimdi öyle mi? Amerikan toplumunun sesleniş biçimi toplumumuza yerleşti neredeyse. Ekranlarda görüyoruz, işitiyoruz. “Sayın, bey, hanım…” gibi saygı belirten sözcükler neredeyse tarih oldu. Hatta bunun gerekçesi de “Sizi yakın bulduğum için adınızla sesleniyorum. Kusura bakmayın!” olarak açıklanmakta. Aslında bu gerekçe bile kendi içinde, seslenme biçiminin yanlışlığını belirtmekte. Senli benli olma çoğu ilişkide saygıyı yok etmekte.

Günümüzde veliler ve öğrenciler, öğretmenlerden hep ilk adlarıyla söz etmekteler kendi aralarında. Sanırsın ki öğretmeni çocuğun ya da gencin asker arkadaşı. Veliler, çocuklarının yanında öğretmenleri eleştirmekteler. Hatta en olumsuz eleştirileri yapmaktalar. Velilerin çoğu aile içindeki konuşmalarında çocuğunun öğretmenine zerre kadar saygı, güven duymuyorsa çocuk, velisinin duymadığı saygı ve güveni öğretmenine niye duysun?

Günümüzde eğitim sistemimizin en önemli sorunlarından biri, velilerden kaynaklanan ve öğrencilere bulaşan öğretmene duyulmayan saygı ve güvendir. Saygı ve güvenin olmadığı bir yerde eğitim ne kadar olur ki?

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.