ÖĞRETMEN YETİŞTİRME VE İLKÖĞRETMEN OKULLARI

ABONE OL
21:51 - 16/03/2022 21:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
  1. Mahmut döneminde, 1838 yılında, çocukların “Rüşt” (erginlik) yaşına kadar okuyabilmeleri için Ortaokul düzeyinde Rüştiyeler açıldı.

Çocuklar Rüşt yaşına kadar bu okullarda öğrenim gördüler.

İlk kez Rüştiyelere öğretmen yetiştirmek için 16 Mart 1848 tarihinde üç yıl süreli Darül Muallimini Rüşdi adını taşıyan bir okulun kurulduğunu biliyoruz.

Bu tarih, öğretmen okullarının ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir.

Osmanlı Devleti’nde 1870 yılında 26 nisanda ilk ve orta öğretim kız okullarına öğretmen yetiştirmek için Darülmuallimat adıyla kız öğretmen okulu açıldı.

Dârülmuallimât-ı Sıbyan ve Dârülmuallimât-ı Rüştiye bölümlerinden meydana geliyordu.

Bu bölümler de müslim ve gayri müslim olmak üzere ikiye ayrılıyordu.

Sıbyan muallimliğinin öğretim süresi iki, rüştiye muallimliğinin ise dört yıldı.

Cumhuriyetin başlangıç yıllarından beri öğretmen yetiştirme konusu hükümetler tarafından eğitim sistemimizin en “öncelikli” konularından birisi olarak algılanmıştır.

Eğitim hizmetlerinin topluma yaygınlaştırılması kapsamında özellikle ilkokullara öğretmen yetiştirme sorunu hükümetlerin her dönem üzerinde önemle durdukları bir konu özelliğini korumuştur.

İlköğretmen okulları cumhuriyetin başlangıcından 1974 yılına kadar ilkokullara öğretmen yetiştirme işlevini sürdürmüşlerdir.

1974-1975 öğretim yılında köklü bir geçmişe ve deneyime sahip olan ilköğretmen okullarının bir bölümü öğretmen yetiştirme işlevini yitirerek üç yıllık öğretmen lisesi haline getirilmiş, diğerleri ise kapatılmıştır.

Bu okullar, “Anadolu Öğretmen Lisesi” adıyla eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmekte iken şu an kapatılmışlardır.

Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi içerisinde “öğretmen” yetiştirme ve öğretmen okulları konusunda birçok araştırma, derleme yapılmıştır.

Türk öğretmenlik tarihinde 16 mart önemli bir gün olarak kabul görmüş ve kutlanmıştır.

Türk kalkınmasında ve eğitim atağında devletin “parasız yatılı” okulları ve bunların içerisinde özellikle de “parasız yatılı ilköğretmen” okulları çok önemlidir.

Ne yazık ki bu tür uygulamalar kaldırılmış ve yerine daha iyileri konulmamıştır.

Devlet parasız yatılı ilköğretmen okulu mezunu olan on binlerce öğretmen yurdun çeşitli yerlerinde görev yapmış ve emekli olmuşlardır.

Onlar her zaman anılarına sahip çıkmışlar bu okul modelini de benimsemişlerdir.

Kalkınmakta olan ülkelerin kendilerine göre daha devletçi ve halktan yana ulusal modellerinin olması kaçınılmazdır.

Türkiye bugün de yine her şeyine rağmen “kalkınmakta olan” ve ne yazık ki devletçi, ulusalcı politikalarını yitirmiş duruma düşmüş, ekonomik sıkıntılar altında gittikçe zorlanan bir ülke durumuna gelmiştir.

Eğitimde birlik yasası uygulanamaz olmuş ve eğitim-öğretim artık bir özel iş alanı durumuna düşürülmüştür.

Paralı okullar, özel derslikler ile devletin eğitim ve öğretimdeki birlik ilkesi bozulmuştur.

Ancak gelir düzeyi yüksek olan paralı ailelerin çocukları özel okullar, özel öğretimler yolu ile çok daha iyi şanslara sahip olmaktadırlar.

Eğitimde eşitlik ilkesi yürürlükte değildir.

Daha verimli ve kalkınmaya yönelik olmak üzere, çağdaş ölçütlerde ve donanımda ilköğretmen okulları, yüksek  öğretmen okulları, açılmalıdır.

Bu yeniden bir eğitim atağı olmalı ve ülkenin her yerine yayılabilen devlet parasız yatılı ilköğretmen okulları diğer liselere paralel olarak kurulmalıdır.

Sınav yöntemi ile seçilebilen öğrenciler için dört yıl olabilen bu okullarda her türlü çağdaş yöntemleri uygulayabilecek öğretmenler ve gerekli donanımlar hazır edilmelidir.

Bu okulların gerek parasız yatılı özellikleri ve gerekse eğitim-öğretim nitelikleri özgürlükçü, eşitlikçi ve çağdaş olan yöntemlerle karşılanmalıdır.

Türkiye halkı, okuryazarı, aydını ve bilim insanları, siyasetçileri kendilerini bu konuda hazırlamalı ve fikir geliştirmelidir.

Tüm bu istemler ve hedefler için ana ilke partiler üstü bakış açısı ile ulusal kalkınma ve çağdaşlaşmak olmalıdır.

İlköğretmen okulları yeniden “parasız yatılı” olarak açılmalıdır.

Eskisi gibi, ayni temel ilkeler ve bakış açısıyla açılmalıdır okullarımız.

“Bizim okulumuz” diye sahip çıktığımız “devlet yatılı okulları, ilköğretmen okulları” yeniden açılmalıdır.

Türkiye için temel kalkınmanın köyden ve ilkokuldan başlaması gerektiğine inanıyoruz.

Geleceği güvenli, çağdaş ve uygar bir refah toplumu olmasını istediğimiz Türkiye için düşünmek ve istemlerde bulunmak istiyoruz.

Bu inancımız sözde kalan bir duygu değildir.

Çünkü Türkiye’nin geçmişinde çok önemli olan bu devlet parasız yatılı okul modeli ile sayısız öğrenci yetişmiştir, yaşama atılış ve ülkesinin kalkınmasında hizmet etmişlerdir.

İlköğretmen okulları döneminde öğretmenlik bir “misyon”, bir yurt kalkınmasında “kutsal bir görev olarak kabul görmüştür.

Ne yazık ki bu “ruh yitirilmiş” ve öğretmenliğe sıradan bir iş gözüyle bakılır olmuştur.

Eğitimde şans eşitliği bir çağdaşlık ve uygarlık ölçüsüdür.

Bu ölçüyü biz okullarımızın varlığı ile yaşadık.

Türkiye köylerine ulaşan, ışık olan, umut olan, yol gösteren, kalkınmayı hedef gösteren öğretmenler de bu okullardan bu sistemden yetişmiştir.

“Daha yolu yok, ışığı yok, dilleri bile anlaşılmaz” denilen köylere ilk giden gönüllü ve cesur insanlardı onlar.

Onlar her zaman devletlerine, vatanlarına güvendiler.

Her bir köy, her bir okul onlar için yeni bir umut, yeni bir deneyim ve yeni bir başarı oldu.

Ne yıldılar, ne de pişmanlığın çukuruna düştüler.

Köyü kalkındırmadan olabilecek bir kentleşmeye de pek inanmadılar.

Kimi daha önce hiç toprak deneyimine sahip bile olmasa gittikleri köylerin toprağına, tarımına sahip çıktı, yol gösterdi.

Aslında ellerindeki en büyük güç bilgiye ve Atatürk düşüncesine inanmalarıydı.

Çağdaşlaşmaya, aydınlanmaya, eğitime ve ulusal kalkınmaya inandılar, gönül verdiler.

Okullarına sıralarda yaptılar buldukları tahta parçalarından.

Köye su getireni de oldu, bağ, bahçe açtıranı da..

Köye “ilk yolu” açtıran oldu benim örneğimdeki gibi.

Okumaksa okumak, çalışmaksa çalışmak, halkına ve yurduna sahip çıkmaksa da yine bizde dediler hep tüm yaşamlarında.

Ne şöhret ne şan, ne de zenginlik idi onların hayalleri.

Çok da değildi aslında “mefkure”leri….

Halkına, köylüsüne kentlisine çağdaş ve uygar bir ülke istediler.

Çocukların bu memleketin güzel ve temiz okullarda okumasını istediler.

Yoksulluk denilen şey olmasın, yoksulluk, yoksunluk bir kader olmasın, dediler.

En yoksulu da okul yüzü görsün, eline bir meslek alsın istediler.

Onların işi partilerle, siyasetle, başkalarının çıkarları ile de değildi.

Sadece sağlıklı bir halk ile temiz ve düzenli köyler olsun, makineleriyle çift sürsün isterlerdi hayal olarak…

Bir de ellerinde hep bir kitap olurdu bulup da okudukları…

Dünyayı tanımak ve iyi örnekleri kendi ülkelerinde de uygulama hayallerine dalarlardı.

Köy öğretmeni falan olduklarında bundan da kendilerine bir onur, gurur çıkarırlardı, sanırsınız ki pek de büyük bir yere gelmişler gibi.

Ama öyle burnu havada olmak değildi bu onur, sadece çok severlerdi işlerini ve ülkülerini…

İşte bu çocuklar, böylesine düşünceleri olan çocuklar ülkeleri için çalıştılar, emekli oldular ve hep ileriye bakar oldu gözleri.

Yıllar sonra her nedense okullarının kapatıldığını duydular bir yerlerden.

İnanmadılar tabii ki…

Böylesine verimli ve masraf da çıkarmayan, ülkenin kalkınmasına en büyük katkısı olan bu okullar kapatılamazdı!

Ama, doğruydu.

Okullar kapatıldı, bazılarının binaları bile yıkıldı yok edildi…

Bir Türk kalkınmasında eğitim modeli olan Köy Enstitüleri de çok başarılı olmasına rağmen kapatıldı.

Köy Enstitüleri konusu çok daha geniş bir alanda ele alınmalı ve yazılmalıdır.

NEDEN bu okullar, bu kurumlar kapatıldı?

Bunu şu an bile anlayabilmek çok zor.

Yine de bu okullara inananların içlerindeki ışığı hiç kimse söndüremedi.

Ve de o okul modelleri her geçen gün çok daha da bir hızla yükselmekte ve de inandırıcı olmaktadır.

Parasız, yatılı devlet okulları açılmalıdır.

Öğretmen okulları yeniden “parasız yatılı” olarak açılmalıdır.

Dar gelirli ailelerin çocuklarına devlet “parasız, yatılı, çağdaş koşullarda ve çağdaş yöntem ve ilkelerle” eğitim ve öğretim sunmalıdır.

Yurdun her yerinde yeşillikler içerisinde, taşıyla toprağıyla, sanatıyla, edebiyatıyla, bilinçle bütünleştirilmiş okullar açılmalıdır.

Devletin kendi okullarında en iyi eğitim ve öğretimi verebildiği kanıtlanırken dar gelirli ailelerin çocuklarının da en iyi eğitim alabilecekleri gösterilebilmelidir.

Parti politikalarından, politik ideolojilerden arındırılmış bir yaşam alanı, çağdaş eğitim-öğretim kurumu oluşturulacaktır.

Bu okullardan bedenen ve ruhen sağlık dolu, ülkesini ve milletini seven, dünyayı tanıyan öğretmenler yetiştirilmelidir.

Bu genç öğretmenler “öğretmen” olduklarının bilinciyle matematikte, felsefede, anadilinde, yurttaşlık ve tarih bilgisinde, akıl sağlığıyla, spor ve sanatla donatılmış çocuklar yetiştireceklerdir.

TÜRKİYE çağdaş ve huzur dolu, yaşanılabilir bir ülke olmak istiyorsa ilk olarak eğitimde örnek kurumlaşmalara gidecektir.

Bunun da en iyi örneği “parasız yatılı öğretmen okulları” olacaktır.

İlköğretmen okulları yeniden “parasız yatılı” olarak açılmalıdır.

Saygılarımla…

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.