NE YİYECEK BU ÜÇ ÇOCUK

ABONE OL
20:51 - 29/06/2021 20:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

17 günlük tam kapanmadan bir önceki gündü…

Marketten çıktım, aldıklarımı bisikletimin arka sepetine yerleştiriyorum, o esnada arkamdan son derece zayıf tonda, adeta fısıltıyla biri sesleniyor. “Abla, abla, abla” herhalde birisi ablasına sesleniyor diye düşündüm ama ısrarla abla deyince de, dönüp bakmadan edemedim. Marketin önündeki çiçekliğin yüksekçe betonuna oturmuş oldukça zayıf, öylesine zayıf ki kemikleri rahatlıkla sayılabilecek belirginlikte, açlığı ve açlığın tezahürü bitkinlik gözlerinden bağırıyor açım diye… Göz göze geldik dili değil ama gözleri yalvarıyordu. “Abla bakar mısın” dedi bu defa. Genç ve zarif bir kadındı. Dilenmiyordu da. Elindeki birkaç anahtarlığı uzatarak, “Rica etsem bir tane alır mısın” dedi. Öylesine utana sıkıla söyledi ki ben utandım… Yaklaşınca, yanındaki biri 3-4, diğeri 7-8 yaşlarında olan iki çocuktan büyük olana anahtarlıkları verdi, “Göster ablana” dedi. Çocuk öyle tatlı öyle şirindi ki üstelik de sarı saçları, gri gözleri, kalın dudakları, hele de gülümsemesiyle tıpkı torunuma benziyordu. Sarılıp öpmemek, salgın nedeniyle bir yılı aşkın süre torunumu görememenin özlemiyle de, kokusunu içime çekmemek için zor tuttum kendimi… Gülümseyerek, “Ne ablası ayol, büyük annesi yaşındayım, bu yaşlarda torunum var benim, hadi torunuma alayım bir tane” dedim. Para verip de, sattığını almasam, sadaka veriyor gibi olup onuruna dokunur diye, böylesi durumlarda alıyorum artık. Bazen de, şayet küçük bir çocuksa satan, önce alıp sonra da, “Bunu benim yerime satar mısın lütfen” diyerek geri veriyorum… Eskiden, yaşı kaç olursa olsun, sadece parasını fazlasıyla verip sattığını almazdım ama iki kişi bana öyle bir ders verdi, öyle utandırdı ve üzdü ki böylesi alışverişlerde artık nasıl davranacağımı iyice şaşırır oldum…

***

Gözleri görmeyen genç bir erkek; sakız ve yara bandı satıyordu. Bir miktar para verdim, “Hayırlı işler” deyip yürüdüğüm an, “Abla bir şey almadın” diye seslendi. “Benim yerime onu da satıver” dedim. “Olmaz abla, karşılıksız alamam, ben dilenmiyorum, ekmek paramı kazanmaya çalışıyorum” dedi. “Estağfurullah, dilendiğinizi düşünmedim, öyle olsa, yaklaşmazdım bile yanınıza, dilenmeyip emeğinizle kazanma gayretiniz beni hayran bıraktı o nedenle geldim yanınıza” dedim ama dinlemiyor, illa bir şey al diyor. Baktım onuruna dokunuyor, üzüldü, incindi de… Hiç sevmem, çiğnemem, çiğneyeni de hoş görmem, hele de sokaklarda, patlata patlata, ağzını aça aça çiğneyeni daha da sevmem ama bir sakız aldım. Paranın üstünü vermeye kalktı ama henüz o kadar kazanamamıştı belli ki. “Bozuk yok mu abla” dedi. Olmasına rağmen, “Yok maalesef, kalanla da, çocuklarınıza bir şeyler alın adıma dedim” “Olmaz abla, ben alırım onlara, hem bu çok fazla” dedi. Epey bir gerilmiştim, yardım etmek istiyordum ama izin vermiyordu ısrarla… O cüzdanında halâ para ararken, “Özür dilerim, acelem var bekleyemeyeceğim, o çocukların hakkı, öpün onları benim için” deyip hızla uzaklaştım. Sakızı da çocuklara ver desem olmayacaktı artık…

Daha sonra mendil satan bir kadından mendil alıp “Benim yerime bunu da satın” diyerek geri bıraktım. Yanındaki çocuğa da, aklım sıra espri yaparak, “Hadi ben de sana bu sakızı satayım” dedim, çocuk şaşkınlıkla bir bana, bir annesine baktı. “Şaka yaptım, az önce birisi bana hediye etti ama ben çiğneyemiyorum, benim yerime sen çiğne” dedim. Kadın, “Hanımefendi ben dilenci değilim, mendil satarak para kazanmaya çalışıyorum, bu verdiğiniz para çok” dedi. Ona da, “Estağfurullah, dilendiğinizi düşünmedim. Küçük hanım çok tatlı, içimden geldi, benim adıma ona istediği bir şeyi alın lütfen” dedim ama o da kabul etmedi. Para üstü ararken de, “İşim acele, bekleyemeyeceğim” diyerek, hızla uzaklaştım yine.

Bu iki olaydan aldığım dersle, artık ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı bilemez olmuştum. Gerçi bazı yüzsüzler de yok değil. Ne kadar verseniz az bulanlar, daha da isteyenler, adeta yapışıp peşinizi bırakmayanlar, aslında ihtiyacı olmayanlar, sigara, alkol, hatta madde almak için isteyenler de var ama…

***

Ben yine başta bahsettiğim Hanıma döneyim…

Anahtarlığın parasını fazlasıyla verdim ama içime sinmedi… Maaşımı almama da birkaç gün var, cüzdanımda da 100 tl kaldı. 100 tl hem vermek istediğimden az, hem de ona versem, bende hiç para kalmayacak. “Bende de bu kadar var, paylaşalım” diyerek, yarısını verdim ama yine yüreğim tatmin olmadı. Tekrar markete girdim, kendisinin kolay kolay alamayacağını tahmin ettiğim ne varsa fazla fazla aldım ama kendime ne alıyorsam, hangi markalardan alıyorsam aynılarından. Erzak ise, onları nasılsa verenler olur düşüncesiyle almadım bir ikisi dışında… Balıkları alırken, “Burada durabilir mi” diye sordum, “Benim yerim yok, kasap kısmındaki arkadaşa sorayım” diye yanıtladı görevli kişi. “Oraya da uğrayacağım, zahmet etmeyin ben sorarım” dedim. O kabul etti. Diğer alacaklarımı da alıp teslim ettim…

Çıkınca da, o Hanımın yanına gidip “Size bir iki şey aldım, kasap reyonunda hepsi, hemen eve gidecekseniz, alıp getireyim” dedim, “Yok abla, biraz daha durayım. Biliyorsun 17 gün yasak var, çıkıp satış yapamayacağım. Ekmek param çıksın biraz ama sen yine de getir bir zahmet, ben istemeye çekinirim” dedi. “Hava çok sıcak, aldıklarım bozulur akşama kadar” deyince de. “Bozulmaz abla, ne aldın ki bozulacak, hem az önce de bir abla, tavuk alıp verdi, bak bu poşetin içinde” dedi. Aldıklarımın bir kısmını söyleyince duyduklarım ve yüzünde gördüğüm ifadeden dünyalar benim oldu. Hele de çocukların sevinci ömre bedeldi… Bir yandan verdiğim çikolatalara seviniyorlardı, bir yandan da aldım dediklerime… Büyük çocuk, “Hii yaşasın, balııııkkk” deyince, anne hemen atıldı. “Ayıp oğlum, öyle denmez, teşekkür et teyzene” dedi ve ilâve etti: Bir yıldır balık istiyorlar, üçü de çok sever ama bu balık delisi, o nedenle çok sevindi diyerek mahcup bir ifadeyle özür dileyip tekrar teşekkür etti. “Hele de tavuk çok çabuk bozulur, akşama kadar güneşin altında, kokuşur da o, zehirlenirsiniz” deyip onu da, aldım, diğer aldıklarımın yanına koymalarını rica etmek üzere, tekrar markete girdim…

***

Anlatmaya başladı gözleri dolu dolu… Eşinden şiddet görüyormuş, adam sadece kendisini değil, çocukları da dövüyormuş. Kazandığı tüm parayı da elinden alıp içkiye veriyormuş, sürekli sarhoş geliyormuş eve; o nedenle ayrılmış. Evlere temizliğe gidiyormuş ama salgın nedeniyle artık kimse kabul etmiyormuş… O da elindeki parayla malzeme almış, anahtarlık yapıp satmaya başlamış ama pek de alan olmadığından, yetmiyormuş kazancı. 4 aydır kirasını ödeyemiyormuş. Ev sahibi çık diye tutturuyormuş. Çocuklar, artık makarna yemekten bıktık diyormuş. Bir yıldır balık istiyorlarmış, et ve köfte istiyormuş ama alamam, paramız yok demek kahrediyormuş. “Ben yemesem de olur, onlar doysun yeter” diyor. Bir hafta elektriğini, 4 gün de suyunu kesmişler…

Öyle doldum, öylesine tıkanıp kaldım ki çocukların ve kendisinin gözlerindeki sevinç ve mutluluğun bende çok daha fazlasını yarattığı mutluluk gölgelendi, doya doya yaşayamadım o sevinci…

Sürekli teşekkür ve dua ediyordu… İlave etti: Abla aklında olsun, şayet temizlik için isteyen, güvendiğin kişiler varsa, ne olur bana haber verir misin, böyle sürekli başkalarından beklemek zoruma gidiyor, yük olmak da istemiyorum kimseye, çocuklar olmasa, bir dilim ekmek istemem kimseden ama ah bu analık, yürek dayanmıyor ki isteklerine… Telefonumu da kaydeder misin, benimki yanımda değil. Kızıma bıraktım, derslerini takip etsin diye. Gerçi derslerin hepsini takibe de yetmiyor, hemen bitiyor kontörü ama olsun, olduğu kadar. O, “Anne bu sıcakta çocuklarla çıkma, ben çıkıp satayım” diyor ama hayır, o okumalı, tüm umudum onda, hiç değilse liseyi bitirsin de, belki bir yere tezgâhtar falan girebilir, üç beş kuruş kazansa yeter. Ben ilkokul terkim, okutmadı babam, yoksa şimdi ben çalışıyor olurdum, çocuklarımı muhtaç etmezdim kimseye ama…” Amadan sonrası boğazına tıkanıp kaldı. Boğazını temizledi, bir iki öksürdü, zorladı zorladı ama getiremedi gerisini. Gözlerindeki yaş akmaya ramaktı çünkü.

O günlerde, birer çuval patates, soğan yardımı yaptıklarından söz ediyorlardı kucaklarındaki çuvallarla poz poz resimler eşliğinde. Hatta çok önemli bir iş yapıyormuşçasına karşılama törenleri, açılışlar yapıyorlardı patates, soğan kamyonları önünde… Aklıma geldi, sordum: Gerçek mi, sana da verdiler mi diye. “Evet abla verdiler ama yarısı çürük, içlerinden sağlamlarını seçip yemek yapıyorum ama iş onunla bitmiyor ki. Etinden geçtim, unuttuk artık eti ama yağ da lazım, salça da lazım o yemeği pişirmek için” dedi boynunu eğerek ve yine gözleri dolu dolu…

Bu Hanım milyonlarca kişiden, kim bilir daha böylesi durumda, hatta daha da zor durumda olan, anne ya da babalardan biri!..

Hiç mi aklınıza gelmez, hiç mi düşünmezsiniz, ne yer ne içer bu insanlar? Kiralarını nasıl öderler, elektrik, sularını nasıl öderler, neyle ve nasıl ısınırlar kış günü? Ya çocukları, onları nasıl okutabilirler, nasıl giydirebilirler?! O çocuklar süt isterken, et ister, çikolata ister, altı delik olmayan sağlam ayakkabı, sağlam giysiler isterken çaresizlikle nasıl kavrulur içleri? Arkadaşlarının giysilerine, yiyip içtiklerine, defter kalemlerine özenirken nasıl parçalanır içleri?!!

Nasıl geçer boğazınızdan yiyip içtikleriniz ve nasıl yersiniz o 4-5 yerden aldığınız yüksek yüksek maaşları?

Hiç mi vicdanınız sızlamaz, nasıl rahatlıkla koyarsınız başınızı yastığa akşamları? Çocuklarınızın yüzüne nasıl bakarsınız, ya bu insanların?..

Ve yarın ne yüzle, nasıl oy isteyeceksiniz bu insanlardan?

Ya sen, hele de sen, nasıl bakacaklarını düşünmeksizin, o çocukların insana yakışırlıkla çocukluklarını yaşamalarının, geleceklerinin garantisini vermeksizin, fütursuzca üç çocuk yapın diyen sen, hiç mi düşünmezsin?!

Hiç mi sızlamıyor vicdanın da, halâ 3 çocuk yapın demeye devam ediyorsun?!!

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
    Tüm Yorumlar (1)
    • Mert

      Ülkemizde yaşanan gerçekleri illa sizin bunu yazmış açıklamış olmanız gerekmez. Demem oki, ülkede yaşanan tüm çürümüşlüğü yalan, talan, yolsuzluk ve yoksulluğu görüp halen ben dindarım diye porsiyonları küçültecek kadar hazır ve AKP oy vermeye nazır o insanlar var ya? Bırakın onların dindarlığı tartışılır, Onlar bir Kafirden öte Putperest Gâvur’un tekidir.
      Evet evet aynen üstüne basa basa söylüyorum AKP oy veren kardeş. Sen bir putperest Gâvur’sun Gâvur.

      Yanıtla
      +0
      -0