MUHARREM İNCE´NİN MANİFESTOSU

ABONE OL
11:47 - 23/10/2020 11:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

MUHARREM İNCE´NİN MANİFESTOSU

Muharrem İnce‚ Türkiye`nin sorunlarını ve çözüm önerilerini içeren Seçim Manifestosunu mutlaka okuyalım ve çevremize yayalım lütfen!

Bu manifestonun 19 Mayıs günü Samsun‚da kamuoyuna açıklanması sonderece anlamlıdır. 19 Mayıs 1919, işgal altındaki Türkiye`nin, sömürge ülkelerinin de bağımsızlıkarına örnek olan Ulusal Kurtuluş Savaşımızın doğum günüdür. Atatürk`ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramıdır bu önemli günümüz, kutlu olsun.

Ne varki henüz TBMM başkanı olan İsmail Kahraman, Mustafa Kemal Atatürk`ü anmadan mesajını yayınlıyor. İşte Türkiye son yıllarda,  Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı bu denli nankör kişiler tarafından yönetildi ne yazıkki.

CHP‘nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, manifestosuna, „Türkiye Cumhuriyeti uygarlık rotasından çıkarılmıştır” diye, sorunun odak noktasına vurguyla başlamaktadır. Bu tarihi Manifestoyu kısaltarak sizlerle paylaşmak istiyorum

“16 yıldır iktidarda bulunanların, Türkiye Cumhuriyeti’nin beka sorunu ile karşı karşıya kaldığını itiraf ettikleri bir durumdayız.

Türkiye artık, demokrasiden, hukuk devletinden, insan haklarından, özgürlüklerden söz edilemeyen bir ülke olmuştur.

Halkın, yargı başta olmak üzere devlet kurumlarına inancı kalmamıştır. Yargı bağımlı hale getirilmiş, hukuk devleti ortadan kaldırılmıştır.

İnsanlar ürkek ve sindirilmiş durumdadır. Hiç kimsenin yarın ne olacağına dair bir fikri ve inancı yoktur.

Bizzat Anayasa Mahkemesi üyeleri tarafından Anayasa’sı rafa kaldırılmış, olağan hukuk sistemi emir komuta hukukuna dönüşmüş ve kurumları Kanun Hükmünde Kararnamelerle işlemez hale getirilmiştir.

Hep birlikte yaşadığımız, hep birlikte şahit olduğumuz kaygı verici, varlığımızı tehdit eden bir dönemin içinden geçiyoruz.

Uygulanan siyaset ve yönetim biçimiyle ülkede ve zihinlerde derin tahribatlar yapıldı. Milletimizi bir arada tutan bütün değerleri örselediler. İçine savrulduğu karmaşadan bunalmış insanlarımız bir damla huzur arıyor, bir çıkış yolu arıyor. Sadece sözün bittiği yerde değiliz, bir adım sonrası özgürlüğün tamamen sona erdiği yerdir, hakkın hukukun tamamen yok edildiği yerdir.

Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik can yakıyor. Sattığı aldığını karşılamayan, sanayisinden, tarımsal üretimine kadar dışa bağımlı, üretmekten çok ithal eden bir ülke konumuna getirildik. Ekonomi yönetilemez hale gelmiş, işsizlik ve yoksulluk artmış, ülke ve insanlar borç batağına batmış durumdadır. Hiç kimse artık geleceğini öngöremiyor. Rekabet, şeffaflık ve piyasa mekanizması doğrultusunda çalışması gereken ekonomik sistem terkedilmiş, yandaşlık ve keyfilik esas hale getirilmiştir. Yürütülen yanlış tarım ve hayvancılık politikaları sonucunda Türkiye kendini besleyemez duruma düşürülmüştür. Düzenleyici ve denetleyici olması gereken kurumlar bağımlı hale getirilmiş, Devlet yöneticileri ihale takipçisi ve kaynak dağıtıcısı olmuştur.” (…)

“Basın özgürlüğü diye bir kavram kalmamış, gazete manşetleri tek merkezden atılır hale gelmiştir. Gerçekler perdeleniyor. Basın, sansürlenmenin ötesinde, korkudan kendini sansürlüyor. Gerçek gazeteciler delilsiz ve mesnetsiz olarak suçlanıyorlar, hukuksuz biçimde cezalara çarptırılıyorlar. Yandaş basın ve televizyon kanalları her fırsatta iktidarın borazanlığını yapıyor, besledikleri sosyal medya trolleri 24 saat yalan üretmek ve yaymakla meşguller.

Birbirini dinlemeyen, birbirine güvenmeyen ve birlikte yaşama isteğini kaybeden insanların sayısı gittikçe artıyor. İktidarın kutuplaştırıcı dili her gün daha da artarak zehrini akıtıyor. Barışımızdan, huzurumuzdan ve kardeşliğimizden her gün bir parça daha kopartılıyor. Yüzyıllardır beraber barış ve huzur içerisinde yaşayan insanlarımız, inanç, mezhep, etnik köken, yaşam biçimi eksenlerinde kutuplaştırılmış ve birbirine tahammül edemez hale getirilmiştir.

En acısı ise, geleceğimizin sahibi olan gençlerimizin çok büyük bir çoğunluğunun bu ülkeden kaçmak için yollar aramasıdır. Geleceğine güvenle bakamayan ve ilk fırsatta kendini yurt dışına atmanın yollarını arayan bir gençlik tablosu, aslında felaketin tablosudur. Üstelik yalnız gençler değil, imkânı olanlar da yurdumuzu terk etmek istiyor.

Yanlış eğitim ve kültür politikaları sonucunda Türkiye uluslararası değerlendirmelerde en alt sıralara düşürülmüştür. İdeolojik saplantılarla durmadan değiştirilen eğitim sistemi nedeniyle, kaliteli eğitim veremeyen okulların ülkesi olduk.

Dış politikada topyekûn bir bozgun dönemi yaşanıyor. Yüz yıllık barışçı ekseninden koparılan dış politika, milli menfaatlerimizi tehlikeye atacak hayallerle ve yalanlarla idare edilmeye çalışılıyor. (…)

Orta-Doğu batağına dibine kadar saplandık. Kendi çocukları bedelli askerlik yaparken Anadolu’nun fakir evlatları vatan mücadelesi veriyor.

Ülkemiz kontrolden çıkmış bir göç politikası sonucunda, gelişmiş ülkelerin dahi kaldıramayacağı 5 milyona yaklaşan bir göçmen sorunu ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Uluslararası toplumun artık mizah konusu yaptığı bir “sözde dünya lideri”, her gün, her fırsatta ve her kanalda bağıra çağıra dünyayı tehdit ediyor. Türkiye herkesle kavga eden bir devlet haline getirilmiş ve yalnızlaştırılmıştır. “ (…)

“Bu dönemde, vicdan ve din arasındaki bağ koparıldı. Vicdansız ve gücün emrine girmiş bir din anlayışı, bizim Müslümanlık anlayışımızla bağdaşamaz.

Bu dönemde, hak ve güç arasındaki bağ koparıldı. Hakkın sürekli ayaklar altına alındığı bir ülkede, hiçbir şey değerli kalamaz. Haklının başının sürekli eğik olduğu bir ülkede, hiçbir şey dik duramaz. Bu dönemde, adalet ve hukuk arasındaki bağ koparıldı. Adil olmayan bir hukuk dayatılmaktadır. Yargı tayinleri partizanca yapılmakta ve güç karşısında önünü ilikleyen yargı mensupları gittikçe militanlaşmaktadır. Adalet sadece mülkün değil, başta hukuk olmak üzere, toplumsal düzeni sağlayan bütün unsurların temelidir. Adil olmayan hukuk, adil olmayan devlet demektir. Adalete güvenmeyen bir toplumun güveneceği hiçbir şey kalmamış demektir.

Bu dönemde, liyakat ve ehliyetle, makam ve görevler arasındaki bağ koparıldı. Partili olmak ve kayıtsız olarak biat etmek, her görev için “şart” haline getirildi. Liyakat bir kenara atıldı. Devletin bütün kurumları bir tek kişinin tahakkümü altına sokuldu. Kamu yöneticileri büyük oranda devletin değil, tek adamın temsilcisi haline getirildi. Ortak akılla, bilimle ve tarih bilinciyle yönetilmesi gereken Devlet, ayaküstü kararlarla ve günübirlik politikalarla idare edilir hale geldi.

Bu dönemde, hesap verme ile utanma arasındaki bağ koparıldı. Sorumluluk taşıyan görevlerdeki insanlardan sıradan görevlilere kadar, her kademedeki siyasi ya da bürokratik görevli, hesap vermek yerine “yanıldık, kandırıldık, affedin” demeyi adet edindi. “ (…)

“Her türlü zorluğu, meşakkati ve saldırıyı göze alarak yola çıkmış bulunuyoruz.

Ülkeyi içinde bulunduğu duruma düşürenlerin, ülkeyi bu durumdan kurtarmaları beklenemez. 16 yıldır iktidarda değilmişler gibi, yeniden kurtarıcı rollerine soyunarak, halkın aklıyla dalga geçilmesine ve halkın daha fazla aşağılanmasına izin vermeyeceğiz.

Memleketin yaralarını sarmak ve milletimizin dertlerine derman olmak hedefiyle, Cumhuriyetimizin örselenen değerlerini yeniden tesis etmeyi amaçlayan onarım politikalarımız, esas olarak, beş ana sütuna dayalı olacaktır.

Cumhuriyet değerleri ve milletin kayıtsız şartsız egemenliği ilkesi üzerinde yükselecek olan bu sütunlar:

Hukukun Üstünlüğü ilkesine dayalı, “Hukuk” Sütunu, Temel hak ve özgürlükler, toplumsal barış, çoğulculuk, katılımcılık ve özgür basın anlayışına dayalı, “Demokrasi” Sütunu, Üretime ve adil paylaşım anlayışına dayalı, “Ekonomi” Sütunu, Barış ve Güvenlik odaklı politikalara dayalı, “Dış Politika” Sütunu, Ülkemizi muasır medeniyetin üzerine çıkarma hedefine dayalı ‘’ Eğitim’’ Sütunudur.

Bu sütunlar üstünde yükselen onarım projemizin çatısını “kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter rejim” oluşturacaktır. Bu politikaları uygularken çağdaş siyasetin ve çağdaş yönetimin vazgeçilmezleri olan katılım, adil ve sürdürülebilir kalkınma, yerellik, hesap verme, açıklık ve kalite ilkelerini sürekli göz önünde bulunduracağız.

Temel hedefimiz halkımızın huzur, barış ve refah içinde yaşamasını sağlamaktır. “

(…)

Sayın İnce Manifestosunda , Hukuk, Demokrasi, Kamu yönetimi, Ekonomi, Diş politika, Eğitim, Sağlık, Çevre, Tarim, Çalışma hayatı, kadın, Kültür ve Sanat, Spor ve Turizm alanlarında izlenecek politikaları açıklanmaktadır.

“Yolumuzu aydınlatan ışık Milletimizin gücüdür. Büyük Atatürk ve arkadaşlarının kutlu uğraşlarında en büyük dayanakları olan bu milletin gücüne güveniyoruz. Milletimizin karşısına, çocuklarımızın aydınlık geleceğini geri almayı hedeflemiş bir bilinç ve kararlılıkla çıkıyoruz.

Cumhurbaşkanlığını kazanacağız, meclis çoğunluğunu alacağız. Hemen ardından, “onarım politikalarımızı” uygulamaya başlayacağız.

Anayasal rejimi canlandıracağız, Hukukun üstünlüğü ilkesini hâkim kılacağız, Ekonomiyi güçlendireceğiz,

Parlamenter demokrasiyi tekrar bütün kurumlarıyla hayata geçireceğiz ve toplumda yaratılan düşmanlıkları ortadan kaldıracağız. Cumhuriyetimizi, çıkardıkları rotasına yeniden oturtacağız. Halkın geleceğe olan güvenini yeniden ve güçlü biçimde tesis edeceğiz. Aydınlığa ve refaha doğru olan yolculuğumuzu yeniden ve büyük bir şevkle başlatacağız.

2023’de, Cumhuriyetimizin hak ettiği yüzüncü yıl sevincini, bütün yurttaşlarımızla birlikte huzur ve barış içerisinde kutlayacağız. Gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz onarım döneminde, Türk milletinin Cumhuriyete inanmış her ferdiyle birlikte yürümek azmindeyiz.

Büyük Milletimizin her ferdini bu Gelecek Bildirgesine ortak olmaya davet ediyoruz.

‘’Birbirimizle Barışacağız’’, ‘’Birlikte Büyüyeceğiz’’ ve ‘’Hakça Bölüşeceğiz’’.

Milletimize inanıyoruz, kendimize güveniyoruz, biz kazanacağız, Cumhuriyet kazanacak. “

Prof. Dr. Hakkı Keskin  

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.